Haberler

SUNUŞ
Avrupa Birliği Bakanlığı
olarak ülkemizin AB’ye üyelik yolunda ihtiyaç duyduğu her alanda gerekli
reformların gerçekleştirilmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bir yandan
müzakereye açılıp açılmadığına bakmaksızın, her fasılda AB müktesebatına uyum sağlanması,
diğer yandan da bu müktesebatın Türkçeye çevrilmesi çalışmalarına devam
ediyoruz.
AB üyeliğiyle birlikte
AB’nin resmi dillerinden biri de Türkçe olacak. Dolayısıyla, AB müktesebatının
Türkçeye çevrilmesi AB ile üyelik müzakerelerimizin önemli bir parçası. Ayrıca,
hem bizim, hem de ileride AB kurumlarının ihtiyacı olacak uzman çevirmenleri
yetiştirmek için de çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Türkiye'nin hem AB
müktesebatına uyum, hem de bölgesel ve küresel siyasette güçlenen rolü, esasen
çeviri hizmetlerinin kapsamını ve önemini de artmıştır. AB müktesebatının
kapsadığı alanın çok geniş olması ve farklı disiplinleri bir araya getirmesi,
ayrıca AB hukukunun diğer hukuk sistemlerinden farklı olan uluslar üstü
niteliği, çevirmenlerin ne kadar zor bir görev üstlenmiş olduklarını
göstermektedir. AB mevzuatına uyumun ayrılmaz bir parçası olarak gördüğümüz
mevzuat çevirilerinde belli bir kalite standardının yakalanması da son derece
önemlidir.
Bakanlık olarak
gerçekleştirdiğimiz Çeviri Platformunun; çeviri alanında üstlendiğimiz
konularda farkındalığın artırılması ve bu alanda üniversitelerimizin sürece
dahil olmaları bakımından faydalı olacağına inanıyorum.
Bu Platforma dahil olan
bütün katılımcılar Türkiye'nin AB müzakere heyetinin de birer üyesi olacak ve
inanıyorum ki ülkemizin AB entegrasyon sürecine çok ciddi katkılar
sağlayacaklardır.
Egemen BAĞIŞ
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci
ÖNSÖZ
Avrupa Birliği’ne (AB)
katılım sürecinde olan ülkemiz, AB müktesebatına uyum sağlamanın yanı sıra söz
konusu müktesebatı Türkçeye çevirmekle de yükümlüdür. Yaklaşık 120 000 sayfadan
oluşan ve farklı alanları kapsayan AB müktesebatının Türkçeye çevrilmesi,
katılım sürecindeki önemli çalışmalardan birini teşkil etmektedir.
Ayrıca, ülkemizin AB
üyeliğiyle birlikte Türkçe AB’nin resmi dillerinden biri olacağından çok sayıda
uzmanlaşmış çevirmene ihtiyaç duyulacaktır. Bu nedenle katılım sürecinde
ülkemizden, ileride AB kurumlarında görev alacak çevirmenleri yetiştirmesi
beklenmektedir.
Avrupa Birliği Bakanlığı
bünyesinde kurulmuş bulunan Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı AB müktesebatının
Türkçeye çevrilmesi çalışmalarını yürütmektedir. Bu kapsamda, uyum
çalışmalarımız göz önünde tutularak, öncelikle çevrilmesinde fayda görülen AB
mevzuatı belirlenmekte ve dışarıdan çeviri hizmeti alınarak ve
üniversitelerimizle işbirliği yapılarak çeviriler yapılmaktadır. Daha sonra
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarımızla işbirliği halinde revizyon çalışmaları
gerçekleştirilmektedir.
Bakanlığımız ileride AB
kurumlarında görev alacak genç çevirmenlerin yetişmesine katkıda bulunmak ve bu
konuda farkındalığı artırmak amacıyla üniversitelerimizin mütercim- tercümanlık
ve çeviribilim öğrencilerine yönelik olarak iki yıldır Avrupa Birliği Bakanlığı
Genç Çevirmenler Yarışmasını da düzenlemektedir.
Bütün bu çalışmalar
neticesinde, ülkemizde çeviri alanında bazı ihtiyaçların ve sorunların
bulunduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından,
çeviri alanında başta üniversitelerimizi ve ilgili STK’ları olmak üzere ilgili
tüm tarafları bir araya getirmek üzere bir Çeviri Platformu düzenlenmesi
öngörülmüştür. Bu amaçla üniversitelerimizden ve STK’lardan temsilcilerle bir
araya gelinerek hazırlık toplantıları gerçekleştirilmiştir.
AB’ye üyelik sürecinde
bulunan ülkemizde, çeviri alanındaki ihtiyaçların tespit edilmesi, çeviri
hizmetlerinin belli bir kalitede verilmesi, genç çevirmenlerin mesleğe en iyi
şekilde kazandırılması bakımından Avrupa Birliği Bakanlığı Çeviri Platformunda
ortaya çıkacak önerilerin ve sonuçların faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu
alandaki tartışmalara yol göstermesi bakımından, Platform hazırlıkları
kapsamında Bakanlığımıza ulaşan görüş ve önerileri içeren bildiriler bu
kitapçıkta toplanmıştır. Söz konusu bildiriler değerli üniversite ve STK
temsilcilerimizin görüşlerini yansıtmakta olup Bakanlığımız tarafından tarafsız
bir biçimde bir araya getirilmiştir.
Avrupa Birliği Bakanlığı
Çeviri Platformunun başarılı bir şekilde gerçekleşmesini temenni eder,
Platforma emeği geçen tüm katılımcılara teşekkür ederiz.
Dr. Fatih HASDEMİR
Avrupa Birliği Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı
İÇİNDEKİLER
Ulusal Çeviri
Politikasına Doğru………………………………..………………………………….1-3
Prof. Dr. Ayfer
ALTAY/Doç. Dr. Ender ATEŞMAN
Yerelleştirme Çevirileri
Ve Süreci………………….……………………………………………10-12
Ahmet ÇALLI
Uygulamalı Çevirmenlik
Eğitim Formasyon Projesi Önerisi………………………………….13-16
Seher ERBİL
Çeviri Derneği Ve
Türkiye'de Çevirmenlik Mesleğinin Statüye Kavuş(a)ma(ma)sı Üzerine
On Üç Yıllık Gel Gitli Bir Öykü…………………………………………..……...…………........17-23
Prof. Dr. Sâkine ERUZ
Türkiye’de Konferans Çevirmenliği………………...………………………………………...…24-29
Hande GÜNER
Bir "Uzmanlık Alanı
Çevirisi Eğitimi” Önerisi:
AB Metinleri Çevirisi Yaz Okulu Sertifika Programı…………………………...……………..30-39
Doç. Dr. Mine GÜVEN
Çeviri Sektörü: Sorunlar
ve Çözüm Önerileri………………………………………………….40-42
Kamil KARTAL
Çeviri Sektöründe
Meslekleşme ve Örgütlenme……………………...………………….……..43-46
Osman KAYA
Çeviri ve Çevirmenlik
Mesleğinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunundaki Yeri………………………………………………………………………………...47-59
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KURT
Çevirmenlik "Mesleği”-Çeviri Eğitimi
İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Çeviri Alanına Bakış……………………………………..………………………………………………...……….60-63
Öğrt. Gör. Senem ÖNER
AB Sürecinde Sözlü ve
Yazılı Çeviri Standartları…………………..……………………………...64
Ümit ÖZAYDIN
Akademik Çeviri Öğretimi
ve Çeviride Meslekleşme Sorunları………………………..……..65-74
Yrd. Doç. Dr. Betül
PARLAK
Marmara Üniversitesi
Eğitimde Yeniden Yapılandırma Süreci, AB ve Çevirmenlik ………75-77
Yrd. Doç. Dr. Işın SAYARI
AB Sürecinde Türkiye’nin
Karşılaşacağı Çeviri ve Terim Sorunları………………...…….…78-83
Prof. Dr. İlhami SIĞIRCI
Öğrenci ve Akademisyen
Profili Açısından Çeviri Eğitiminin Somut Sorunlarına Eleştirel Bir Bakış………………………………………………………………………………………..………84-90
Doç. Dr. Muharrem TOSUN
Çeviribilim Eğitiminde
Üniversite – Çeviri İşletmeleri Bağlantısı…………………………….91-92
Dilek YAZICI
Bologna Süreci Deneyimi
ve Çeviri Eğitimi: Fırsatlar, Sorunlar…………………….……..…93-97
Doç. Dr. Neslihan KANSU-YETKİNER
ULUSAL ÇEVİRİ POLİTİKASINA DOĞRU
Prof. Dr. Ayfer ALTAY*
Doç. Dr. Ender ATEŞMAN*
Hacettepe Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü 1982 yılında
sadece İngilizce ile kurulmuş ve 1982-1983 öğretim yılında öğrenci
almaya başlamıştır. Kurulduğu zaman Hacettepe Üniversitesi Yabancı Diller
Yüksek Okulu’na bağlı olan Bölümümüz daha sonra Edebiyat Fakültesi’ne
bağlanmıştır. 1992 yılında Fransızca Mütercim- Tercümanlık Anabilim Dalı, 2007
yılında ise Almanca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalları
kurulmuştur.
Bölümümüzde yürütülen çeşitli programlar vardır. Her üç anabilim dalından
birine üniversite sınavını kazanarak gelen bir öğrenci, kendi anabilim dalından
mezun olabileceği gibi, ikinci bir yabancı dil bildiğini KPDS, DALF, TOEFL gibi
sınavlarla veya Üniversitemizin Yabancı Diller Yüksek Okulu’nun yaptığı
yeterlilik sınavlarında yönergemizde belirtilen notları alarak kanıtlaması
halinde İki Dilli Program veya Çift Anadal Programına kaydolabilmekte ve üç
dilden herhangi ikisiyle eğitimini tamamlayarak iki adet diploma
alabilmektedir.
Yürüttüğümüz diğer bir program da Strazburg Diploma Programıdır. İki
yabancı dil bilen ve bunu kanıtlayan öğrenciler, her yıl 3. sınıfın sonunda bu
programa geçerek ve 4. sınıfta belirli dersleri başarıyla tamamlayarak
Strazburg Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Mütercim-Tercümanlık Enstitüsü
(ITI/RI)’nün verdiği mütercim-tercüman diplomasını almaya hak
kazanırlar. 2001 yılında çalışmaları başlayarak 2006 yılında her iki üniversite
rektörleri tarafından imzalanan bir protokolle bölümümüzün 4. yıl dersleri, adı
geçen üniversitede yürütülen 2 yıllık Yüksek Lisans programındaki derslerin 1.
yılına tekabül eder hale getirilmiştir. Bu programa girmek için öğrenciler her
yıl Haziran ayının başında Strazburg’dan gelen bir heyet ve bölümümüz öğretim
üyelerinden oluşan bir jüri önünde yazılı ve sözlü sınavlara tabi tutularak bu
programa geçmeye hak kazanırlar. Programa kabul edilen öğrenciler, Strazburg
Üniversite harcının küçük bir kısmını öder ve kendilerine adı geçen
üniversiteden de öğrenci kimliği çıkar. Programı başarıyla tamamlayan öğrenci
hem Hacettepe Üniversitesi diploması, hem de Strazburg Üniversitesi’nden mütercim-tercüman diploması
alır.
Bölümümüzde 6. dönemde, yani 3. sınıfın ikinci döneminde öğrenciler yazılı
veya sözlü çeviri eğitimine ayrılırlar. Daha önceden sözlü çeviriye giriş
niteliğindeki iki dersi almış olan öğrencilerden isteyenler meslekten gelen
sözlü çevirmenlerin ve bölümümüzde sözlü çeviri derslerini yürüten öğretim
elemanlarından oluşan bir jürinin önünde Uygunluk Sınavına (Aptitude Test)
girerek sonraki 3 dönemlik eğitimlerini sözlü çeviri dersleri alarak
tamamlamaya ve sözlü çevirmen olarak mezun olmaya hak kazanırlar. Bu dersleri
yürütmek için Bölümümüzde 13 kabin ve 26 kişilik oturma yeri olan bir masaya
sahip Andaş Çeviri Laboratuarı vardır.
Nasıl Bir Çevirmen
Yetiştirmek İstiyoruz?
Öncelikle yabancı dili olduğu kadar Türkçeyi iyi bilen ve kullanan
çevirmenler yetiştirmek istiyoruz. Bu amaçla sık sık piyasanın gereksinimlerine
göre yenilediğimiz ders programımıza çevirmenler için Türkçe dersi koyduk.
Bundan başka Almanca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalında Almanya’da
doğmuş ve uzun yıllar orada yaşamış olan öğrencilerin katılımıyla, onların Türkçe
düzeylerini iyileştirmek amacıyla Almanca-Türkçe karşılaştırmalı
dilbilgisi dersini açmış bulunuyoruz.
Yetiştirdiğimiz çevirmenlerin mesleğe atıldığında sahip olmasını
istediğimiz nitelikler şunlardır:
*Hacettepe Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü
Başkanı
*Hacettepe Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü
Başkan Yardımcısı
1
A) Çeviri işini almadan önce:
-tanıtım faaliyetlerini yürütebilmeli, -teklif hazırlayabilmeli,
-teklif vermeyi
bilmeli,
-müşteriyle sözleşme yapmayı bilmeli.
B) Çeviri işini aldıktan
sonra:
-iş organizasyonu yapabilmeli, -iş programı yapabilmeli,
-çeviri öncesi
hazırlık yapabilmeli, -çevirinin işlevini saptayabilmeli, -çeviri stratejilerini
belirleyebilmeli, -metne nasıl yaklaşacağını bilmeli,
-kaynak metin çözümlemesi yapabilmeli, -erek kitleyi tanıyıp
tanımlayabilmeli,
-terminoloji çalışmasının nasıl yapılacağını bilmeli ve yapmalı, -çeviri yaptığı
özel alan dilini, biçemini ve formatını bilmeli, -erek dilin biçimsel
özelliklerine uygun olarak aktarmayı bilmeli,
-bilgisayar teknolojilerinden
yararlanabilmeli, -çeviri araçlarından yararlanabilmeli, -yerelleştirme yapabilmeli,
-yerel kullanıma uygun olarak ilgili yazılımları kullanarak
aktarabilmeli,
-erek metnin kalitesini denetlemeyi üzere alan uzmanlarıyla bağlantıya
geçebilmeli, -çeviri sürecini izleyip kontrol edebilmeli,
-çeviri sürecini
kayıt altına alarak çevirinin güvenliğini sağlayabilmeli,
-çeviri yapılacak ortamı, teknik donanımları, başvuru araçlarını
kontrol altında tutmalı, denetleyebilmeli,
-iş güvenliği, bilgi güvenliği ve çevre güvenliğini sağlayabilmeli.
C) Çeviri faaliyetinden
sonra:
-müşteri ilişkilerinde kaliteyi ve güvenilirliği sağlamalı, -arşiv işlerini
yürütebilmeli,
-resmi onay işlemlerini
yürütebilmeli, -mali işlemleri yürütebilmeli,
-bireysel ve mesleki gelişimlerini sürdürebilmeli, -mesleki eğitim
vermeli.
Bölümümüzde yukarıda belirtilen değerlere sahip çevirmenler yetiştirmek
üzere ders programını düzenlemiş ve fiziki koşulları sağlamış bulunuyoruz.
Bilgisayar teknolojilerinden yararlanmak ve çeviri araçlarını kullanmayı
öğrencilere öğretebilmek üzere 30 bilgisayar ile donatılmış bir bilgisayar
laboratuarımız vardır. Burada her öğrenci bir bilgisayar başında eğitim
alabilmektedir.
Ulusal Çeviri
Politikasına Doğru
Kaliteli çeviri hizmeti alınması yalnızca üniversitelerin sorunu değildir.
Çünkü kaliteli çevirmen yetiştirilmesi kaliteli çeviri hizmeti alınmasını
sağlamamaktadır. Bunun için bazı çevresel etmenlerin de göz önüne alınması
gerekir.
Devlet ve Hükümet son günlerde bu konuda önemli bir değişikliğe gitti.
Avrupa Birliği Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı’ndan sonra Dışişleri
Bakanlığı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü gibi kurumlarda "Tercüme
Dairesi” adı altında özel birimler kurulması, çeviri konusunun önemsendiğini
göstermesi açısından oldukça sevindirici.
2
Aynı duyarlığı özel sektörden de
bekliyoruz. Çünkü kaliteli ürün ve hizmet üretmek, markalaşmak isteyen özel
sektör, "kaliteli çeviri” talep etmek zorunda.
Çeviriyle şu ya da bu şekilde ilgisi olan bütün kurum ve kuruluşlar ortak
bir "ulusal çeviri politikası” oluşturmalı. Çeviri kalitesi konusunda genel bir
duyarlık sağlanmalı ve ulusal politika geliştirme yolunda daha ileri adımlar
atılmalı. Örneğin, orta öğretimde daha iyi yabancı dil bilen öğrenciler
yetiştirilmesi ve "Yabancı Dil Liseleri” kurulması üzerinde düşünülmeli.
Neler Yapılmalı?
-Sertifikalı (yeminli) çevirmen mekanizması kurulmalı. Belge onayları,
Noterler yerine Yeminli Çevirmenler tarafından yapılmalı.
-Devlet kurumları, çevirmenleri
üniversitelerin sadece mütercim-tercümanlık bölümlerinden seçmeli.
-Çevirmenlerin kendi kalite ve etik
denetim mekanizmalarını kurmaları (oda, birlik vb.) sağlanmalı.
-Kaliteli çeviriye iyi ücret ödenmeli.
Yükseköğretim Kurulu
Neler Yapmalı?
-Yükseköğretim Kurulu aracılığıyla çevirmen yetiştirme konusunda genel bir
planlama yapılmalı. Her yerde aynı model mütercim-tercümanlık bölümü
açılmasından vazgeçilerek makro planlamayla üniversitelere farklı görevler
verilmeli. Örneğin, bazı üniversiteler yalnızca sözlü, bazıları yalnızca yazılı
çeviri eğitimi ile görevlendirilmeli. Üniversiteler arasında dil dağılımı
yapılmalı. Belirli dillerde çevirmen yetiştirilmesi görevi bazı üniversitelere
verilmeli. Örneğin, Rusça çevirmen yetiştirilmesi A üniversitesine, Çince
çevirmen yetiştirilmesi görevi ise B üniversitesine verilmeli. Böylece
Türkiye’deki bazı diller için zaten kıt olan olanaklar bir ya da birkaç
üniversitede yoğunlaştırılarak daha verimli sonuçlar alınması sağlanmalı.
-Çeviri eğitimi lisans
eğitiminden lisansüstü eğitimine kaydırılmalı.
-Üniversitelerin kadro eksiklikleri
tamamlanmalı. Yeni öğretim üyesi yetiştirmek için önlemler alınmalı. Örneğin,
Çince eğitimi verecek öğretim üyesi yetiştirebilmek için öğrencilere Çin'de
doktora yapma imkânı sunulmalı.
-Yabancı öğretim üyesi
çalıştırma şartları kolaylaştırılmalı.
-Üniversitelere kendi öğrenci
kontenjanlarını belirleme yetkisi tanınmalı ya da öğrenci kontenjanları
kaliteli çevirmen yetiştirmeye uygun düzeyde tutulmalı.
Üniversiteler Neler
Yapmalı?
-Üniversiteler müfredatlarını gözden geçirerek, eğitimlerini Avrupa Birliği
standartlarına ve Mesleki Yeterlik Kurumu tarafından belirlenen yeterliklere
uygun hale getirmeli.
-Üniversiteler öğrencilerini yetenek sınavına göre kendileri seçebilmeli.
-Öğretim elemanlarının nitelikli araştırma yapmaları için gerekli önemleri
almalı.
-Dersliklerin ve özel ders malzemelerinin (donanım, yazılım gibi) temini için gerekli önlemleri almalı.
SEKTÖRDE VE AKADEMİDE KRONOMETRE ÇALIŞMAYA BAŞLADI. YARIŞI GÖĞÜSLEMEK İÇİN
NE YAPMALIYIZ?
Prof. Dr. Işın BENGİ-ÖNER*
Genel Durum
İçinde bulunduğumuz dünyaya bir göz attığımızda günümüzü tanımlamak için en
sık kullanılan ifadelerden birinin "iletişim çağı” diğerinin "teknoloji”
olduğunu görüyoruz. Hangi alanda olursa olsun alt başlıklar güçlerini iletişim
ve teknolojiden alıyor, üst başlıklar, açılımlarında iletişim ve teknolojiye
önemli bir yer veriyor. Küresel düzeyde hizmet veren, üreten, ürettiğini satan,
üretileni satın alan çok uluslu yapılar çağımızı belirlemede kurucu olarak
görebileceğimiz bu iki olguya gereken önemi verdikleri için bu operasyonların
içinde yer alıyor. Bu anahtar sözcükler/olgular, yani "iletişim” ve "teknoloji”
dikkatlerimizi doğrudan konumuz olan çeviriye yöneltiyor. Farklı kültürlerin
buluştukları ortam, kaynak dil/kültür ve erek dil/kültürün buluştuğu bir üçüncü
alan ya da çeviribilimci Akşit Göktürk’ün dediği gibi "çeviri dillerin dili”.
Bu kuşbakışı fotoğraf üzerinde "çeviri”ye odaklandıktan sonra odak
noktasını genişletelim ve ayrıntılara kısaca göz atalım. İletişim çağı olmanın
gerekleri çeviriye nasıl yansıyor, teknoloji bu resmin neresinde yer alıyor?
Bilgisayar çağı ya da dijital çağ da denilen iletişim çağının en büyük
özelliği bilginin herkese açık olması. Bu kısa ifade bizi ilgilendiren yanıyla
elimizi sürdüğümüz ya da gözümüzün değdiği ya da kulağımızın duyduğu her yazılı
ya da sözlü metnin farklı dillere çevrilebilmesi anlamına geliyor. Kimi durumda
yazılı ya da sözlü metin bir internet sitesinde okumak istediklerimiz; kimi
durumda izlemek istediğimiz bir film; kimi durumda YouTube’dan izlemek
istediğimiz, örneğin bir haber programı; kimi durumda bir yazılımın binlerce
dizimden oluşan metin parçaları; kimi durumda dünyanın farklı ülkelerinde
farklı dillerde oluşturulmuş, sözgelimi, anayasaları; kimi durumda tekniğin
bilinen durumuna getirilen yeniliklerle birlikle yenilenmesi gereken, örneğin,
kullanım kılavuzları; kimi durumda ise sürekli yeni metinlerle çoğalan,
zenginleşen AB müktesebatı olabiliyor.
Sıraladığım bu durumların her biri, kuşkusuz, ayrı birer vaka olarak ele
alınmalı, gereksinimleri ayrı ayrı belirlenmeli. Ancak fotoğraf karemize genel
olarak baktığımızda bu durumların ya da burada sayamadığımız benzer ama farklı
binlerce durumun çevirisinde iletişim çağının gereği olarak geliştirilmiş ve
her an ilerleme gösteren farklı teknolojilerin kullanıldığını görürüz. Bu
teknolojiler içinde en çarpıcı olanı "bulut” uygulamaları.
Çevirmenleri pahalı çeviri bellek yazılımlarını (metin, altyazı, dublaj,
yerelleştirme vs), proje yönetimi yazılımlarını, dönüştürme yazılımlarını,
terimce yazılımlarını, çeşitli çevirmen destek yazılımlarını satın almadan
kurtaran, bu ve benzeri araçları bulut üzerinden ücretsiz ya da daha rahat
karşılanabilen rakamlarla kullanmalarına imkan tanıyan bu uygulama git gide
yaygınlaşmakta. Çok uluslu dil hizmeti veren şirketler de özellikle işbirliği
yaptıkları serbest çevirmenleri, proje yöneticilerini, düzeltmenleri, son
okurları, terimce yöneticilerini vd. bu gibi külfetlerden kurtarmak için
gizliliğe azami imkan tanıyan şirketleri içindeki ya da bulut ortamında
bulundurdukları sunucuları üzerinden çalıştırıyor. Böylelikle bir yandan
serbest çalışanlar, üzerinde çalıştıkları konu bağlamında sunucuda bulunan
temiz bellekten yararlanabiliyor, bir yandan şirket, yapılan işi eş süremli
olarak izleyebiliyor. Böylelikle çeviri sürecinde gizlilik konusuna tamamen
uyuluyor ve yapılan iş konusunda dünyanın farklı ülkelerindeki uzmanlarla
çalışma imkanı sağlanıyor. Kısaca, içinde bulunduğumuz ortam her türlü
gelişmeyi en kısa zamanda kullanıcı düzeyinde öğrenmeye gönüllü teknoloji
dostu, araştırmayı seven, çeviri yetisi gelişmiş uzman dil hizmeti
sağlayıcıları gerektiriyor.
* Doğuş Üniversitesi
Çeviri Programları Koordinatörü/ Çeviri İşletmeleri Derneği Başkanı
4
Sektörden Bir Örnek: Avrupa Birliği Çeviri Genel Direktörlüğü Uygulaması
Çeviri hizmet sağlayıcılarından ne beklendiğini daha açık görebilmemiz için
bir iki örnek vermek isterim.
Başka metinlerin yanı sıra, ürettiği müktesebat metinlerini tüm üye
ülkelerin dillerinde sunan Avrupa Birliği Çeviri Genel Direktörlüğü (ABÇGD)
içinde bulunduğumuz durumun gereksinimlerini somutlaştırmada iyi bir örnek.
Çevirilerin yapılmasında ABÇGD bir yandan ayrıntılı yönetim yazılımları (proje
yönetimi, dosya yönetimi vb), diğer yandan da çeşitli çeviri bellek
yazılımları, terminoloji yazılımları kullanmakta. Sürecin hızlanması için
gerektiği durumlarda makine çevirisi yazılımlarına da başvurulmakta (Bkz. Tablo
1).
Tablo 1
Bu araçların kullanılması doğal olarak iyi düzenlenmiş bir süreç yönetimi gerektiriyor. Çeviri talebinin alınmasından çeviri sürecin tamamlanmasına hatta metnin daha sonra kullanımlarını sağlayacak biçimde dosyalanmasına kadar izlenen yol aşağıdaki tabloda yer almakta. Tabloda görüleceği gibi çeviri talebinin alınmasını takiben kaynak metin üzerinde gerekli araştırma yapılmakta, metinle ilgili bilgilere ulaşılmakta, gerektiği durumlarda metin üzerinde geliştirilmiş çalışmalar yapılmakta, metnin formatına göre kullanılacak yazılım belirlenmekte, çevirmene çeviri için gönderilmekte, çevirmenden gelen metin düzeltmene gönderilmekte, çeviri kullanılmaya hazır hale gelmekte, arşive alınmakta ve talep edene gönderilmekte. Ancak böyle otomatikleştirilmiş bir süreç yönetimi ABÇGD’nin böylesi kapsamlı çevirilere yanıt vermesini mümkün kılmakta (Bkz. Tablo 2).
Tablo 2
Avrupa Birliği Çeviri Genel Direktörlüğü İş Akış PlanıABÇGD’de böyle bir sistem içinde terimce veri bankalarına da gereken önem veriliyor. Tüm üye ülkelerin dillerine çevrilen metinlere kullanılan terimler kısaca IATE (Inter Active Terminology for Europe) yazılımında tutuluyor. Kullanıma açık olan bu yazılım sayesinde hacimli projelerde tutarlı terim kullanılması hem dil içi hem dillerarası sağlanıyor. (Bkz. Tablo 3).
Tablo 3
IATE terimce bankası örneği
Böyle bir yapı içinde yer almak için dil hizmeti veren bir kişinin ya da kurumun uzman yetiştirmede hedefi ne olmalı. ABÇGD’nin verdiği bir ilana bakarak durumu değerlendirelim. (Bkz.
Tablo 4).
Tablo 4
ABÇGS’nin verdiği bir iş ilanı
Tabloda gördüğümüz gibi böyle bir yapı
içinde yer alabilmek için ana dili mükemmel düzeyde bilmek, AB dillerinden en
az ikisine mükemmel düzeyde hâkim olmak, ekonomi, finans, hukuk, teknik vb bir
alanda uzman olmak, çevirmenlik yetisini geliştirmiş olmak, iyi bir araştırmacı
olmak, çeviri teknolojilerini kullanabilmek gerekmekte. İlanda ayrıca bilgi
yönetimi, iletişimde başarı, karmaşık konuları kavrayabilme, inisiyatif sahibi
olma, entelektüel merak, yüksek motivasyon, çok kültürlü ortamlara uyum
sağlayabilme, ekip çalışması yapabilme gibi bilgi ve becerilerin önemi de
vurgulanmış.
Böyle bir durumda
akademinin hedefleri ne olmalı?
Akademiden Bir Örnek:
Doğuş Üniversitesi Yüksek Lisans Programı
Doğuş Üniversitesi Çeviri Yüksek Lisans Programı’nı hazırlarken çeviri
sektöründe küresel eksende duyulan gereksinimlere yanıt verebilecek entelektüel
donanımda, farklı alanlarda uzmanlığı olan, çeviri yetisi gelişmiş, çeviri
teknolojilerini bilen ve bilmediklerini kısa zamanda öğrenebilen, araştırma
yetisi gelişmiş, mükemmel dil/kültür donanımının önemini bilen çevirmen
adayları yetiştirmeyi hedefledik. Lisans derecesi olan adayların zaten bir
uzmanlık alanı oluyor. Bu uzmanlık alanı üzerine gerekli bilgileri inşa etmenin
daha kolay olacağını düşündük. Entelektüel alt yapının bir dil hizmet
sağlayıcısı açısından önemi konusunda farkındalık yaratmak için programımıza
bir taraftan İngiliz Edebiyatı Yüksek Lisans Programından kültür ağırlıklı bazı
dersleri ekledik, diğer taraftan çeviride dallararasılık, çeviri üst söylemi,
söylem çözümleme gibi dersleri de programımıza aldık. Çekirdek çeviri modülünü
ise çeviri yetisi geliştirme, uygulamalı çeviri teknolojileri, proje yönetimi,
düzeltmenlik, teknik yazarlık, yerelleştirme, terimce yönetimi, çeviri kalitesi
ve standartları gibi derslerden oluşturduk. Bu derslerin içeriğini gelişen
teknolojiler ve oluşan gereksinimlere göre planlamayı hedefledik. Sınıf
uygulamalarını sektörde karşılaşılabilecek gerçek durumlara benzer senaryolar
üzerinden sürdürmeye karar verdik. Yani herhangi bir çeviri, uygulama
laboratuarımızda, sunucu üzerinden çalışan bir çeviri yazılımı yardımıyla,
ekipler halinde projenin tüm aşamalarında çalışarak üretilecektir.
Süreç boyunca çeviri
bellek yazılımı dışında gereksinim duyulan tüm yazılımlar da kullanılacaktır.
Uygulamalı dersler bu biçimde oluşturulan projelerin sunulmasıyla
tamamlanacaktır. Program için
(Bkz. Tablo 5).
Tablo 5
Doğuş Üniversitesi Çeviri Yüksek Lisans Programı
Ders Planı
Zorunlu Dersler
Dersin
Kodu
|
Dersin Adı
|
T+P+L
|
|
AKTS
|
|
|
|
r.
|
|
ELIT 531
|
Uygulamalı
Çeviri Teknolojileri
|
2+2+0
|
|
8
|
ELIT 537
|
Teknik
Metin Yazarlığı
|
2+2+0
|
|
8
|
ELIT 540
|
Çeviri Üst
Söylemi
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 502
|
Çeviribilimde
Araştırma Yöntemleri
|
2+2+0
|
|
88 |
Seçmeliler
Dersin
Kodu
|
Dersin Adı
|
T+P+L
|
|
AKTS
|
|
|
|
r.
|
|
ELIT 534
|
Terimce
Yönetimi
|
2+2+0
|
|
8
|
ELIT 550
|
Düzeltmenlik
ve Son Okuma
|
2+2+0
|
|
8
|
ELIT 554
|
Tarihsel
Çeviri Araştırmaları
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 505
|
Çeviri
Belleği Araçları
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 506
|
Yerelleştirme
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 508
|
Proje
Yönetimi
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 509
|
Makine
Çevirisi
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 511
|
Betimleyici
Çeviribilim
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 512
|
Osmanlı/Türk
Çeviri Tarihi
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 513
|
AB
Müktesebatı Çevirisi
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 514
|
Çevirmenler
için Karşılaştırmalı Hukuk Bilgisi
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 515
|
Hukuk
Metinleri Çevirisi
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 517
|
Çeviride
Kalite Standartları
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 519
|
Çeviribilimde
Çağdaş Konular
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT 520
|
Terimbilgisi
ve Disiplinlerarasılık
|
2+2+0
|
|
8
|
TLT
540/549
|
Çeviribilimde
Özel Konular
|
2+2+0
|
|
8
|
|
Uzmanlaşma
Seçmelisi
|
2+2+0
|
|
8
|
|
Uzmanlaşma
Seçmelisi
|
2+2+0
|
|
8
|
Sonuç
Sektörün beklentilerine ve bu beklentiler doğrultusunda akademinin oluşturması gereken hedeflere kimi yönleriyle ve sadece biri sektörden diğeri akademiden olmak üzere iki örnekle değindim. Örnekler çoğaltılabilir. Bu yazıda üzerinde durmak istediğim esas konu "iletişim çağı” diye adlandırılan bu dijital devrimin çeviri/dil hizmeti sağlayıcılarından taleplerini kısaca özetlemek, akademide bu doğrultuda hedeflerin neler olabileceğine dikkat çekmekti. Dijital devrimin oluşturduğu altyapıyı hız ve değişim belirliyor. Başarı bu hız ve değişimle en kaliteli sonuçları sağlayarak baş etmeye bağlı. Sektörde ve akademide kronometre çalışıyor. Yarışı göğüslemek gerek.9
YERELLEŞTİRME ÇEVİRİLERİ VE SÜRECİ
Ahmet ÇALLI*
Yerelleştirme bir işi veya içeriği belirli bir yöreye uyarlama işlemidir.
Çeviri işletmeleri olarak bizler yerelleştirmenin içerik kısmı ile
ilgilenmekteyiz ve amacımız yerel hassasiyetleri ortadan kaldırmak veya en az
düzeye indirmek üzere, hedef pazar için oluşturulmuş bir görünüm ve kanıya
sahip bir içerik oluşturmaktır.
Bu açıdan bakıldığında yerelleştirmeyi özel veya farklı bir çeviri işi
olarak tanımlayabiliriz. Bir roman, makale veya haber çevirisi bir
yerelleştirme çevirisi değildir. Bu çevirilerde mekan, zaman, kişiler gibi
içeriğin ana unsurları değiştirilmez. Buna karşılık bir yazılımın yardım
metinleri veya bir sanayi ürününün kullanıcı ve servis dokümanları veya içinde
mevzuat ile ilgili bölümler bulunduran sözleşmelerin çevirilerinden bahsederken
yerelleştirmeden bahsederiz. Örneğin, üretildiği yerde 110V ile çalışan bir
ürün başka bir ülkede 220V ile çalışacaksa, bu ürünün önce kendisi sonra
kullanım kitabı değiştirilmelidir. Keza, yabancı bir işletmenin istihdam ettiği
çalışanları ile yapmış olduğu standart bir iş sözleşmesi içinde mevzuat ve
yasalar ile ilgili hükümler varsa ve bu sözleşme Türkiye’de istihdam edilecek
kişiler için kullanılacaksa, çeviri sırasında orijinal metinler yerine yerel
mevzuat ile ilgili değişiklikler göz önüne alınmalıdır.
Yerelleştirme çevirileri ağırlıklı olarak iş hayatını etkilediğinden,
çevirilerde süre ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle neredeyse tüm yerelleştirme
çevirilerinde birden çok kişinin çalışması gerekmekte, bu da çeviri işini
yönetilmesi gereken bir "proje” haline getirmektedir. Bu proje sürecini amaca
uygun en etkili biçimde kullanabilmek üzere yerelleştirme sırasında, küresel
içerik yönetimi, çeviri belleği, makine çevirisi, proje yönetimi/iş akışı
teknolojileri, tedarikçi yönetim teknolojileri, bağlanırlık çözümleri gibi
teknolojilerden yararlanılır.
Yerelleştirme çevirilerinin diğer çevirilerden en önemli farklarından
birisi çevirilerin müşteri beklentilerine uygun yapılma gerekliliğidir. Bu
nedenle hedef kitleye uygun dil kullanımı, terminoloji ve üslup çeviri işine
başlanmadan önce belirlenmeli ve yerelleştirme projesinde çalışacak tüm kişiler
bilgilendirilmeli ve işin nasıl yapılması gerektiğini benimsemelidirler.
Bu doğrultuda, müşteri beklentilerine uygun bir yerelleştirme çevirisi
projesinin her şeyden önce belirli bir sistematik içerisinde yönetilmesi
gerekmektedir.
Bir yerelleştirme
projesi sürecini incelersek, şu işlerin yapılması gerektiğini görebiliriz:
1. Hazırlık Aşaması
-Konu ve içeriğe uygun terminoloji hazırlığı. Bu amaca uygun hazırlanmış
yazılımlar ile çevirisi istenen metinler taranır ve kaynak dildeki terimler
çıkartılır. Çeviri işletmesinin dil ve konu ile ilgili uzmanları tarafından
terimlerin karşılıkları belirlenir ve terimlerin hedef dildeki karşılıklarının
olduğu terim listesi oluşturulur. Terim listesi müşteri dil uzmanları
tarafından incelenir ve onaylanır.
-Üslup birlikteliği için stil kılavuzu
hazırlığı. Çeviri sürecinde görev alacak olan tüm çevirmenlerin, editörlerin ve
kalite denetimi uzmanlarının müşteri taleplerine uygun ortak üslubu
kullanabilmeleri için stil kılavuzları hazırlanır.
-Projede çalışacak kişilerin belirlenmesi.
Çevirinin konusu ve içeriği esas alınarak işi istenen kalitede yapabilecek en
uygun kişiler belirlenir.
*Es Bilgisayar ve Danışmanlık Hizmetleri
Ltd. Şti.
10
2. Çeviri Süreci
-Çevrilecek metinler, terim listeleri, stil kılavuzu, varsa çeviri belleği
ve varsa özel yönergeler çevirmenlere gönderilir ve belirli sürelerde belirli
kalitede ve miktarda çeviri yapılması beklenir.
-Çevirmenlerden alınan metinler ve çeviri
belleği, terim listeleri, stil kılavuzu ve varsa özel yönergeler ile birlikte
kontrol edilmek üzere editöre gönderilir ve çevirinin tamamının kontrol
edilmesi istenir.
-Eğer çeviri bir yazılım veya bir kodlu
metin çevirisi ise, işlevsellik denetimi yapılır ve çevirisi yapılan iş görsel
olarak kaynak ile karşılaştırılır.
-Eğer çeviri basılı bir
belge ise baskıya hazır hale getirilir.
-Eğer çeviride yerelleştirilmesi gereken grafikler bulunuyorsa, yeni
grafikler
oluşturulur.
3. Kalite Denetimi
-Yerelleştirmeye
başlamadan önce kalite referansları ve yöntemi belirlenir.
-Yerelleştirme süreci içinde her çevirmenin yaptığı işin belirli bir
yüzdesi kalite referanslarına ve yöntemine uygun olarak değerlendirilir ve
çevirmenin ve işin kalite değeri belirlenir.
-Yerelleştirme süreci içinde her editörün
yaptığı işin belirli bir yüzdesi kalite referanslarına ve yöntemine uygun
olarak değerlendirilir ve çevirmenin ve işin kalite değeri belirlenir.
-Eğer çeviri bir yazılım veya kodlu metin
ise işlevsellik ve görsellik açısından kalite denetimi yapılır.
-Eğer çeviri basılı bir belge ise, basılı
belge üzerinde sayfa düzeni ve biçim kalite denetimi yapılır.
-Süreç boyunca müşteri
kendi kalite denetimlerini yapar ve karşılıklı değerlendirmeler
yapılır.
4. Proje Değerlendirmesi
-Müşteri ile birlikte
proje ve proje çalışanları değerlendirilir.
5. Proje Sırasında
Yapılması Gereken Diğer Teknik ve İdari Destek İşleri
-Donanım ve yazılım
ortamı sağlanır
-Güvenlik önlemleri alınır
-Yedekleme sistemleri kurulur
-Hukuki sözleşmeler yapılır
-İşletme finansmanı sağlanır
-Mali ve hukuki destek sağlanır
Bir yerelleştirme projesinin bu süreçten geçmesi gerektiğini
düşündüğümüzde, örneğin bir yazılım yerelleştirmesi için, insan kaynakları
yöneticisi, proje yöneticisi, çevirmen, editör, yazılım mühendisi, dil uzmanı
gibi farklı konularda uzman ve çok sayıda çalışan gerektiği açıktır. Bu sürece
teknik ve idari destek işgücü gerekliliğini de eklersek, bir yerelleştirme
projesinin kurumsal bir yapı ve bilgi birikimi gerektirdiğini son derece açık
bir şekilde görebiliriz.
Bu süreç içinde özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, işin kendisi
"çeviri” bile olsa işin gerçekleşmesi için "çevirmen” dışında da çok sayıda
nitelikli iş gücüne ihtiyaç olmasıdır. Bir yerelleştirme projesi için
"çevirmen” son derece önemli bir kaynaktır. Ancak, projenin tamamlanabilmesi
için çevirmen tek başına yeterli değildir. Üniversitelerdeki çeviri eğitimini
yerelleştirme sektöründen uzaklaştıran nokta da budur. Eğitim sistemi bireysel
çalışma üzerine odaklanmışken, yerelleştirme çevirileri, ortak çalışma becerisi
ve/veya bir projenin parçası olma farkındalığını gerektirmektedir.
11
Bir yerelleştirme projesinin kalitesi
yukarıda anlatılan süreç içindeki adımların uygulanması veya uygulanmaması ile
belirlenir. Çeviri, teorik olarak çevirmenden alındığı anda tamamlanmış
sayılabilir. Ancak sonraki adımlar gerçekleştirilmediği takdirde kalitesi
hakkında bir değerlendirme yapmak mümkün değildir ve en düşük kalitede olduğu
varsayılır. Bu andan sonra süreç içinde uygulanan her adım, yapılan işin
kalitesini belirli oranda artırır. Doğal olarak proje süreci içinde yer alan
her adımın bir adam/saat maliyeti vardır. Dolayısıyla çeviri kalitesini, çeviri
için ödeyeceği ücret ile müşterinin kendisi belirler.
Yerelleştirme sektörünün oyuncularından birisi olarak, sektörümüzün en önemli sorunlarından birisinin, müşterilerin bu sürecin ve süreç kalite ilişkisinin farkında olmaması olarak görmekteyim ve gerek işletmemiz gerek sivil toplum örgütleri olarak asli görevlerimizden birisinin bu farkındalığı yaratmak olduğunu düşünüyorum.12
UYGULAMALI ÇEVİRMENLİK EĞİTİM FORMASYON PROJESİ ÖNERİSİ
Seher ERBİL*
Proje Adı: ÇEVİRMENLİK
UYUM FORMASYONU
Çeviri sektörünün tüm çeşitliliklerini (serbest çevirmen, çeviri
işletmeleri ve konferans çevirmenleri) çatısında barındıran bir kuruluş olarak
çevirmenlik uyum formasyonunun sağlanmasından ibarettir.
a- Katılımcıların çevirmenlik yeteneğinin olup olmadıkları öncelikle tespit
edilecektir, çevirmenlerin yetenekleri doğrultusunda aynı kategoriye sahip
çevirmenlerden oluşacak eğitimlerin verilmesi sağlanacaktır.
b- Bu bağlamda, Türkiye Çevirmenler
Derneği’ne (TÜÇED) üye veya normlara uygun iş yerlerinde direk uygulama
eğitimine katılmaya uygun kişilerin seçim kriterlerinin belirlenmesi.
c- Eğitim için gerekli insan gücünün ve uzman eğitmenlerin, teknik
gereçlerin ve aynı zamanda eğitim alanı için uygun yerin tespiti.
Projede Yer Alan Eğitim
Aşamaları
a- Çevirmenlik yeteneğinin belirlenmesi: Dil eğitimi almış olan veya dili
iyi düzeyde bilen, bunun dışında Türkiye’ye yerleşmiş ve yabancı dile vakıf,
çevirmen adaylarının, aldıkları eğitim ve yetenek seviyeleri belirlenerek,
katılması gerektiği eğitimin süresi ve yerinin belirlenmesi.
Bu kişiler her ne kadar ilgili bölümlerden mezun olsalar ve ilgili yabancı
dili çok iyi bilseler bile, bu kişilere, çevirmenliğin ve çeviri mesleğinin
tekniklerini, spesifik kısaltmalarını, formasyonunu, konulara göre spesifik
cümle kullanımı ve değişimleri ve terminolojisinin aşılanması.
b- Uygulama:
-Yazılı çeviri: Çeviri hızını artırıcı uygulamalara başlanması,
konsantrasyonu açısından ortamın uygunluğu, bilgisayar kullanımının hızlanması,
10 parmak bilgisayar eğitimi (F Klavye) verilmesi ve bilgisayar programlarının
uygun bir şekilde kullanımının sağlanması, çevirmenliğin ve çeviri mesleğinin
tekniklerini, kullanılan kısaltmaları, formasyonunu, konulara göre spesifik
cümle kullanım ve değimleri ile terminolojisini Türkçeleri ile beraber
kullanımı. Çeviri kalitesinin nasıl ve ne şekilde olacağı ve standartlarının
aşılanması.
-Ardıl çeviri: Ardıl çevirmenlikte seri ve anlaşılır konuşmalarının
sağlanması, çevirmenlik ahlakı, davranış biçimleri, toplantı sırlarının ifşa
edilmemesi, toplantı, seminer ve kongrelerde rahat konuşabilir hale gelmeleri,
konuya hâkimiyetleri, katıldığı toplantıya uyumunun sağlanması için yardımcı
çevirmen olarak bu tür yerlerde bulunmalarının sağlanması.
-Simültane çeviri: Bu hizmeti verebilecek düzeyde olup olmadıkları
öncelikle test edilerek, yazılı ve ardıl çeviriyi çok iyi yapanların simultane
eğitimine alınmaları sağlanır. Eğitime katılanların simultane cihazları ile
uyumu, cihazların tanıtımı, pratik kullanımı, konulara adaptasyon, çevirmenlik
anında olası aksaklıkları fark ettirmeden idare edebilme, anlaşılır ve akıcı
çevirmenlik yapabilme eğitimi, kabin arkadaşı uyumu, simultane tercüman
vasfının kazanabilirlik eğitimi.
-Hizmetin sunumu: Çeviri hizmetinin
veriliş şekli, müşteriye hitap şekli, çeviri hizmetindeki sorumluluk ve hukuki
sorumluluğun evrak üzerindeki işleyişinin anlatımı, müşterilerle birebir
diyalogları, çevirinin standartlara uygun hazırlanması, evrak üzerindeki tasdik
şerhinin AB standardına uygun yapılışı, geçerli onay şekillerinin çevirmen,
büro, noter apostil, dış işleri, konsolosluk onayı ve genel tasdik aşamaları,
apostil dâhil ülke için yapılması gerekenler, kayıt ve hesapların yapılması,
çevirmenlik, davranış ve hizmet sunumunun uygulamalı anlatımı, bu hizmetin
verilmesi için gereken doneler, araç ve gereçlerin tanıtımı ve kullanımı,
evrakın kabulü, muhafaza ve teslim etme şekli.
*TÜÇED Genel Sekreteri
13
-Sertifikasyon: Eğitimlerini tamamlayan
çevirmenlerimize yazılı, ardıl veya simultane eğitimlerine uygun olarak
eğitimleri sonunda başarılı olanlara sertifikalarının verilmesi.
-EN-15038 normlarına uygun hizmet yeri olanlara gerekli denetimin
yapılarak TÜÇED-EN:15038 uygunluk veya yeni belirlenecek özel bir
kalite belgesinin verilmesi.
Eğitim Süreçleri
Projenin hangi aşamaları, hangi öngörülen süreler içerisinde katedeceği bir
iş akış şeması ile belirlenmelidir. Proje TÜÇED tarafından yürütülecektir.
Proje geliştirilecek çeviri konusunda uzmanlığa sahip olan işyerlerimiz Ar-Ge mühendisi
olarak görev yapacaktır.
Çözüm Önerilerimiz
- Öncelikle STK-Tercüme Dernekleri yeni bir çatı altında "Türkiye
Çevirmenler ve Tercüme İşletmeleri Federasyonu” olarak birleşmeli ve bu
federasyon Avrupa Birliği Bakanlığı’na bağlanmalıdır. Veya birçok ülkede olduğu
gibi çevirmenlik yasası çıkartılarak, çevirmenler ve çeviri kuruluşları bir
bakanlığa bağlanmalıdır.
-Mütercim tercümanların, onaylı kimlikleri, sertifikaları, meslek sicil
numaraları, tercüme işletme sicil belge ve numaraları federasyonca veya mesleki
odalarca verilmeli ve özlük hakları ve denetimleri bu mesleki kuruluşlarda
olmalı ve tüm bunlar ilgili bakanlık tarafından denetlenerek kayıt altına
alınıp tasdik ve teyit edilmelidir. Serbest tercümanlık yapacakların basit
usulde vergiye tabi olmaları sağlanmalıdır. Bir tercüme bürosunda çalışan
tercümanların ise ya tam gün maaşlı ya da kısmi süreli tercüman olmaları
alternatifi getirilmelidir. Nadir dillerde nadiren tercümanlık yapanlar ise
stopaj makbuzu ile kazandıklarının vergilerini ödemelidir.
-Noterler harç ve diğer giderlerin yanı sıra tercüme evrakında bir de
tercüme ücreti almaktadırlar. Yazılı çeviriler, tüm dünyada olduğu gibi meslek
sicil numaralı tercümanlar ile mesleki sicil numaralı tercüme işletmeleri
tarafından tasdik edilmelidir. Bunun noterlik makbuzundan çıkarılması ve direk
tercümana fatura karşılığı ödeme yapılması sağlanmalı ve böylece çifte tercüman
ödemesinin önüne geçilmelidir.
-Noterlerde sadece vekalet gibi yabancıların işlemlerinde tercüman
kullanılmalı ve ancak noter meslek sicil numaralı tercümanın imzası geçerli
olmalıdır. Tercüme işlemi direk fatura karşılığı tercümana ödenmelidir.
-İki yıl faal tercümanlık yapmayanlar ile vergi mükellefi olmayan
tercümanların tercümanlık yapamayacakları açıkça hüküm altına alınmalıdır.
-Yurt dışına gidecek evraklar için, uluslararası tasdik olan apostil,
valiliklerce ve ilgili en yüksek idari ve mülki amirliklerce, çeviriden sonra
çeviri işletmelerinin onayından başka tasdike gerek kalmadan yapılmaktadır.
Çeviri işletmelerinin, verecekleri onayda, bağlı bulundukları bakanlığın adını
ve sicil numaralarını belirtmeleri mecburi olmalıdır.
-Tasdik işlemiyle bağlantılı olarak, Türkiye’nin de taraf olduğu 1962
Lahey Antlaşması’na göre ülkelerarası evrak dolaşımı için gerekli olan
apostilin sadece Türkiye’deki makamlarca "Türkçe” olarak yapılmasından doğan
sorunları önlemek amacı ile ilgili birimlerle görüşülerek, iki dilde
hazırlanması sağlanmalıdır. Bunun da İçişleri Bakanlığı ile koordineli bir
şekilde, "hem Türkçe hem de uluslararası dil İngilizce” olarak iki dilde
yapılması vatandaşlarımızı rahatlatacak ve artı masraf ve zaman kaybını
önleyecektir.
14
-Aynı şekilde İçişleri Bakanlığı ile
koordine edilerek çok dilli hazırlanan nüfus kayıt ve doğum kayıt örnekleri ile
evlenme ehliyet belgelerinin soru kısımları çok dilli olup cevap kısımları
Türkçedir. Bu nedenle çok dillilik bir işe yaramamakta ve tekrar çevrilip maddi
ve zaman kaybına neden olmaktadır.
-Yine İçişleri Bakanlığı ile koordinasyon halinde, özellikle Ukrayna
gibi ülkelerden gelen bekârlık belgelerinde ve evlenme ehliyet belgelerinde
kişinin bekâr olduğu beyan usulüne göre yazmaktadır. Türkiye’de olduğu gibi,
"Evlilik kaydına rastlanmamakta olup…”gibi ibareler yer almamaktadır. Bu
nedenle vatandaşlar zorluk çekmektedirler. Bunun ülkelere göre bilinip
düzeltilmesi gerekmektedir.
-Aşağıdaki normlarda, TÜÇED, mütercim tercümanlık mesleğine uygun
formasyona sahip olanlar çevirmen olabilmelidir.
- Çevirmenlik mesleğinin kurulacak federasyon veya odası, çeviri işletmesi
hizmet yeri standardını belirlemelidir.
-Noterler yemin zaptı yaptırmamalıdır. Federasyon veya odanın seçip
formasyon eğitimi verdiği ve bağlı olacağı bakanlıkça onaylanıp meslek sicil
numaralı kimlikli mütercim tercümanlar bu "Mütercim-Tercüman Kimlikleri”
ile Türkiye sathındaki tüm noterlerde yeminli tercümanlık yapabilmelidirler.
Belirli bir şehrin belirli bir noterine bağlı olmak gibi ve noter özel ve tüzel
kişiliği makamına şahsi tercümanlık ortadan kalkmalıdır.
-Aynı kimliklere sahip tercümanlar adliye, emniyet, jandarma, tapu
daireleri ile tüm resmi kurumlarda kabul görmelidirler. Bu konuda ilgili
bakanlıkların bilgilendirilmesi yeterli olacaktır.
EK:
TÜÇED AVRUPA TERCÜME
OFİSİ
TERCÜMANLIK VE TERCÜMAN
STANDARDI/NORMLARI:
A/TERCÜMAN STANDARDI Tercümanlar Avrupa ve Dünya Standartlarına uygun
olarak Türkiye deki Yüksekokul ve Üniversitelerin Mütercim Tercümanlık, Dil ve
Edebiyat, Filoloji, Dil ve Kültür, Uygulamalı Tercümanlık, Yabancı Dil
Öğretmenliği ile Yabancı Ülkelerdeki Yüksekokul ve Üniversitelerden mezun
olanlar arasından seçilmektedir. Üniversite ve Yüksekokul ilgili bölümlerinden
diploması alanlar, TÜÇED-Üyesi Türkiye sathındaki Tercüme ofislerinde
Uygulamalı Mütercim-Tercüman meslek içi formasyonunu almaya hak kazanırlar.
B/Bu kişiler her ne kadar mezun olsalar bile ve ilgili yabancı dili çok iyi
bilseler bile Tercümanlığın ve Tercüme Mesleğinin tekniklerini kısaltmalarını,
formasyonunu, konulara göre spesifik cümle kullanım ve değimleri ile
terminolojisini Türkçeleri ile beraber çok iyi bellemek zorundadırlar. Bu
nedenle TÜÇED ilgili şube ve temsilcilikleri ile tüm Türkiye çapında yayılmış
TÜÇED üyesi tercüme ofislerinde birebir uygulamalı olarak yukarıdaki Mütercim
Tercümanlık yeterlilik eğitimini almaktadırlar.
Yazılı tercümanlık eğitimi için 3 ay, Sözlü, Simultane ve Konsekütif
Tercümanlık için ise yazılı tercümanlığa ek olarak 1 ay daha meslek içi
uygulamalı formasyon eğitim almaktadırlar. Bu süre sonunda TÜÇED_Mütercim
Tercüman Yeterlilik Sertifikası almaya hak kazanırlar.
C/ Hem yazılı tercümanlıkta hem de Simultane kongre tercümanlığından
Formasyon Yeterlilik eğitimi alanlar aynı zamanda iyi birer diksiyon, retorik,
tonlama ve genel kültür eğitimi ile birlikte tashih-redakte konusunda
da eğitilmektedirler.
Yukarıdaki TÜÇED Mütercim Tercüman Formasyon Yeterlilik Eğitimini alanlar,
TÜÇED tarafından "TÜÇED EN-15038 Tercüman Yeterlilik Sertifikasını”
almayı hak kazanır. Bunlara aynı Avrupa’daki gibi Mütercim Tercümanlık
mesleğinin Türkiye yi kapsayan tek Kuruluşu olarak " Mütercim Tercüman Sicil
Numarası " verilir. Bu mesleki sicil numarası o kişinin aynı zamanda Avrupa ve
Dünya çapında Tercüman kimliğinin karşılığı olup, her an ulaşılabilecek durumda
takdir veya tekdir alabileceği muhatap numarasıdır. Bu kişiler TÜÇED üyesi ve
Avrupa Konseyi Normlarındaki Üye Bürolarda ister kadrolu ister kısmi süreli
Mütercim Tercüman olarak görev almaktadırlar. Bunların yaptıkları çevirilerin
arkasına istendiğinde çevirmen Yeterlilik Sertifikalarını fotokopileri
eklenmekte ve böylece yaptıkları çeviriler TÜÇED garanti kapsamına girmektedir.
D/TÜÇED EN-15038 Yeterlilik Sertifikasına hak kazananlar, TÜÇED
Tüzüğüne ve yasalara uygun Mütercim Tercümanlık yapacaklarına dair yemin etmiş
sayılırlar. Gayri yasal ve gayri ahlaki davranışlarda bulunanlar TÜÇED Disiplin
15
Kurulunun onayı ile Çevirmenlik Yetkilerini kaybederler. Bu nedenle TÜÇED
Genel Merkezinin talimatı ile tüm Türkiye çapındaki Tercüman ve üye Tercüman
büroları sürekli denetim altında tutulur ve her 2 yılda bir Yeterlilik ve Tescil
Belgeleri vize edilir.
H/TÜÇED EN-15038 Yeterlilik Sertifikasına sahip Tercümanlar TÜÇED
üyesi olmayan illegal tercüme ofisleri ile çalışamaz ve onlara hiçbir şekilde
destek veremezler.
İ/TÜÇED EN-15038 Yeterlilik Sertifikasına sahip Tercümanlar
bulundukları TÜÇED üyesi tescilli ofislerde yazılı, sözlü ve Simultane Kongre
Tercümanlığında diğer Tercüman arkadaşları ile tam bir ekip ruhu içerisinde
yardımlaşarak çalışır. Bunun dışında bireysel menfaatlerini ön plana
çıkarmayarak sağlıklı bir tercümanlık hizmetinin verilmesini kendine mesleki
hedef olarak belirler.
J/TÜÇED EN-15038 Yeterlilik Sertifikasına sahip tercümanlar
internette sanal ortamlarda, gayri yasal ortamlarda kendilerine illegal olarak
ulaşan veya ulaştırıla hiçbir gayrı yasal fatura kesilmeyen kazanç dışı
gösterilen çeviriyi kabul etmez ve diğer meslektaşlarına da kabul etmemelerini
önerir.
K/TÜÇED EN-15038 Yeterlilik Sertifikasına sahip tercümanlar
internette ve gayrı yasal ortamlarda oluşturulan hiçbir nitelik, nicelik,
vasıf, kimlik, şahsi bilgi, eğitim hiç ama hiç bir şeyin gerçek olmadığı sanal
ortamlarda kurulmuş olan sözde yeminli tercüman, translatorcafe ve benzerleri
gibi hiçbir şeyin doğrulanamadığı ortamlara üye olmaz ve buralardan gelen
tekliflerin hiçbirisini kabul etmeyerek kayıt dışı kazançlara alet olmaz.
L/TÜÇED EN-15038 Yeterlilik Sertifikasına sahip tercümanlar
yazılı tercümelerde olumlu veya olumsuz hiçbir kelimeyi atlamaz, değiştirmez,
yorum yapmaz aynı şekilde sözlü çevirilerde en kritik cümleleri bile çevirerek
standart gereği meslek etik kurallarını yerine getirir.
M/TÜÇED Yeterlilik sertifikası alanlar, Kongre tercümanlığı yapanlar,
Simultane ve konsekütif tercüme uygulamalarında eküri arkadaşları ve diğer yan
dillerdeki meslektaşları ile uyumlu çalışmak zorunda oldukları gibi
birbirlerine yardımcı da olmak zorundadırlar.
N/TÜÇED Yeterlilik sertifikası alanlar kesinlikle kendilerini simultane
sistem, ses sistemleri, teknik kiralama yapan ve organizasyon yapan şirketler
tarafından pazarlanmalarına izin vermeyecektir. Bunlar ya TÜÇED sertifikasyonlu
bürolar ya da kendi tüzel kişilikleri ile pazarlama yapacaklardır.
O/TÜÇED Yeterlilik sertifikası alanlar tercüme ofisi açmak istediklerinde
ise yine TÜÇED’e başvurarak Avrupa konseyi EN-15038 ile TSE-118 Tercüme
Hizmet Yeri standardını aynen uygulayan TÜÇED Genel Merkezine başvurarak "TÜÇED EN-15038 Tercüme
Hizmet Yeri Tescil Belgesi” almakta ve yaptıkları her dildeki çevirilerin
istenildiği zaman arkasına bu tescil belgelerin fotokopilerini garanti belgesi
olarak eklemektedirler. Bu tescil büroları da TÜÇED den aldıkları büro tescil
numaraları ile Tekdir, Takdir ve her türlü ulaşılabilme yeteneğinin garantisine
sahip olurlar.
İşbu proje ve analiz ile çözüm önerileri, TÜÇED Akdeniz Temsilciliği İnterofis Tercümanlık Merkezi/Antalya ile TÜÇED Genel Merkez, İTBG İstanbul yeminli tercüme büroları grubunun katkıları ile hazırlanmıştır.16
ÇEVİRİ DERNEĞİ VE TÜRKİYE'DE ÇEVİRMENLİK MESLEĞİNİN STATÜYE
KAVUŞ(A)MA(MA)SI ÜZERİNE ON ÜÇ YILLIK GEL GİTLİ BİR ÖYKÜ
Prof. Dr. Sâkine ERUZ*
Bu makalede günümüzden geriye dönüşler yapılarak, Türkiye'de de, Batı
ülkelerinde olduğu gibi çevirmenlikle ilgili işlevsel bir çeviri mevzuatının
yapılanması için, çeviri etkinliğine gönül vermiş ve bu etkinlikten yaşamını
kazanan kişilerin bugüne değin neler yapabildikleri ya da yapamadıkları
anlatılacak. Bu bağlamda düzenlenen etkinlikler ve bu çalışmalara destek veren
kişi, kuruluş ve kurumların da adları anılacak. Her alanda çeviri yapan çevirmenleri
ortak bir paydada buluşturmaya yönelik girişimde bulunan ilk kuşatıcı çeviri
derneğinin "Çeviri Derneği" olduğunu düşündüğüm için Türkiye'de
çevirmenlik mesleğinin nereden nereye geldiği bu derneğin girişimleriyle
bağlantılı anlatılacak.
Türkiye'de akademik çeviri eğitimi seksenli yılların ortalarında verilmeye
başlanıyor. Ancak bu alana gönül vermiş kişilerin bir dernek1 çatısı altında bir araya
gelmesi daha uzun yıllar alacak. 1999 yılında tüzel kimliğini kazanan Çeviri
Derneği bünyesinde ilk kez ortaklaşa bir girişimde bulunuluyor. Çeviri
Derneği'nin öyküsü üzerinden Türkiye'de çeviri alanında mevzuat yapılanmalarına
ve etkileşimlere biraz daha yakından bakalım.
1999 yılının bahar aylarındayız. Yıldız Teknik Üniversitesi'nin
Çağlayan'daki kampüsünün giriş katında bir salonda Çeviri Derneği'ni kurmak
üzere bir araya geldik.
"Büyük ideallerim var… 1986 yılında Türkiye'ye dönmeden, yaklaşık
sekiz yıl Almanya'da özerk eyalet sınavlı ve yeminli çevirmen (mahkeme
çevirmeni) olarak çalışmış bir çevirmenim ve sanıyorum ki, Türkiye'de de bu
düzenleme oluşturulabilir.
Oysa zaman içinde öğreneceğim, böyle bir eylemin gerçekleşmesi için içinde
yaşanılan sistemlerin gerekli altyapıyı sunmaları ve ilgili dayanak yasaları
oluşturmaları gerekiyor…"
Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Hasan Anamur, Beki Havela, İstanbul
Üniversitesi'nden Turgay Kurultay, Nihal Akbulut, Boğaziçi Üniversitesi'nden
Işın Bengi-Öner, avukat- çevirmen- çeviri işletmecisi Turgut Ağar,
çevirmen ve çeviri işletmecileri Osman Kaya, Rafet Saltık ve Elif Daldeniz gibi
akademisyen, çevirmen, çeviri işletmecileri bir araya geliyorlar ilk kez.
Amaçları çeviri etkinliğini odağa alan ortak bir dil ve düşüncede buluşmak.
Şimdi bir on üç yıl ileriye gidelim ve bu on üç yıl içinde neler olmuş ya
da olmamış görelim. 26.02.2012 tarihinde Çeviri Derneği ve Çeviri İşletmeleri
Derneği "Çevirmenlerin ve Çeviri İşletmelerinin Hak ve
Yükümlülükleri" başlıklı bir toplantı düzenliyor. Gel gitlere bu
toplantıdan başlayalım. Aslında çevirmenlik mesleğinin bir çatı altında
buluşmasına yönelik ilk etkinliğin yetmişli yıllarda Işın Bengi-Öner ve
Osman Kaya girişimiyle başlatıldığını da bu toplantıda öğreniyorum. Ancak o
tarihlerde sadece üç kişi bir araya gelebilmiş ve bu üç kişinin de ortak bir
dilde buluşma olanağı bulunmadığı için girişim başarılı olmamış. Demek ki, kırk
iki yıldır uğraşılıyor çevirmenlik mesleğini, meslek olarak bir
statüye kavuşturmak için.
* İstanbul Üniversitesi,
Edebiyat Fakültesi, Çeviribilim Bölümü, Almanca Mütercim Tercümanlık Anabilim
Dalı Başkanı
1 Kuşkusuz Çeviri Derneği dışında farklı
başka oluşumlar da söz konusudur; örneğin 2010'da yeniden bir yapılandırmaya
giderek adını Birleşik Konferans Tercümanları Derneği'nden Türkiye Konferans
Tercümanları Derneği olarak değiştiren ve bünyesinde sadece anında sözlü çeviri
yapan çevirmenleri toplayan ya da Altyazı ve Dublaj Çevirmenleri Yapılanması
gibi farklı yapılanmalar da vardır. Ancak çevirmenlik mesleğinin statü
kazanması için bu mesleğe bütünsel bakan bir çatı altında buluşmak çok daha
işlevsel olacaktır. Parça bölük sayısız dernek kurmak da olanaklıdır. Mamafih
salt kendi alanının menfaatlerini gözeten ve çevirmenliği bütünsel bir gözlükle
bakmayan sayısız dernek ile ortaklaşa bir karar alınması da o denli zordur.
Öyle ya da böyle bu yazının sonunda Mete Özel'in de belirttiği gibi, aslında
tüm çevirmenlerin sorunları aynıdır, olsa olsa çözümlerde farklılık
görülebilir.
17
Evet, biz dönelim yine 1999'a. Tüzük için
bir kurul oluşturuluyor, kurulda hukukçu çevirmen Turgut Ağar, çeviri
işletmecisi Rafet Saltık ve ben bulunuyoruz. Çeviri işletmecisi Osman Kaya'dan
da destek alıyoruz. Belli aralıklarla buluşup tüzüğü oluşturmaya çalışıyoruz.
Benim için bu son derece can sıkıcı bir durum, çünkü öteki üyelerle aynı dili
konuşmam neredeyse olanaksız gibi geliyor bana. Yine de, Turgay Kurultay'ın da
desteğini alarak bana yıllar gibi gelen birkaç ayı kapsayan bu süreyi çok da
fazla yıpranmadan atlatabiliyorum. Tüzük oluşuyor ve Çeviri Derneği 1999
yılının Kasım ayının 17'sinde resmi statüsüne kavuşup tüzel bir kimlik
kazanıyor.
Şimdi can alıcı soruya gelelim. Bu görece upuzun ve görece kısa süre içinde
ne yapabildi dernek? Görünüşte fazla bir şey yapamadı, çünkü yasal dayanakları2 olamayan bir meslek
grubunu temsil eden ve "dayanışma" gibi kavramlarla dernek
üyelerini bir araya getirmenin güç olduğu bir sistemde yeterli üye sayısına
ulaşmak da pek olanaklı değildir. Dernekçilik anlayışında "Dernek bana
ne verebilir?" gibi bir tutum ön planda olduğu sürece ayda on
lira dernek aidatından dahi kaçınan insanlar olabiliyor. Oysa önce üyenin
derneğe katkıda bulunması gerekiyor, her ne kadar derneğin tüzel bir kimliği
olsa da, dernek ancak üye olan "özel" kişilerin bilinçli
girişimleriyle işlevsel bir platformda kendini gösterebilir. Sonuçta dernek
üyeye değil, önce üye derneğe emeğini vermek zorunda ki emeğinin semeresini zaman
içinde alabilsin.
Çeviri Derneği'nin Çeviri işletmeleriyle birlikte düzenlediği 26.02.2012
tarihli toplantıda, yetmişli yıllardan bu yana Işın Bengi-Öner ile
birlikte bu alanda dur durak vermeden girişimde bulunan Osman Kaya diyor ki
"Çevirmenleri Türkiye çapında temsil edebilmemiz için üye sayımızın
yükselmesi gerekiyor".
"Aklıma Almanya'daki BDÜ3 düşüyor. Almanya
Çevirmenler Birliği BDÜ; 7000 üye sayısıyla çeviribilim bölümlerinin
düzenlediği etkinliklere katılan ve Avrupa Birliği Çeviri Birimleri'nde sesini
duyuran bu dernek, Alman Federal Meclisi'nin ciddi bir muhatabı ve çeviriyle
ilgili konularda danışmanı " (krş. Eruz 2003: 60-64).
Üye sayısı baskı unsuru demektir, her bir üye oy verecek bir vatandaştır,
bir de bu vatandaşın ailesi vardır, aslında her bir üye yaklaşık iki görünmez
üyeyi de beraberinde getiriyor. BDÜ'den yola çıkıldığında, bu sayı 20.000'in
üstüne çıkıyor.
2Aslında uluslararası hukuki düzenlemeler de dikkate alınarak oluşturulan
HUMK (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) ve CMUK (Ceza Muhakemesi Kanunu) yasalarında
Türkçe diline vakıf olmayan herkese bir çevirmen tahsis edilmesi zorunluluğu
vardır. Kaldı ki çevirmen Noterlik Kanunu kapsamında da belirtiliyor. (krş.
Eruz, Sakine (2003) Çeviriden Çeviribilime, İstanbul: Multilingual, s 57-59) Çevirmen
mahkemelerde de bir yıl süreyle bilirkişi listesine dâhil edilebiliyor. Ancak,
Türkiye'de bilirkişilikle ilgili mevzuatların 2011'de yeniden düzenlenmesine
karşın, ilgili yasa maddelerinde ya da maddelerin işlevsel yorumlanmasında
açıklıklar bulunmaktadır. Almanya'da da çevirmen bilirkişilik statüsüne dâhil
olabilir, mamafih bu konudaki düzenlemeler işlevseldir. Otuzlu ve kırklı
yıllarda Türkiye Cumhuriyeti'nde çağdaş bir üniversite sisteminin
oluşturulmasına katkıda bulunan, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye'ye
davet edilen Musevi bilim insanlarından Ernst Hirsch (1902-1985) Türkiye
Cumhuriyeti'nin Telif Yasası mimarlarındandır, ancak yasanın meclisten geçmesi
yıllar alacaktır ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Menderes Hükümeti döneminde
1952 yılında yürürlüğe girecektir. Kanunun farklı maddeleri, 80’li, 90’lı ve
200’li yılların başlarında yeniden yapılandırılır. Yasa maddelerinin büyük bir
kısmı 03.03.2004'te değiştirilmiştir
(http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/957.html). Bu yasaya göre edebiyat
eserleri statüsüne giren eserlerin çevirisinde çevirmen telif yasasına
tabiidir, yasada çeviriye "işlenme eser" başlığı altında bir
düzenleme getirilmiştir. Ancak Türkiye'de çevirmenlik mesleğini özerk bir
meslek olarak tanıyan bir düzenleme mevcut değildir. Hirsch 1981 yılında kaleme
aldığı "Rezeption als sozialer Prozess" (1981, Berlin: Duncer &
Humblot) başlıklı eserinde, işlevsel alımlamanın toplumsal koşullara koşut
gerçekleşebileceğini belirtir. Toplum, konuları işlevsel alımlamaya hazır
değilse, o zaman kanunların da içselleştirilmesi zordur. Bu bağlamda
"çeviri", yasalar ve bu yasalardan yola çıkarak oluşturulan yeni düzenlemeler
sistem izin verdiği oranda işlevsel alımlanabilir. Aslında ilginçtir, bütün bu
söylenenlerin ardında Wolfgang Iser'in (1926-2007) ve Robert Jauss'un (1921-1997) altmışlı
yılların sonlarına doğru ilk kez dile getirdiği alımlama estetiği yaklaşımı
gizlidir. Sosyal bilimler bir bütün olarak ele alındığında, bu olgunun bütün
metin türlerine uygulanabilir olduğu gözlemlenebilir. Kitap ya da metin ancak
onu okuyanla birlikte var olur, okurun dimağında hangi bilgiler ve
yaşanmışlıklar varsa, metin de o oranda canlanabilir. Uzmanlık metinlerinde
uzmanların ortak bir düzlemde buluşmaları gerektiğinden bu yorumlama süreci
daha farklı işleyecektir, ancak yorumlarda belirsizlikler yine olacaktır, kaldı
ki çeviri metinlerde bu belirsizlikler - erek kültür odaklı - daha yoğun olarak
kendini gösterecektir.
3 Bundesverband der
Dolmetscher und Übersetzer için bkz. http://www.bdue.de/
18
"Öte yandan düşünüyorum,
"dernekleşme kültürü" pekişmeyen bir toplumda yaşıyoruz. İhtiyaçlar
listesinde kitabın 435'inci sırada yer aldığı bir ülkede, yıllardır dayanışma,
karşılıklı etkileşim, tartışma ortamında ortak bir sonuca varmak gibi
etkinliklere pek de önem verilmeyen bir eğitim sisteminden gelen insanların bir
derneğe üye olmaları da öyle kolay değil. Unutmadan söyleyeyim, Almanya ve
Japonya'da armağan edilen nesneler arasında kitap birinci sırada yer alıyor. Kaldı
ki Almanya'da dernekleşme çocukluk yaşından itibaren öğretilir, spor
dernekleri, farklı etkinlikleri düzenleyen derneklere çocuklar üye olurlar,
başka bir deyişle beşikten edindikleri bir kültür birikimidir dernekleşme.
"
Evet, dönelim yine 2000'li yıllara. Osman Kaya'nın girişimleriyle dernek
başka bir derneğin mekanlarında Taksim'de ve daha sonra Mecidiyeköy'de Osman
Kaya'nın bürosunda, bazen de İstanbul Üniversitesi ya da Yıldız Teknik
Üniversitesi mekanlarında buluşmaya ve etkinliklerini sürdürmeye devam ediyor.
2000'li yılların ortalarına doğru Etik Kurul oluşturuluyor, organizasyonu bana
devredilen kurulda yirmiye yakın üye var, birkaç ay süreyle Taksim'de bir
kafede belirli aralıklarla buluşup çevirmenlik etiğiyle4 ilgili bir metin
oluşturuyoruz.
Daha sonra dernek ve üniversite iş birliği yapmaya başlıyor. Deneyimli bir
çevirmen ve aynı zamanda hukukçu olan Turgut Ağar ilk kez Almanca Mütercim
Tercümanlık Anabilim Dalı öğrencilerine yönelik hazırladığı hukuk bilgisi
dersine girmeye başlıyor ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndan yola çıkarak
dernekte ve İstanbul Üniversitesi'nde "işleme eser" olarak anılan
çeviriye ilişkin çevirmenin telif hakkına yönelik seminerler veriyor. Hâlen
İstanbul Üniversitesi'nde ders veren hukukçu-çevirmen Turgut Ağar daha
sonraki yıllarda İngilizce ve Fransızca Mütercim Tercümanlık Anabilim
Dalları'nda da hukuk bilgisi ve hukuk çevirisi derslerine girecek ve
öğrencilere çeviri işletmesinde staj olanakları sunacak. Keza günümüzde Çeviri
Derneği ve Çeviri İşletmeleri Derneği üyelerinden Melek Açıkbaş ve Dilek Yazıcı
da İngilizce Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı'nda ders veriyorlar ve Çeviri
İşletmecileri Derneği çeviri işletmelerinde öğrencilerimize staj olanakları
sunuyorlar. Bunun dışında güncel çeviri piyasasındaki gelişmeleri kuşatan
dersler de piyasa ile etkileşim içinde yapılıyor ve bu derslere çevirmenler ve
çeviri işletmecileri davet ediliyor.
Bu etkileşim salt ders düzeyinde devam etmiyor kuşkusuz, çeviri piyasası
ile akademinin bir araya geldiği, çeviri derneğinin ve çevirmenin adının farklı
ortamlarda duyurulduğu ve öğrencilerin de katıldığı etkinlikler düzenleniyor.
Panellerin bir kısmı her yıl TÜYAP'ta yapılıyor. Telif hakları yasalarında
çevirmenin konumu aktarılıyor öğrencilere ve akademisyenlere. Dernek ve akademi
birkaç güne yayılan ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenliyor ve dernek
üyeleri dernek adına, İstanbul dışında yapılan uluslararası etkinliklere de
katılıyor.5 Dahası dernek 2001 yılının Mart ayında İstanbul Valiliği ile bir protokol
imzalayarak Afette Rehber Çevirmenlik6 gibi çok önemli bir yapılanmayı
gerçekleştiriyor ve 2005 yılında FİT (Uluslararası Çevirmenler Federasyonu)
üyesi oluyor.7
4 İtiraf etmeliyim ki, bugün etik konusuna daha farklı yaklaşıyorum.
Toplumsal ağ, etiğin işlevsel işlemesini sağlayacak düzeyde olmazsa, konulan
tüm etik kurallar yapay ve ezber olarak kalıyor. Öte yandan, etik bireysel bir
olgu; onu toplumsal bir olgu düzeyine çekebilmek için her bireyin etik olgusunu
içselleştirmesi gerekiyor. Bunun ne denli olanaklı olduğu ise tartışmalı bir
konu (krş. Eruz, Sâkine (2008). "Türkiye’de (Yeminli) Çevirmenin Konumu Ya Da
Konumsuzluğu
– Noter Çevirilerinin
Etik Boyutu," Çeviri Etiği Toplantısı, 7-8 Aralık 2006, Yay.
Hz.: Betül Parlak, İstanbul Üniversitesi Yayınları 4739, s. 85 – 96)
26.02.2012 tarihli toplantıda Çeviri İşletmeleri Derneği’ni temsilen
katılan Ahmet Çallı'nın verdiği örnek de etiğin aslında öznel olduğunu
gösteriyor. Bir şirkette tam zamanlı çalışan bir kimsenin, mesai saatleri
dışında çeviri yapması o kişi tarafından etik bulunurken, Çallı tarafından etik
bulunmuyor. "Çünkü mesai dışında yaptığı çeviriler nedeniyle gündüz
kadrolu işinde başarılı olmasına olanak yok", diyor Çallı ve böyle bir
kişiye kesinlikle iş vermeyeceğini belirtiyor. Kuşkusuz yine aynı nedenlerden
şirket de, çalışanının mesai dışında çeviri yapmasını etik bulmayacaktır.
Burada çeviri işletmecisi ve çevirmen Ümit Özaydın'ın söyledikleri geliyor
aklıma. Özaydın diyor ki: "Önemli olan kârlı ve mutlu bir işletme
olmak." Bir iş yerinde herkesin mutlu olması! Acaba bu olanaklı mı? Yoksa
çevirmen ve çeviri eğitimcisi Faruk Atabeyli'nin dediği gibi bu ortamın
oluşması için ilkin gerginlikten ve çıkar çatışmasından uzak bir altyapının
oluşturulması mı gerekli? Ya da "karşılıklı etik davranışın" ardında sadece
karşılıklı güvenin sarsılmaması mı yatıyor? Toplumsal koşullar bu güven
ortamının sağlanabilmesi için hangi oranda elverişli? Bu durumda etik kimin
için etiktir, kimin için değildir sorusu ister istemez gündeme geliyor ve
sınırları muğlak etik konusu Demokles'in kılıcı gibi üzerimizdeki boşlukta bizi
tehdit edercesine sallanıyor.
5Dernek etkinlikleri için krş. :
http://www.ceviridernegi.org/?sayfa=icerik&id=23
6Van depreminde İstanbul'dan Turgay
Kurultay, Alev Bulut, Şirin Baykan ve Ankara’dan Aymil Doğan'ın da desteğiyle,
Erkan Altınsoy, Ayşegül Başer, Aslı Takanay gibi ARÇ görevlileri büyük bir
özveriyle Van ve Erciş'te yabancı
19
Ancak Çeviri Derneği’nin gerçek amacı olan,
çevirmenlik mesleğini işlevsel bir statüye kavuşturmak için yaptığı girişimler
bu güne değin farklı nedenlerden ötürü istenilen meyveleri daha vermedi. Yine
de son bir yıldan bu yana çalışmalar yoğunlaşmış durumda. Örneğin, Ankara ve
İzmir'de dernek şubelerinin açılması için girişimlere başlandı ve üye
başvurularında da büyük bir artış kaydedildi. Dayanışma yoğunlaştıkça bu alanda
yapılacak girişimler de ivme kazanacaktır.
Bütün bu gelişmelere karşın ben de Çeviri Derneği Başkanı Turgay
Kurultay'ın bu konuda dediklerine katılıyorum: "Dernek işleri verilen
emeğin yüzde doksanının patinaj olduğu bir alan olsa da, yine de emeklerin boşa
gitmediğini düşünüyorum." Derneğin ardında Yıldız Teknik
Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve daha nice özel üniversite ve devlet
üniversitesi mensuplarının, nice çevirmen ve çeviri işletmecisinin ve nice
çeviri bölümü öğrencisinin ortaklaşa özveriyle sarf ettiği yadsınamayacak büyük
bir emek var.
7 Mayıs 1997 tarihinde Çeviri İşletmeleri Derneği8 kuruldu. Edebiyat
alanında çeviri yapan çevirmenlerin ortaklaşa girişiminden oluşan ÇEVBİR9 de edebiyat
çevirmenlerine yol gösteren bir Birlik olarak 2005 yılında yapılandı ve 2006
yılında resmen kuruldu. Son yıllarda çok güzel bir gelişme daha yaşandı ve Edirne’de,
Trakya Üniversitesi Çeviribilim öğrencileri tarafından 2010'un Mayıs ayında
TÜÇEB (Türkiye Çeviri Öğrencileri Birliği) 10 oluşturuldu. TÜÇEB ile birlikte
çeviribilim öğrencileri organize olmaya, çevrelerinde nelerin olup bittiğini
görmeye ve salt nicelik açısından dahi çeviribilim mezunlarının ne denli güçlü
olduğunu gözlemlemeye başladılar. Nicelikten bahsetmişken, şu anda Türkiye'de
ellinin üstünde Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı11 olduğunu varsayarsak,
öğrenci ve mezun sayısının yakında beş haneli sayılarla ifade edildiğini
gözlemleyebiliriz.
Evet, yine günümüze dönersek, 26.02.2012 tarihinde çevirmen, çeviri
işletmesi sahipleri ve çeviri eğitimcileri bir araya geldiler ve TÜÇEB'in de
temsilcilerinin bulunduğu ve çok sayıda öğrencinin katıldığı bir etkinlik
düzenlediler.
Konuşmacılar, Çeviri İşletmeleri Derneği üyeleri, Çeviri Derneği üyeleri,
eğitmenler, çevirmenler ve akademisyenlerden oluşuyordu. Kiminin de, çoğu
çevirmen gibi birkaç kimliği (şair, yazar, çevirmen, çeviri işletmecisi, akademisyen
v.b.) vardı.
"Çevirmenin ve Çeviri İşletmelerinin Hak ve Yükümlülüklerini" kuşatan konu başlıklı
etkinlikte, her konuşmacı konuyu kendi penceresinden bakarak düşündüklerini
dile getirdi.
ekiplere çevirmenlik
yaptılar. Bu uzman çevirmenler sayesinde Van halkı ile resmi makamlar ve
yabancı ekipler arasındaki iletişim sağlandı
(http://www.kastamonupostasi.com/kposta3/index.asp?fuseaction=
home.makale&cid=19802/
http://www.kastamonupostasi.com/kposta3/index.asp?fuseaction=home.makale&cid=20023).
7 Dernek etkinlikleri için bkz.:
http://www.ceviridernegi.org/?sayfa=icerik&id=23 FIT: Fédération
Internationale des Traducteurs/ International Federation of Translators.
Altmışa yakın ülkeden derneklerin üye oludğu kuruluş yaklaşık 100.000'e yakın
çevirmeni temsil etmektedir. http://fit-
ift.org.dedi303.nur4.hosth.net/index.php?frontend_action=display_compound_text_content&item_id=980
8http://www.cid.org.tr/default.asp
9http://www.cevbir.org/ http://www.cevbir.org/index.php?option=com_content&view=article&id=45&Itemid=57
10http://forum.tuceb.com/ (Trakya
Üniversitesi'nde Almanca, Bulgarca ve İngilizce Mütercim Tercümanlık Anabilim
Dalları bulunmaktadır)
11Yabancı dil (B dili) olarak dağılım:
İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Çince, Bulgarca, Arapça ve Farsçadır.
Batı'da bu eğitim Çeviribilim Fakültesi'ne denk düşen 1000’in üzerinde
öğrencinin kayıtlı olduğu bölümlerde verilir. Öğrenciler çeviribilimin temel
derslerini ortak dilde görürler ve bu derslere koşut en az iki yabancı dilden
ilgili dersleri seçerler.
20
Bu çerçevede
·Çevirmenler için tip bir sözleşme
hazırlanması,
·Çeviri etkinliği çeviri
kuramı etkileşimi,
·Çeviri standartları,
·Çeviri işletmelerinin
çevirmenden beklediği özellikler,
·Çeviri bölümleri
öğrencilerinin çeviri işletmelerinde staj yapmaları,
·Çeviri etiği
gibi tartışmalı konular üzerinde duruldu.
Etkinliğe üniversitelerle yakın işbirliği içinde bulunan Avrupa Birliği
Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanı Özlen Üstün Kavalalı da dinleyici olarak
katıldı ve açıklamalarıyla katkıda bulundu. Avrupa Birliği Bakanlığı iki yıldan
bu yana çeviri bölümleri dördüncü sınıf öğrencilerinin katıldığı çeviri
yarışmaları düzenliyor. Yarışmalara katılan öğrencilerle yaptığım görüşmelerden
bu yarışmaların onlar için motive edici olduğunu biliyorum. Dereceye giren
öğrencilere yönelik hazırlanan programlarda öğrenciler yurtdışına götürülmekte
ve Avrupa Birliği’ndeki (AB) çeviri çalışmaları yerinde tanıtılmaktadır. Bunun
dışında da Avrupa Birliği Bakanlığı, öğrencilere staj olanakları sunmaktadır.12 Çeviri Eşgüdüm Başkanı
Özlen Üstün Kavalalı 02 Aralık 2011 tarihinde İstanbul Üniversitesi,
Çeviribilim Bölümü Almanca, İngilizce ve Fransızca Mütercim Tercümanlık
öğrencilerine yönelik AB Çevirileri sürecindeki uygulamaları gösteren işlevsel
bir seminer yapmıştır. Avrupa Birliği Bakanlığı üyeleri üniversitelerle
yaptıkları bu etkinlikler dışında da Kırıkkale Üniversitesi'nde yapılan
Uluslararası Çeviribilim Kongresi'nde de farklı alanlarda çeviri sürecini
saydamlaştıran bildiriler sunmuşlardır. İki yıldan bu yana yaşanan bu
gelişmeler devlet kurumları ile üniversitelerin öğrencilere yönelik yaptıkları
işbirliği için işlevsel bir örnektir.
Evet, biz yine sorumuza dönelim. Son on üç senede neler oldu, neler bitti?
Çeviri alanındaki işbirliği kuşkusuz salt derneklerin kurulmasıyla oluşmadı.
Sabri Gürses 2005 yılında büyük bir özveriyle Türkiye'de ilk kez yayımlanan
online Çeviribilim Dergisini 13 çıkardı ve 2010 yılında
Gürses'in bu etkinliğini Çeviribilim Gazetesi izledi. Çeviribilim Dergisi,
Mayıs 2012 tarihinden bu yana dergi formatında yayımlanmaktadır. 2007'de de
çeviri ve çeviribilimi kuşatan basılı yayınlara Tozan Alkan'ın emeğinin ürünü Çevirmenin
Notu Dergisi eklendi. Çeviri alanındaki yapının sağlamlaşmasını
sağlayan ve bir tür harç görevi gören bu dergiler14 dışında, Türkiye'de son yıllarda
akademisyenlerin yazdığı çeviribilim alanlarını kuşatan kitaplar15yayımlandı ve hâlen
yayımlanıyor.
Her işlevsel etkinliğin ardında, yoğun bir etkileşim ağı vardır. Bu ağın
dokusu ne denli sık örülebilirse, etkileşim de o denli işlevsel gerçekleşebilir.
Türkiye'de de son on üç yılda çeviri alanındaki etkinlikler gerek akademi,
gerekse çeviri piyasası açısından bu ağın dokusunu sağlamlaştırmaya yönelik
olarak yapılanmaya başladı.
Sonuç olarak, geriye dönüp baktığımda, on üç senede derneğin birçok farklı
alanlarda çeviri uğraşına emek veren bireyleri bir araya getirdiğini yürek
rahatlığıyla söyleyebilirim. Öyle ya da böyle, çevirmenlik mesleğinin
Türkiye'de bir statüye kavuşması için, bu alanda çalışanlar ortaklaşa girişimde
bulunuyorlar. En önemlisi de TÜÇEB16 gibi çevirmenlikle ilgili konuları
sorunsallaştıran çeviribilim bölümü öğrencilerinden oluşan genç ve dinamik bir
topluluğun üyelerinin heyecanları, aldıkları
12Bu konularda ayrıntılı
bilgi için bkz. http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46285&l=1
13www.ceviribilim.com
14Türkiye'de çevirinin ve çeviribilimin
bütün alanlarını kuşatan ilk dergi 1987 ile 1992 yılları arasında 21 sayı
yayımlanan Metis Çeviri Dergisi’dir. Daha önceki dergilerde ağırlık, yazın
alanına verilmiştir. Çeviribilim Bölümleri Sempozyum kitapları dışında da
düzenli bilimsel dergiler (krş. Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi,
Bilkent
Üniversitesi) yayımlanmaktadır (bkz. Eruz 2003: 144-147/ http://www.sakine-eruz.com/ceviribilimsel-kaynaklar-sakine-
eruz-esen/dergiler-ozel-sayilar-sakine-eruz-esen/index.php).
152010'a değin yayımlanan kitaplar için bkz. http://www.sakine-eruz.com/ceviribilimsel-kaynaklar-sakine-eruz-
esen/kitaplar-sakine-eruz-esen/index.php.
16Kuruluşundan bu yana Türkiye'de farklı üniversitelerin çeviribilim
bölümlerinde etkinlikler düzenleyen TÜÇEB, Birinci Ulusal Çeviribilim Öğrenci
Kurultayı için 16 Mart 2012 tarihini saptamıştır (http://tuceb.com/).
21
akademik eğitime inanmaları ve gelecekteki mesleklerine sahip çıkma
istekleri, kısaca enerjileri ve bu alandaki bilgilerinin farkında olarak
seslerini farklı kesimlere duyurabilmeleri.
Çeviriyle ilgili alanlarda çalışanlar birlikte hareket etmezlerse17 uzman çevirmenlere ve bu
işle doğrudan ilgili kurumlara sorulmadan ilgili mercilerin çeviri gerçeği ile
bağdaşmayan buyurgan düzenlemeler getirmesi olanaklı. Son toplantıda izlediğim
ve beni mutlu eden bir olgu da, TÜÇEB, Çeviri Derneği ve Çeviri İşletmeleri
Derneği'nin de bunun farkında olması, Avrupa Birliği Bakanlığı'nın bu konuda
girişimlerde bulunması ve çevirmenlik mesleğinin işlevsel bir statüye kavuşması
için çeviri ile ilgili farklı tüm grupların çıkarlarını temsil eden kişilerin
ve kurumların bir araya gelmesi.
Metne çeviri işletmecisi, çevirmen ve şair Mete Özel'in çeviri etkinliğine
bütünsel18açıdan yaklaşan sözleriyle son vermek istiyorum. Özel, gelen bir soruya
verdiği yanıtına, Çevirmenin Notu Dergisi'nin 15’inci sayısında Güven Turan ile
yapılan bir söyleşiden bir alıntı ile başlıyor. Turan, şiiri anlamanın yolunun
çeviriden geçtiğini belirtiyor.19 Özel, bu ifadeyi tüm metin türlerini
kapsayacak şekilde kullanıyor ve çevirinin her metni anlamak için en iyi yol
olduğunu söylüyor. Şiirde de, uzmanlık alanı20 çevirisinde de çeviri sorunlarının
birbirine benzediğini, ancak çözümlerin farklı olduğunu belirtiyor. Özel, sanki
çeviri kuramlarını uygulama alanına çekerek, eylem odaklı işlevsel çeviri
yaklaşımlarını yüzün üstünde bir dinleyici sayısı için anlaşılır kılıyor.
Türkiye'de seksenli yılların ortalarından bu yana binlerce öğrenciye
çeviribilim bölümlerinde dört yıl süreyle çeviri edinci kazanmaları için yoğun
akademik bir eğitim verilmektedir. Kuşkusuz öğrenci mezun olduktan sonra da,
işin mutfağında deneyim kazanmak durumundadır. Bütün bunlara karşın bu
öğrencinin de bir öğretmen, bir avukat ya da bir mühendis gibi kendi mesleğiyle
ilgili bazı haklara sahip olması gerekmektedir. Çeviribilim bölümü mezununa
verilen diploma ile mezunlar ne yapabilir ya da ne yapamaz gibi sorulara somut
yanıtlar aranmalıdır. Bu hakların nasıl düzenleneceği ise ancak akademik çeviri
eğitimi, bu alana emek vermiş çeviri dernekleri ve ilgili resmi kurumlar bir
araya gelerek tespit edilebilir. Çağdaş ve işlevsel bir çevirmenlik mesleği
mevzuatına kavuşmak istiyorsak, ipi hep birlikte göğüslemek zorundayız.
17Eruz, Sâkine (2008) "Birlikte Hareket Etmezsek...." (9.11.2008)
Çeviri Derneği’nin düzenlediği "1968 Öncesi ve Sonrası Çevirmen Hak ve
Sorumlulukları” başlıklı Panel’deki konuşma metni, 03.11.2008, Tüyap Kitap
Fuarı http://ceviribilim.com/?p=1145
18Bu şekilde bütünsel bakış açısı aslında oldukça yeni bir yaklaşım.
Türkiye'de ve dünyada da çok uzun yıllar edebiyat çevirisi ile uzmanlık
alanları çevirisini karşılaştırmak pek de olanaklı olmamıştır. Her biri farklı
köşelerde, biraz da düşman kardeşler gibi birbirlerini izlemişler, hatta zaman
zaman da küçümsemişlerdir. Aynı durum konferans çevirmenleri için de
geçerlidir. Oysa hepsinin kaygısı yaklaşık aynı olmalıdır, çünkü çevirinin
yöntemi ve kuramı özünde tektir ve bütün alanları kuşatıcıdır (krş. Holz-Mänttäri'nin Eylem
Odaklı Çeviri Yaklaşımı, Holz-Mäntkäri, Justa (1984) Translatorisches
Handeln, Theorie und Methode. Helsinki. Academia Sientiarum Fennica). İster
yazın alanından bir metin olsun, isterse bir mahkeme ilamı, ya da bir kullanım
kılavuzu, her metnin kendine özgü bir "öyküsü" vardır, çevirmen ise
bu öyküyü, öykünün oluştuğu toplumsal koşullar içinde saydamlaştıran, bu
öykünün ardında, sağında, solunda, önünde, arkasında nelerin bulunduğunu gören
ve öyküyü erek toplum için geçerli koşulları dikkate alarak yeniden kurgulayan
uzman kişidir ve aslında hiçbir metin türü başka bir metin türünden daha kolay
ya da daha zor değildir. Farklı metin türlerinde işlevsel çeviri yapabilmek
ancak donanım ve buna koşut kazanılmış olan ve her iki dilde kültür edincini de
kapsayan çeviri edinciyle olanaklıdır.
19Turan, Güven (2012) Çevirmenin Notu Sayı
15, söyleşiyi yapan: Gonca Özmen, s. 26-31. Turan şöyle diyor: "Şu
yukarıda verdiğim tarihlerde, kimindi, nerede okumuştum anımsamıyorum,
"bir şiiri anlamanın en iyi yolu onu çevirmektir" gibi bir şey
okumuştum. Bugün de bu sözün doğruluğuna inanıyorum. … çeviri insanın kendi söz
dağarcığının sınırlarını zorlar, birikimini genişletir. Sadece sözcük
bağlamında da kalmaz, başka bir dilin gizini çözmeye zorlanırken, kendi dilinin
olanaklarını da zorlamaya başlar.” (s. 26)
20Özel, burada uzmanlık alanlarında yapılan
çeviriler için "teknik" çeviri kavramını kullanıyor.
"Technical" sözcüğü İngilizcede hem teknik alandaki metinlere, hem de
uzmanlık metinlerine gönderme yapıyor. Oysa Türkçeden yola çıktığımız zaman,
teknik çeviri dendiğinde salt teknik alanda yapılan çeviri anlaşılıyor, o
nedenle hukuk, iktisat, tıp gibi konular aslında uzmanlık alanları çevirisine
giriyor. Öte yandan bazı kavramlar farklı nedenlerden ötürü Türkçede kendini
kabul ettiriyor, bu açıdan da genel kabul görmüş bir kavram olarak teknik
çeviri kavramını da kullanmayı yanlış bulmamama karşın, Türkçeye daha uygun ve
daha kapsayıcı bulduğum uzmanlık alanları kavramını teknik metinler kavramına
yeğliyorum.
22
Kaynaklar
İnternet adresleri
(10.02.- 28.02.2012)
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI, Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46285&l=1 BDÜ http://www.bdue.de/
ÇEVBİR : http://www.cevbir.org/
ÇEVİRİ DERNEĞİ: http://www.ceviridernegi.org/?sayfa=icerik&id=23 ÇEVİRİ
İŞLETMELERİ DERNEĞİ: http://www.cid.org.tr/default.asp
ÇEVİRİBİLİM DERGİSİ : www.ceviribilim.com
FIT: Fédération Internationale des Traducteurs/ International Federation of
Translators. http://fit- ift.org.dedi303.nur4.host
h.net/index.php?frontend_action=display_compound_text_content&item_id=980
Sakine Eruz -
http://www.sakine-eruz.com
/ceviribilimsel-kaynaklar-sakine-eruz-esen/index.php
Van Depremi ve Afette Rehber Çevirmenlik
http://www.kastamonupostasi.com/kposta3/index.asp?fuseaction=home.makale&cid=19802
Van uzakta değil, Van yüreğimizde...
http://www.kastamonupostasi.com/kposta3/index.asp?fuseaction=home.makale&cid=20023
(2008) "Birlikte Hareket Etmezsek...." (9.11.2008)
Çeviri Derneği’nin düzenlediği "1968 Öncesi ve Sonrası Çevirmen Hak ve
Sorumlulukları” başlıklı Panel’deki konuşma metni, 03.11.2008, Tüyap Kitap
Fuarı http://ceviribilim.com/?p=1145
TÜÇEB :
http://forum.tuceb.com/
Dergiler
Metis Dergisi, İstanbul:
Metis Yayınları.1987 - 1992 yılları arasında 21 sayı yayımlanmıştır
Çeviribilim Dergisi, 2010'dan bu yana iki ayda bir yayımlanmaktadır,
Sorumlu yazı işleri müdürü: Sabri Gürses, İstanbul
Çevirmenin Notu Dergisi,
2007 yılından bu yana senede dört kere yayımlanmaktadır, genel yayın yönetmeni:
Tozan Alkan, İstanbul
Etkinlikler
TÜÇEB'in düzenlediği
farklı etkinlikler
02.12.2012 tarihinde Avrupa Birliği Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanı Özlen
Üstün Kavalalı'nın İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü'nde verdiği seminer
26.02.2012 tarihinde
Çeviri Derneği ve Çeviri İşletmeleri Derneği'nin ortaklaşa düzenlediği " Çevirmenlerin
ve Çeviri İşletmelerinin Hak ve Yükümlülükleri başlıklı toplantı
Kitap ve makaleler
ERUZ, Sakine (2003)
Çeviriden Çeviribilime, İstanbul: Multilingual
ERUZ, Sâkine (2008) "Türkiye’de (Yeminli) Çevirmenin Konumu Ya Da
Konumsuzluğu – Noter Çevirilerinin Etik Boyutu," Çeviri Etiği
Toplantısı, 7-8 Aralık 2006, Yay. Hz.: Betül Parlak, İstanbul
Üniversitesi Yayınları
4739, s. 85 – 96
HIRSCH, Ernst (1981) Rezeption als sozialer Prozess. Erlaeutert am
Beispiel der Türkei, Berlin: Duncer & Humblot)
HOLZ-MÄNTTÄRI, Justa (1984) Translatorisches Handeln, Theorie
und Methode. Helsinki. Academia Sientiarum Fennica).
TURAN, Güven (2012)
Söyleşi, söyleşiyi yapan: Gonca Özmen, Çevirmenin Notu Sayı 15, s. 26-31.
23
TÜRKİYE’DE KONFERANS ÇEVİRMENLİĞİ
Hande GÜNER*
Sayın Bakan,
Değerli Katılımcılar,
Sözlerime, Çeviri Platformunu düzenleyen Avrupa Birliği Bakanlığı’na
teşekkür ederek başlamak istiyorum. Yazılı ve sözlü çeviri, kişiler, kurumlar
ve ülkeler arası iletişimde önemli bir rol oynayan, hızla küreselleşen dünyada
son yıllarda önemi gittikçe artan bir alan oldu. Türkiye Konferans Tercümanları
Derneği Başkanı olarak size konferans çevirmenliği alanındaki gelişmeler ve
geleceğe dönük öngörüler konusunda bir konuşma yapmak üzere burada bulunuyorum.
Tarihimizde "Dragomanlar” olarak bilinen ve Osmanlı Sarayında padişah ile
diğer devletlerin temsilcileri arasındaki görüşmelerde sözlü çeviri yapan
tercümanlar, bizim mesleğimizin öncüleridir. Yirminci yüzyılda teknolojinin
gelişmesiyle birlikte simultane çeviri yapabilme olanağının doğması ise
konferans çevirmenliği mesleğinin yaygınlaşmasına yol açmıştır.
Dünyada ve Türkiye’de bu tarihi gelişim sürecine baktığımızda, ilk
simultane çeviri denemelerinin 1920’li yılların sonunda Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) toplantılarında yaşandığını görüyoruz. Daha önceki yıllarda
yapılan uluslararası toplantılar genellikle diplomatların katıldığı toplantılar
olduğu ve herkes diplomasi dili olan Fransızcayı konuştuğu için çeviri çok
kritik değilken, Fransızcanın bu hâkim konumunu kaybetmesi, İngilizcenin önem
kazanması, pek çok ülkenin katılımı ile düzenlenen toplantıların artması ve
ardıl çevirinin en az iki misli (veya dil sayısına göre 3-4 misli)
zaman gerektirmesinin pratikte çıkardığı zorluklar nedeniyle simultane çeviri
ihtiyacı doğmuştur. ILO toplantısına katılan işçi ve işveren temsilcileri,
diplomatlar gibi İngilizce ve Fransızca bilmedikleri için, bu toplantıda
simultane çeviri denenmesine karar verilmiştir. ILO toplantısında gerekli
ekipmanı sağlayanlardan biri de IBM’in CEO’su Thomas Watson’dur.
1930’lu yıllarda simultane çevirinin Milletler Cemiyeti toplantılarında
kullanıldığı bildiriliyor. Ancak bu yıllarda yapılan çeviriler, genellikle
konuşmaların önceden çevrilerek kabinlere verilmesi veya bir konuşmanın
İngilizceye veya Fransızcaya ardıl olarak çevrilmesinden sonra diğer dillere simultane
olarak çevrilmesi gibi teknikler kullanılarak yapılmıştır. İlk konferans
çevirmenlerinden André Kaminker ise aynı yıllarda, Fransız radyosunda Hitler’in
konuşmalarını Almancadan Fransızcaya simultane olarak çevirmiştir. Kendisi daha
sonra Avrupa Konseyi’nin tercüme birimi başına geçecek ve 1953 yılında
Uluslararası Konferans Tercümanları Derneği’nin (AIIC) kurucu başkanı
olacaktır.
Bugün anladığımız şekliyle simultane çeviri, ilk kez İkinci Dünya Savaşı
sonrası Nürnberg Mahkemeleri’nde yapılmıştır. Hem adil yargılanma hakkının
sağlanabilmesi, hem de yargılamanın uzun sürmemesi için, çeviri hizmeti
sağlanması ve bunun simultane olarak yapılması gündeme geldiğinde, aslen
Fransız olup, Amerika’da eğitim almış ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına
doğru General Eisenhower’a tercümanlık yapmış olan, Amerikan ordusunda görevli
Leon Dostert’e bu sistemi kurma görevi verilmiştir ve yargıçlar dâhil herkesin
tüm endişelerine rağmen mahkeme sırasında dört dilde simultane çeviri
sağlanmıştır. Leon Dostert daha sonra 1946 yılında yeni kurulan Birleşmiş
Milletler’de simultane çeviri sistemini kurmaya davet edilmiş, arkasından
Georgetown Üniversitesi’nde Dil ve Dilbilim Enstitüsü’nü kurmuş ve 1950’li
yılların başında Türkiye’de İngilizce dil eğitimi konusunda bir proje
yürütmüştür.
* Türkiye Konferans
Tercümanları Derneği Başkanı
24
İkinci Dünya Savaşı sonrası Milletler
Cemiyeti’nin yerine kurulan Birleşmiş Milletler, 15 Kasım 1947 tarihinde aldığı
152 No’lu Karar ile simultane çeviriyi çalışma usulü olarak kabul etmiştir.
Simultane çevirinin kabul gören bir çeviri usulü olmasıyla birlikte 1953
yılında Cenevre’de Uluslararası Konferans Tercümanları Derneği (AIIC)
kurulmuştur. Nürnberg’de simultane çevirmen olarak çalışan tercümanların
bazıları da AIIC üyesi olmuştur. 2012 yılında 90 ülkeden 54 dilde 3000
civarında üyesiyle AIIC, konferans çevirmenliği mesleğini dünya çapında temsil
eden meslek örgütüdür. AIIC ayrıca, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği (AB) ve
Avrupa Konseyi gibi dünyanın en çok sayıda serbest çalışan tercüman istihdam
eden kuruluşlarıyla, tercümanların çalışma koşulları konusunda müzakere etmeye
ve anlaşma yapmaya yetkilidir. Bu şekliyle AIIC, aynı zamanda bir sendika gibi
hareket etmektedir.
Konferans çevirmenliğinin meslek olarak gelişimi ve yayılmasında en önemli
etkenlerden biri, AB’nin çok dillilik politikasıdır. 1958 yılında o zamanki
adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu, 15 Nisan 1958 tarihinde Resmi Gazete’sinde
yayımlanan 1 sayılı Tüzük marifetiyle Fransızca, Almanca, Hollandaca ve
İtalyancayı resmi ve çalışma dilleri olarak kabul etmiştir. Sonraki yıllarda
üye olan ülke sayısı arttıkça, o ülkelerin dilleri de bu listeye eklenmiş ve
bugün AB 27 üye ülkesinin 23 dili ile dünyanın en çok çevirmen istihdam eden
kurumu haline gelmiştir. Bu bağlamda AIIC’in çevirmenlerin çalışma koşulları
konusunda AB ile yaptığı anlaşma 1969 yılından beri yürürlüktedir. Bu anlaşma,
AIIC üyesi olsun olmasın AB kurumlarına çalışan tüm konferans çevirmenlerinin
çalışma koşullarının standartlara uygun olmasını temin eder ve gerektikçe AIIC
ve AB kurumları arasında müzakere yoluyla güncellenir.
Türkiye’de konferans çevirmenliği mesleğinin başlaması ise 1960’lı yıllara
denk gelir. O yıllarda Türkiye ilk defa bazı uluslararası konferanslara ev
sahipliği yapmaya başlamış, ancak Türkçeden çalışacak konferans çevirmeni
olmadığı için bu ihtiyacı karşılamak gereği duyulmuştur. Bunun üzerine Nejat
Eczacıbaşı, Ford Vakfı vasıtasıyla İsviçre’den profesyonel konferans
tercümanları getirerek Türkiye’de ilk konferans tercümanlığı eğitim programını
başlatma girişiminde bulunmuştur.
Daha sonra bu program Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferans Heyeti
bünyesinde yürütülmüş ve bu programda eğitilmiş konferans çevirmenlerinin bir
kısmı 1969 yılında derneğimizi kurmuştur. Konferans Tercümanları Derneği,
çeviri alanında Türkiye’de kurulan ilk meslek örgütüdür. Konferans Heyetinin
çalışmaları 1970’li yılların başına kadar devam etmiş, ancak fazla sayıda
konferans düzenlenmemesi nedeniyle yetiştirilen tercümanlar çok çalışamamış,
bir kısmı mesleği bırakmış, çoğu başka işlerde çalışırken tercümanlık
yapmışlardır. 1980’den sonra Türkiye’nin dışa açılma politikalarını benimsemesi
ile konferans sayısında artış olmaya başlamış ve bu ihtiyacı karşılamak üzere
Hacettepe ve Boğaziçi Üniversitelerinde ilk Mütercim Tercümanlık Bölümleri
açılmıştır. Bu süreçte Konferans Heyetinin yetiştirdiği konferans
tercümanlarından bazıları, Boğaziçi Üniversitesi’nde açılan bölümde halen
profesyonel konferans çevirmeni olarak çalışan meslektaşlarımızın bir kısmını
yetiştirmişlerdir.
2005 yılında Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerine başlaması üzerine,
konferans çevirmenliği alanında AB kurumları ile olan ilişkiler de gelişmiştir.
AB, çok dillilik politikası nedeniyle dünyada konferans çevirmenlerini istihdam
eden en büyük kuruluştur. Örneğin, Avrupa Parlamentosu Sözlü Çeviri Birimi
tarafından sağlanan istatistiklere göre, Avrupa Parlamentosu 2011 yılında tüm
dillerde 110.098 tercüman/gün istihdam sağlamıştır. Bu tercümanların %51.57’si
serbest çalışan tercüman, %48.43’ü kadrolu tercümandır. Bu hizmet, 23 AB dili
artı Hırvatça için 552 dil kombinasyonunda sağlanmaktadır. Avrupa Parlamentosu,
AB dilleri dışında, aday ülkelerin dilleri ve 41 ülke veya bölge ile yapılan
parlamentolar arası toplantılarda pek çok dilde çeviri hizmeti sunmaktadır.
Avrupa Parlamentosu 2011 yılında Türkçe için 159 tercüman/gün istihdam
sağlamıştır.
25
Avrupa Birliği Komisyonu ve Adalet
Divanı’nın çeviri ihtiyacını da bu rakamlara eklersek AB’nin, konferans
tercümanlarının eğitimi ve çalışma koşulları konusunda ne kadar dinamik ve
geniş bir bakış açısı ile konuya eğilmek zorunda olduğunu daha iyi takdir
edebiliriz. Zaten bu nedenle son yıllarda hem Parlamento hem de Komisyon’da
sözlü çeviri konusunda birer Genel Müdürlük (DG) ihdas edilmiştir. Türkiye
piyasası için elimizde kesin rakamlar olmamakla birlikte, konferans tercümanlarının
yıllık çalışma günlerinden yola çıkarak yapacağımız kabaca bir hesapla
Türkiye’de geniş bir tahminle yılda 20.000 tercüman/gün istihdam yaratıldığını
düşünürsek, AB kurumlarının Türkiye piyasasının 8-10 misli bir
istihdam yarattığını tahmin edebiliriz.
AB, üyelik ile birlikte Türkçe dilinde de diğer dillerde olduğu gibi 80-100 konferans
çevirmeninin akredite edilmiş çevirmenler listesinde olmasını arzu etmektedir.
Tıpkı diğer dillerde olduğu gibi Türkçe için de akreditasyon sınavları
açılmakta ve Türkiye’deki konferans çevirmenliği eğitimi desteklenmektedir. Bu
bağlamda AB, 2005 yılından bu yana 4 kez akreditasyon sınavı açmıştır ve hali
hazırda listesinde Türkçe kabininde çalışabilecek 41 konferans çevirmeni
bulunmaktadır. Bu tercümanlardan profesyonel adresi Türkiye’de olanların tamamı
(36 kişi) TKTD üyesidir. Ayrıca bazı Avrupalı meslektaşlarımız, Türkçenin AB
dili olduğunda kazanacağı önemi göz önünde bulundurarak Türkçe öğrenmiş ve
Türkçede "C” dili (Türkçeden anadillerine doğru çalışmak üzere pasif dilleri)
kategorisinde akredite olmuşlardır.
AB, konferans tercümanlığı eğitimine katkı sağlamak üzere biri Bilkent
Üniversitesi diğeri Boğaziçi Üniversitesi’nde olmak üzere Türkçe ve en az iki
yabancı dilde eğitim veren iki Mükemmeliyet Merkezinde Konferans Çevirmenliği
Yüksek Lisans Programlarını desteklemektedir. 2005 yılında Boğaziçi
Üniversitesi’nde, 2007 yılında Bilkent Üniversitesi’nde açılan programlardan
2012 yılına kadar İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca dillerinde 25
mezun verilmiştir. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi, Avrupa Komisyonu ve Avrupa
Parlamentosu ile işbirliği içinde Avrupa üniversiteleri tarafından kurulan
yüksek lisans düzeyinde konferans çevirmenliği eğitim programı European Masters
in Conference Interpreting (EMCI) ağının Türkiye temsilcisidir. Konferans
tercümanlığı eğitimi alanında Derneğimiz ise, eğitimde AB normlarının
uygulanması konusunda Konferans Çevirmenliği Eğitim İlkeleri adlı bir belgeyi
resmen kabul etmiştir (Bkz. Ek 1 Eğitim İlkeleri).
Konferans tercümanlığı eğitiminin Türkçe dışında en az 2 yabancı dil bilen
adaylara verilmesi, gelecekteki ihtiyaca göre doğru hazırlık yapabilmek
açısından gereklidir. Bu süreçte niceliğin değil, niteliğin önemli olduğunu göz
ardı etmeyen ve uluslararası normlara uygun eğitimin devam etmesi, ülkemizde
konferans tercümanlığı alanında gerekli ihtiyacı en doğru şekilde karşılamak
konusunda önem arz etmektedir.
1980’li yıllardan itibaren konferans tercümanı ihtiyacı arttıkça,
uluslararası piyasalarda da Türkçe çeviri yapan tercüman arayışı arttı. Bunun
üzerine, uzun yıllar Türkiye’den sadece birkaç tercümanın üye olduğu AIIC de,
Türkiye ve Türkçe ile ilgilenmeye başladı. Diğer dillerde çalışan
meslektaşlarımız Türkçeden çalışan meslektaşlarıyla birlikte çalıştıkça, onlar
da kendilerine gelen çevirinin kalitesine dayanarak Türkçeden çalışan
tercümanların AIIC’e üye olması için gerekli sponsorluk imzalarını vermeye
başladılar. Bu sayede 2005 yılı sonunda Türkiye’den AIIC’e üye olan konferans tercümanı
sayısı 25’e ulaştı. AIIC tüzüğüne göre 25 üyeyi geçen ülkelerin AIIC nezdinde
bölge olarak tanınması ve yönetimde temsil edilmesi mümkün olduğu için,
Türkiye’deki AIIC üyelerinin başvurusu üzerine 2006 yılındaki AIIC Genel
Kurulunda Türkiye, AIIC’in 23. bölgesi olarak kabul edildi. Bugün Türkiye’de 36
AIIC üyesi vardır ve hepsi TKTD üyesidir.
Konferans tercümanlığı piyasasının büyümesi ve uluslararası bağlantıların
artması sürecinde TKTD’nin üzerinde durduğu bir diğer konu ise çalışma
koşullarının güncellenmesidir. Derneğimiz 1969 yılından bu yana 40 yıl ve
binlerce konferansı kapsayan bir mesleki tecrübeyi, Çalışma Koşulları adlı bir
belge ile piyasanın aktörlerine aktarma görevini yürütüyor. Belgenin 2012
yılında gözden geçirilmiş son hali internet sitemizde yer almaktadır (Bkz. Ek 2
Çalışma Koşulları). Dernek üyesi olsun olmasın tüm meslektaşlarımızı, bu
koşullara uygun bir biçimde çalışmaya teşvik ediyoruz.
26
Bu çerçevede Dernek olarak mesleğimizde
önemli bir alan olan kabin standartları konusunda da bazı girişimlerimiz oldu.
AIIC’in 1998 yılında ISO nezdindeki girişimleri ile ISO standardı haline gelen
sabit ve taşınabilir kabin standartları, TSE’ye yaptığımız başvuru sonucunda
TSE tarafından yapılan teknik değerlendirmeler ışığında 2007 yılında Türk
Standardı olarak kabul edildi. Türkiye’nin uluslararası konferanslara ev
sahipliği yapabilmesi, nitelikli konferans tercümanı kadar gerekli teknik
altyapıyı sağlamasına da bağlı. Örneğin, AB, ISO standartlarına uygun olmayan
kabinlerde tercüman çalıştırmıyor ve bu nedenle toplantı iptal edebiliyor. Bu
gibi durumların yaşanmaması için konferans merkezleri, toplantı organizatörleri
ve ekipman sağlayan firmaların TS ISO 2603 ve TS ISO 4043 sayılı standartlara
uymasını sağlamak konusunda ısrarcı olmaları gerekli. Avrupa Birliği
Bakanlığı’nın aynı zamanda AB standardı da olan TS ISO kabin standartları konusunda
kamu kurum ve kuruluşları nezdinde farkındalık yaratmak konusunda katkıları,
sektör için fark yaratıcı nitelikte olacaktır.
Derneğimizin mesleki uygulamalara ilişkin olarak yürüttüğü çalışmalardan
bir diğeri ise kabin adabı kitapçığıdır. Toplantı öncesi, sırası ve sonrasında
çeviri kabinindeki çalışma ortamı hakkında bilgi aktaran bu yayınımıza internet
sitemizden ulaşmak mümkündür.
Derneğimizin konferans tercümanlığı alanında 40 yıldır Türkiye’de ve
dünyada yaptığı çalışmalar ışığında mesleği temsil etme konusundaki çabaları,
2010 yılında İçişleri Bakanlığı’nın izni ile resmen Türkiye adının alınmasıyla
taçlandırılmıştır ve TKTD 2012 yılında Mesleki Yeterlilik Kurumunda (MYK) bu
temsil kabiliyeti ile konferans tercümanlığı alanında mesleki standart
belirleme çalışmalarında yer almaktadır.
MYK’da yürütülen meslek standartlarını belirleme çalışması, sektörümüzün
bugünkü durumunu değerlendirme ve geleceğe hazırlık yapma açısından hayati önem
taşıyor. Bu süreçte, bugüne kadarki mesleki gelişim ve tecrübeyi temel alan,
gerek eğitim gerek çalışma koşulları açısından mesleki alanları doğru tarif
eden, konferans tercümanlığı alanında AB norm ve ilkelerini benimseyen bir
yaklaşım ile çalışmak isabetli olacaktır. Bu çerçevede, mükerrer süreçleri
başlatmadan MYK sürecini tamamlamak kanımızca daha etkin bir yaklaşımdır.
MYK süreci tamamlanınca Avrupa Birliği Bakanlığı’nın kamu kuruluşları
nezdinde çevirmene ihtiyaç duyulan alanlarda bu sürecin referans alınmasını
sağlamak konusundaki girişimleri, mesleki tanınma ve yetkinlik belirleme
sürecinin çalışma hayatında yer bulmasına çok önemli katkı sağlayabilir.
Mesleki tanınma sürecinin sağlayacağı referansın stratejik anlamda da önemi
var. Türkçe AB dili olduğunda, Avrupa Parlamentosu’nda Almancadan sonra en çok
sayıda parlamenterin konuştuğu dil olacak, dolayısıyla, Avrupa dillerinde
eğitim almış tercümanlara olan ihtiyaç devam edecektir.
Diğer taraftan, gerek AB gibi uluslararası kurumların gerek özel sektörün
Türkiye ve çevresindeki ülkelerle olan ilişkilerde diğer dillerdeki tercüman
ihtiyacını Türkçeyi geçiş dili olarak kullanarak sağlaması konusunda çalışma
yapılabilir. Elbette her dilde yüzlerce konferans tercümanına ihtiyaç
olmayacaktır, ancak ihtiyaca göre stratejik bir bakış açısıyla ve niceliğe
değil niteliğe odaklı bir yaklaşımla konferans tercümanlığı alanında hem önemli
hem de stratejik bir gelişim sağlanabilir.
Dikkatiniz için teşekkür
ederim.
27
EK 1
Türkiye Konferans
Tercümanları Derneği
Konferans Çevirmenliği
Eğitimi İlkeleri
1.Konferans Çevirmenliği eğitimi, çalışma dilleri TKTD, AIIC ya da bir
uluslararası kurum tarafından onaylanmış, en az beş yıl mesleki deneyim sahibi
profesyonel konferans çevirmenleri tarafından yüksek öğrenim seviyesinde
verilir.
2.Konferans çevirmenliği eğitimi ile ilgili müfredatın oluşturulmasından ve
yürütülmesinden profesyonel konferans çevirmenleri sorumlu olur.
3.Konferans çevirmenliği eğitimi her
öğrencinin en az 400 saat uygulamalı ardıl ve eşzamanlı çeviri eğitimi almasını
sağlayacak şekilde düzenlenir.
4.Bu alanda uzmanlaşma için gerekli olan 400
saatlik asgari uygulamalı eğitim kalabalık sınıflarda verilemeyeceğinden
konferans çevirmenliği eğitiminde nicelikten çok nitelik aranması esastır: Bu
amaçla konferans çevirmenliğinde uzmanlaşacak olan öğrenciler mutlaka bir ön
değerlendirme sınavından geçirilir. Bu sınavda öğrencilerin anadil ve yabancı
dil düzeyleri, genel kültürleri, motivasyonları ve strese dayanıklılıkları
dikkate alınır. Öğrencilerin dil sınıflandırması (A, B ve C dilleri) uluslararası
meslek standartları esas alınarak yapılır.
5.Ön değerlendirme sınavında seçime ilişkin
nihai kararları, programda ders veren ve dışarıdan davet edilen, nitelikleri 1.
maddede tanımlanmış olan profesyonel konferans çevirmenleri verir.
6.Program kapsamında öğrenciler mesleki ve etik kurallar konularında da
bilgilendirilir.
7.Programı ancak mesleği icra edecek
seviyeye gelmiş olan öğrenciler tamamlar. Bunu ölçmek için yapılacak sınavlarda
nihai kararları programda ders veren ve dışarıdan davet edilen, nitelikleri 1.
maddede tanımlanmış olan profesyonel konferans çevirmenleri verir.
8.Konferans çevirmenliği eğitimi verecek
olan profesyonel çevirmenlerin bu alanda eğitici eğitimi almış olmaları tercih
edilir. Bu konuda meslek içi eğitim toplantılarına katılmaları beklenir.
9.Konferans çevirmenliği eğitimi verecek
kurumlarda bu eğitime uygun eşzamanlı çeviri laboratuvarı ve altyapısı
bulunması şarttır. Bu konuda teknik standartlar yol gösterici olmalıdır (TS ISO
2603 ve TS ISO 4043).
10.Yukarıda belirtilen eğitim ilkeleri,
Uluslararası Konferans Çevirmenleri Derneği AIIC’in (www.aiic.net),
Avrupa Konferans Çevirmenliği Yüksek Lisans Konsorsiyumu EMCI’ın (www.emcinterpreting.org) ve AB'nin eğitim ilkeleri
esas alınarak hazırlanmış, TKTD'nin 22 Aralık 2010 tarihli Akademik Komisyon
toplantısında ve 24 Aralık 2010 tarihli Üye Toplantısında oybirliğiyle kabul
edilmiştir.
Tüm TKTD üyeleri,
ilişkide bulundukları yüksek öğrenim kurumlarının yöneticilerine bu ilkeleri
aktarmalı ve eğitim verecekleri programlarda bu nitelikleri aramalıdır.
EK 2
TÜRKİYE KONFERANS
TERCÜMANLARI DERNEĞİ (TKTD) ÜYELERİNİN
GENEL ÇALIŞMA KOŞULLARI
VE SORUMLULUKLARI1
Tercümanın Donanımı
1.Konferans tercümanları ancak yeterli bilgi donanımına sahip oldukları
konularda görev kabul ederler.
Gizlilik İlkesi
2.Konferans tercümanları mesleki gizlilik ilkesine tabidir, tercüman
kimliği ile sahip oldukları bilgi, belge vb’yi
işverenin rızası olmadan üçüncü şahıslara aktarmazlar. Meslek sırrı
işverenle yapılan sözleşmenin süresiyle kısıtlı olmayıp sözleşmenin sona ermesi
ve feshinden sonra da tercümanları bağlar.
Tercüme Ekibinin Mesleki Referansları
3.TKTD üyeleri, TKTD/AIIC (Uluslararası
Konferans Tercümanları Derneği) çalışma koşullarına uymayan ve mesleki
referansı bulunmayan kişilerle birlikte çalışmaz.
Tercümanlık Hizmetleri Sözleşmesi
4.Konferans tercümanları icra edecekleri
tercüme görevine ilişkin olarak konferans sahibi veya aracı kuruluş ile
ücretlerini ve TKTD’nin temel metinlerinde belirlenen çalışma koşullarını esas
alan bir sözleşme akdederler.
Tercüman Duyduğunu Çevirir
5.Konferans tercümanları her şartta
duyduklarını tercüme ederler. Kasıtlı olarak yanlı ya da eksik/fazla tercümeye
zorlanmaları halinde, kendileri için hiçbir müeyyide doğurmaksızın, çalışmayı
reddederler.
Tercüme Süresi ve Tercüman Sayısı
6.Konferans tercümanları çok istisnai durumlar dışında (örneğin kısa basın
toplantıları) hiçbir şekilde tek başlarına
çalışamaz ve çalışmaya zorlanamazlar (istisnai durumlarda da bu süre asla 1
saati geçemez). En az iki tercümandan oluşan tercüman ekiplerinin (fısıltı
yöntemiyle yapılan çeviriler dâhil) günlük çalışma süresi net 2 x 3 saati
aşamaz. Tercümanların öğle yemeği arası en az bir saattir. Toplam çalışma
süresi net 6 saati aşan toplantılarda ekipler üçüncü bir tercüman ya da ikinci
bir tercüme ekibiyle takviye edilir. Üç kişilik ekip kurulduğu takdirde azami
çalışma süresi net 9 saati aşamaz. İki dilli toplantılarda (örn. Türkçe-İngilizce) tek
kabinde en az iki tercüman çalışır. İkiden fazla dilin olduğu toplantılarda
Türkçe dâhil her çeviri dili için ayrı kabin açılır. Konferans tercümanlarının
ardıl çeviride görev almaları halinde tek kişilik çalışma süresi kesintisiz 1
saati, toplamda ise günde 2 saati aşamaz; eşlik ve protokol görevleri bu
kuralın dışındadır.
28
Görev Kapsamı
7. Konferans tercümanlarının görevi sözlü
çeviri yapmaktır. Tercümanlar hiçbir şekilde, yazılı çeviri de dâhil olmak
üzere, sözleşmede öngörülmeyen bir görevi üstlenmeye zorlanamazlar. Konferans
tercümanı toplantı mekanına makul bir süre önce gelir.
Eşit İşe Eşit Ücret
8.Aynı iş için aynı
işveren tarafından istihdam edilen tercümanlar aynı ücreti alır.
Telif Hakları
9.Uluslararası sözleşmeler ve Telif Hakları Yasası gereği, toplantı
sırasında yapılan tercümelerin her türlü ses
ve/veya görüntü kayıtları, bu kayıtların radyo, televizyon, internet ya da
herhangi bir iletişim mecrası kullanılarak yayımlanması, tercümanların iznine
ve ayrı bir telif ücretine tabidir. Bu kuralın istisnası, işverenin bir yayın
kuruluşu olması ya da söz konusu toplantının doğrudan basını bilgilendirme
amaçlı olmasıdır. Bu durumda dahi çeviri sırasında konferans tercümanlarının
çalışma mekânı olan kabinlere kayıt amaçlı olarak girilmez ve/veya mikrofon,
kayıt cihazı vb. konulmaz.
Doküman Temini
10.Konferans sahibi, tebliğ metinleri, program, vs. gibi her türlü belgeyi,
konferans tercümanlarına, gerekli teknik ve terminolojik hazırlıklarını
yapabilmelerine imkân verecek makul bir sürede iletir. Teknik ve siyasi yönden
hassas konularda, tercümanlar veya konferans sahibi gerekli gördüğünde,
tercümanlara önceden brifing verilmesi talebinde bulunulabilir.
Ses ve Görüntü Kayıtları
11.Konferans tercümanları metni kendisine
önceden verilmeyen veya seyrettirilmeyen ses ve görüntü kayıtlarını çevirmeye
zorlanamaz. Her halükarda bu tür görsel malzemenin çevirisinin yapılabilmesi
için konuşma sesinin kabine direkt olarak verilmesi gerekmektedir.
Kabin ve Teknik Donanım Standartları
12.Simültane tercüme esnasında
kullanılacak kabin ve teknik donanım Türk ve ISO Standardı TS ISO 2603 ve 4043
(*) standartlarına uygun olmalı, her dil ayrı kanaldan çıkmalı; kabin,
konuşmacının, kürsünün ve perdeye yansıtılan görsel malzemenin tercümanlar
tarafından rahatlıkla görülebileceği uzaklıkta ve konumda kurulmalıdır.
Tercümanlar kabinlerin ve donanımın konumu ya da koşullarının uygun olmadığı
hallerde, gerekli teknik ve görüntüyü destekleyici düzenlemeler yapılmadığı
takdirde çalışmaya zorlanamazlar.
Ulaşım ve Konaklama
13.Konferans tercümanlarının ikamet ettiği şehrin dışına ulaşımı
(havalimanı transferleri dâhil), yemek ve
konaklama giderleri işveren tarafından karşılanır, aksi takdirde işveren bu
giderler için tercümanlara günlük harcırah öder. Ulaşım havayoluyla, bu mümkün
olmadığında ise mevcut en direkt vasıtayla yapılır. Konaklama konferansın
düzenlendiği otelde veya konferans otel dışında bir mekânda düzenleniyorsa,
katılımcılarla aynı veya eşdeğer bir otelde, tek kişilik odada olmalıdır.
Yol Günü Tazminatı
14. Konferans tercümanlarının ikamet
ettiği şehrin dışında yapılan toplantılarda, ulaşımın toplantının başladığı
günden bir gün önce mesai saatleri (09:00-18:00) içinde yapılmasının
gerektiği hallerde, dönüşte ise tercümanların toplantının son günü saat
24:00’ten sonra ikamet ettiği şehre varmaları halinde yol günü tazminatı
tahakkuk ettirilir. Konferans tercümanları kıtalar arası yolculuklarda,
özellikle fiziksel ve zihinsel yetenekleri üzerinde olumsuz etki yapabilecek
büyük saat farkının bulunduğu durumlarda, yol günleri dışında ayrıca ücretli
dinlenme günü talebinde de bulunabilir. İkamet edilen şehrin dışındaki işlerde
de tercümanların, çalışma günleri arasında çalışılmayan beher gün için gün
kaybı tazminatı ve günlük harcırah talep etme hakları vardır.
Konferans Sahibi ile
Tercümanın Doğrudan Temasının Önemi
15. Konferans tercümanlarıyla sözleşme
yapan tüm aracı kuruluşlar, tercüme hizmetinin daha nitelikli düzeyde
sağlanabilmesi için tercümanları toplantıyı düzenleyen kişi veya kuruluşlarla
doğrudan temasa geçirmekle yükümlüdür.
Mücbir Sebepler
16. Mücbir sebepler dışında, toplantı
sahibinin sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetmesi halinde tercümanlar tazminat
talep etme hakkına sahiptir. Tercümanın mücbir sebeplerden toplantıya
katılamaması halinde ise durum toplantı sahibini zor durumda bırakmayacak makul
bir süre içinde bildirilmeli ve kendisiyle aynı koşullarda çalışacak, aynı
niteliklere sahip diğer bir konferans tercümanı önerilmelidir.
1 Bu kurallar Uluslararası Konferans Tercümanları Derneği AIIC’in çalışma
koşulları temel alınarak hazırlanmıştır.
(*)TS EN ISO 140-4: 2006, Akustik - Yapılarda ve Yapı
Elemanlarında Ses Yalıtımının Ölçülmesi – Bölüm 4: Odalar arasında hava ile
yayılan sesin yalıtımına ait alan ölçmeleri.
TS EN ISO 3382: 2004, Akustik - Odaların Çınlama Sürelerinin Diğer Akustik
Parametrelerle ilgili olarak Ölçülmesi.
CEI 60914: 1998,
Konferans Altyapısı – Elektro-akustik Şartlar
TS EN ISO 717-1: 2006, Akustik -
Yapılarda ve Yapı Elemanlarında Ses Yalıtımının Değerlendirilmesi – Bölüm 1:
Hava ile yayılan sesin yalıtımı.
TS ISO 4043: 2007, Eş
Zamanlı (Simültane) Tercüme için Taşınabilir Kabinler – Genel Özellikler ve
Donanım.
TS EN ISO 11654: 2002, Akustik- Binalarda Kullanılan Ses Absorplayıcıları –
Ses Absorpsiyonunun Derecelendirilmesi
29
BİR "UZMANLIK ALANI ÇEVİRİSİ EĞİTİMİ” ÖNERİSİ:
AB METİNLERİ ÇEVİRİSİ YAZ OKULU SERTİFİKA PROGRAMI
Doç. Dr. Mine GÜVEN*
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılım
sürecinde yerine getirmesi gereken yükümlülüklerden olan AB müktesebatının
Türkçe’ye çevrilmesi ve uzman çevirmen yetiştirilmesi konusunda küçük ölçekli,
kısa vadeli ve uygulanabilir bir çözüm önerisinde bulunmaktır. "Uzmanlık alanı
çevirisi eğitimi” bağlamında değerlendirilebilecek bu öneri, İngilizce,
Fransızca ve Almanca eğitim veren mütercim-tercümanlık ya da
çeviribilim lisans bölümlerinde öğrenim gören öğrencilerden seçilecek bir gruba
AB metinleri çevirisine yönelik bir yaz okulu sertifika programı uygulanmasını
içermektedir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER: Uzmanlık alanı çevirisi (specialized
translation), AB metinleri çevirisi (translation of EU texts), AB müktesebatı (acquis
communautaire), müfredat geliştirme
(curriculum
development).
1. Giriş
Ülkemiz, AB’ye katılım sürecinde, yaklaşık 120.000 sayfadan oluşan AB
müktesebatını en kısa zamanda Türkçeye çevirmekle yükümlüdür. Avrupa Birliği
Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı, Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa
Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın Türkçeye çevirisini gerçekleştirerek
bu yolda ilk büyük adımı atmıştır. Bunun yanı sıra, AB üyesi olduğumuz takdirde
Türkçe, AB’nin resmi dillerinden biri olacağı için, AB kurumlarında görev
alacak çok sayıda uzmanlaşmış çevirmenin de bir an önce yetiştirilmesi
gerekmektedir. Bu amaçla atılan en yeni adımlardan biri, çeviri eğitimi veren
üniversitelerden temsilcilerin katılımıyla 27 Nisan 2012 tarihinde Ankara’da
Avrupa Birliği Bakanlığı’nda gerçekleştirilen ve çeviri sektörünün güçlü ve
zayıf yönlerinin kısaca ortaya konulduğu toplantı olmuştur. Bir durum saptaması
niteliğini taşıyan bu toplantının ardından 9 Haziran 2012’de İstanbul’da
düzenlenen Çeviri Platformu, Avrupa Birliği Bakanlığı’nın AB metinleri çevirisi
konusunda ne denli bilinçli olduğunu ve çevirmen eğitimine destek vermekte ne
kadar kararlı olduğunu göstermektedir.
Bu çalışmanın amacı, Avrupa Birliği Bakanlığı’nın çevirmen eğitimine nasıl
destek verebileceği sorusunu tartışmak ve ‘uzmanlık alanı çevirisi eğitimi’
bağlamında değerlendirilebilecek, küçük ölçekli, kısa vadeli ve uygulanabilir
bir çözüm önerisinde bulunmaktır. Bu öneri, İngilizce, Fransızca ve Almanca
eğitim veren mütercim-tercümanlık ya da çeviribilim lisans bölümlerinde
öğrenim gören öğrencilerden seçilecek bir gruba AB metinleri çevirisine yönelik
bir yaz okulu sertifika programının uygulanmasını içermektedir.
Genel olarak bakıldığında, Avrupa Birliği Bakanlığı’nın çevirmen eğitimine
destek vermek üzere değerlendirebileceği üç olası seçenek bulunmaktadır: (i)
var olan yapıda büyük ölçekli değişiklik yapmak; (ii) var olan yapıdan bağımsız
yeni bir yapı önermek, ve (iii) var olan yapıya küçük ölçekli yeni bir yapı
eklemek.
İlk iki seçenek bağlamında, Avrupa Birliği Bakanlığı, bütün çeviri lisans
bölümleri müfredatlarına AB hukuku ve AB metinleri çevirisi konularında zorunlu
ders eklenmesini ve bütün bitirme projelerinin AB metinlerinden oluşmasını
sağlayabilir; ya da AB metinleri çevirisi konusunda uzmanlık eğitimi verecek ön
lisans, lisans ya da yüksek lisans programları açılmasını önerebilir.
* Beykent Üniversitesi İngilizce Mütercim
Tercümanlık Bölümü Başkanı
30
Ancak, bu olasılıklar uzun vadeli çözümün
bir parçası olup, kısa vadede kalite denetimi güçlüğü ortaya çıkarabilir.
Örneğin, AB metinleri çevirisi dersini alacak öğrencilerin niteliği, ilgi ve
motivasyonu, konuya yatkınlığı; öğretim elemanlarının bu uzmanlık alanındaki
bilgi ve deneyimleri; üniversitelerdeki teknolojik altyapının güncel
gereksinimleri karşılayacak düzeyde olup olmaması; kullanılacak ders
malzemesinin içeriği, niteliği ve amaca uygunluğu gibi çeşitli konuları
denetlemek kolay olmayacaktır. Sonuçta elde edilecek öğrenme çıktıları (yani
mezunların bu uzmanlık alanındaki bilgi, beceri ve yetkinlikleri) da istenen
düzeyde olmayabilir. Bitirme projeleri de aynı biçimde gereken kaliteye
ulaşmayabilir. Üstelik, Avrupa Yükseköğretim Alanı yaratılması amacıyla
Türkiye’nin de katıldığı Bologna reform sürecinde, meslek odaklı yaklaşımdan
uzaklaşılması nedeniyle, çeviri lisans müfredatlarında uzmanlık alanı çeviri
derslerine ayrılan sınırlı sayıda kredinin AB metinleri çevirisine ayrılması,
başka alanlara hiç kredi kalmamasına neden olabilir. Birçok çeviri lisans
programında halen seçmeli ders olarak sunulan "AB Metinleri Çevirisi” dersi,
çeşitli nedenlerden dolayı (örn. hukuk çevirisinin ve terminolojinin zorluğu,
dersi almış olmanın mezunlara serbest piyasada istihdam edilmeleri için her
zaman ek bir avantaj sağlamaması vb.) öğrenciler tarafından seçilmeyebilir. Bu
açıdan, sözü edilen bu büyük ölçekli müdahalelerin arzu edilen sonuçları
getirmeyebileceği önceden kestirilebilir. "AB Hukuku ve Çevirisi” konusunda
uzman yetiştirecek lisans ve lisansüstü programları ise uzun vadeli çözüm
yollarıdır.
Avrupa Birliği Bakanlığı’nın çevirmen eğitimine destek vermek üzere
değerlendirebileceği üçüncü seçenek ise, var olan yapıya küçük ölçekli yeni bir
yapı eklemeyi öngörmektedir. Bu çalışma kapsamında sunulan önerinin temelini
oluşturan bu seçenek aşağıda stratejik bir plan dahilinde ayrıntılarıyla ele
alınacaktır.
2. Öneri
Yukarıda "var olan yapıya küçük ölçekli yeni bir yapı eklemek” olarak ifade
edilen öneri, İngilizce, Fransızca ve Almanca eğitim veren mütercim-tercümanlık ya
da çeviribilim lisans bölümlerinde öğrenim gören öğrencilerden seçilecek bir
gruba AB metinleri çevirisine yönelik bir yaz okulu sertifika programının
uygulanmasını içermektedir.
Bir stratejik plan dahilinde atılması gereken ilk adım, var olan çeviri
lisans eğitimi yapısının güçlü ve zayıf yönlerinin değerlendirilmesidir (§
2.1). İkinci adım, hedefi belirlemektir. Yukarıda belirtildiği gibi, bu hedef,
en kısa zamanda çok sayıda AB metinleri çevirisi konusunda uzmanlaşmış çevirmen
yetiştirmektir. Üçüncü adım, hedefe nasıl ulaşılabileceğini saptamaktır (§
2.2). Son adım ise hedefe başarıyla ulaşılıp ulaşılmadığını saptamaktır. Bu da
performans ve kalite göstergelerinin izlenip değerlendirilmesiyle ortaya
konulabilir. Ancak, bu adım, önerilen yaz okulu sertifika programı hayata
geçirilmeden söz konusu olamayacağından bu çalışmanın kapsamı dışında
bırakılacaktır.
2.1.
İngilizce/Almanca/Fransızca Eğitim Veren Çeviri Lisans Programlarına Genel Bir
Bakış
AB müktesebatı Türkçe’ye halen İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinden
çevrilmektedir. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) bu dillerde
eğitim veren toplam 33 adet 4 yıllık çeviri lisans programı (mütercim-tercümanlık ya
da çeviribilim) bulunmaktadır. Bu programların 19’u devlet, 14’ü vakıf
üniversitesindedir. Bulundukları kentlere bakılırsa, çeviri lisans programları
üç büyük kentimizde yoğunlaşmıştır (%76). İstanbul, devlet ve vakıf
üniversitelerinde bulunan toplam 14 çeviri programıyla önde gelmektedir.
İstanbul’u Ankara ve İzmir takip etmektedir. Dillere göre dağılıma
bakıldığında, İngilizce 18 programla (%55) başı çekmektedir. Ayrıca 8 Almanca
program, 5 Fransızca program, 1 İngilizce-Almanca ve 1 İngilizce-Fransızca program
bulunmaktadır. Bu ikidilli programlar sırasıyla Almanca ve Fransızca programlar
arasında değerlendirilecektir.
31
ÖSYM internet sitesinde yayımlanan 2011-ÖSYS Yükseköğretim
Programlarının en küçük ve en büyük puanları listesine (Tablo 4) göre, bu
programlara tanınan toplam kontenjan 1540, toplam yerleşen öğrenci sayısı
1268’dir (%82). Bu kontenjanın dillere göre dağılımı ise şöyledir: İngilizce
%50, Almanca %31 ve Fransızca %19. Dillere göre yerleşme oranı ise Fransızca
için %95 (274/289), Almanca içinse %94’tür (447/476). Bu iki dile tanınan
sınırlı kontenjanın çoğu devlet üniversitesinde olduğu için yüksek yerleşme
sağlanmaktadır. İngilizce programlarda ise, üniversitenin bulunduğu yer ve
statüsü önem kazanmaktadır. 18 İngilizce programın 6’sı devlet
üniversitesindedir ve bu programlara tanınan 264 kontenjanın tamamı dolmuştur
(%100). Kalan 12 programın 3’ü KKTC’dedir ve bu programlara tanınan 147
kontenjanın sadece 12’si dolmuştur (%8,5). Buna göre vakıf üniversiteleri
arasında İngilizce programlara yerleşme oranı %56’dır (284/511). KKTC dışarıda
bırakılırsa Türkiye’deki vakıf üniversitelerindeki 9 İngilizce programa tanınan
364 kontenjanın 272’si (%75) dolmuştur. Sonuç olarak, KKTC dışarıda
tutulduğunda ister devlet ister vakıf üniversitesinde olsun, bir İngilizce
programa yerleşme oranı %85’tir (536/628). Bu bilgilere göre, (İngilizce,
Fransızca ve Almanca eğitim veren) çeviri lisans programlarına yılda en az 1200
öğrencinin kaydolduğu ve bu çeviri programlarında halen öğrenim görmekte olan
toplam yaklaşık 4800 çevirmen adayı bulunduğu söylenebilir.
Ne yazık ki çeviri dünyasında genel olarak gözlemlenen, çevirmen
adaylarının/mezunların çoğunun başka sektörlere (örn. yabancı dil eğitimi,
medya ve iletişim, halkla ilişkiler, dış ticaret vb) yönelmekte olduğudur.
Bunun çeşitli nedenleri olabilir (örn. mezunların zorlu bir eğitim sürecinin
ardından emek-yoğun çeviri sektöründe emeklerinin karşılığını
alamayacaklarını düşünmeleri, program amaçlarının kuruma, birimlere ve
paydaşlara dayalı biçimde tanımlanmamış olması, akademik uygulamaların sektörün
gerçek gereksinimlerini karşılamaması vb.)
1980’li yıllardan beri lisans düzeyinde çeviri eğitimi verilen ülkemizde
çeviri eğitiminin akademik açıdan arzu edilen düzeye ve kaliteye ulaşmasını
engelleyen çeşitli etmenler bulunmaktadır (örn. öğrenci profilinin -yerleşme puanı,
genel kültür düzeyi, Türkçe ve yabancı dildeki yetkinlik, çeviriye yatkınlık,
motivasyon vb. açılarından- değişkenliği, çeviri/çeviribilim alanında
uzmanlaşmış öğretim elemanı bulmaktaki güçlükler, laboratuvar ve teknolojik
altyapı eksiklikleri, yurtdışı öğrenim ve staj olanaklarının sınırlı olması
vb.).
Yukarıda bahsedildiği gibi, ülkemiz Avrupa Yükseköğretim Alanı’nda yer
alabilmek için yükseköğretim programlarını Bologna sürecine uyumlaştırma ve
müfredat yenileme çalışmalarına başlamıştır. Ancak, Bologna süreci, çeviri
müfredatları açısından, "hukuk çevirisi” ya da "AB metinleri çevirisi” gibi
uzmanlık alanı derslerine ayrılacak kredinin orantısal olarak azalması anlamına
gelebilir. Bu da, öğrencilerin, genel çeviri yetkinliğine sahip ancak özel alan
çevirisi yapmalarını sağlayacak uzmanlık alan ve terminoloji bilgisinden yoksun
olarak mezun olmalarına neden olabilir. Bu açıdan, önümüzdeki yıllarda yaşam
boyu eğitim bağlamında yüksek lisans ve sertifika programlarının giderek daha
önemli hale geleceği görülmektedir.
2.2. Bir "AB Metinleri
Çevirisi” Yaz Okulu Sertifika Programı Önerisi
Var olan çeviri eğitimi yapısının güçlü ve zayıf yönleriyle
değerlendirildiği yukarıdaki bölümde elde edilen bulguları toparlarsak, büyük
ilgi gören çeviri programlarında öğrenim görmekte olan çok sayıda çevirmen
adayının çeviri dünyasına kazandırılabilmesi için, çeviri lisans programlarının
hem sektörün hem de AB’ye katılım sürecinin gereksinimleri doğrultusunda
yeniden ele alınması gerektiği görülmektedir.
Bu bölümde, var olan bu yapıya kolaylıkla eklemlenebilecek küçük ölçekli
yeni bir yapı önerilecektir. Önerilen bu yeni yapı, bir "üniversitelerarası yaz
okulu” kapsamında gerçekleştirilebilecek bir "AB Metinleri Çevirisi Sertifika
Programı”dır. Aşağıda önce programın uygulamaya yönelik genel özelliklerinden
bahsedilecek (§ 2.2.1); ardından da müfredat tasarlama sürecinin gerektirdiği
aşamalara değinilecektir (§ 2.2.2).
32
2.2.1. Genel Özellikler
"AB Metinleri Çevirisi Sertifika Programı,” ülkemizin üç büyük kentinde,
(İngilizce, Fransızca ve Almanca eğitim veren) çeviri lisans programlarında
öğrenim gören 3. ve 4. sınıf öğrencileri arasından seçilecek bir gruba
uygulanabilir. Bu da yaklaşık 2400 çevirmen adayı arasından bir seçim yapmayı
gerektirecektir. Bu sertifika programına kabul/kayıt koşulları arasında,
(i)İngilizce, Fransızca ve Almanca eğitim
veren bir çeviri lisans programının ilk 4 yarıyılını başarıyla (örn. en az
2.50/4.00 ortalama ile) tamamlamış olmak;
(ii)ikinci yabancı dili
İngilizce, Fransızca ya da Almanca olmak ve
(iii)yapılacak sınavda genel çeviri yetkinliğine sahip olduğunu kanıtlamak
gibi koşullar
önerilebilir.
Yukarıda, çeviri programlarının İstanbul, Ankara ve İzmir’de yoğunlaştığı
belirtilmişti. Bunun dışında, Edirne, Kırıkkale, Mersin ve Sakarya’da da çeviri
programları bulunmaktadır. Ancak, eldeki sınırlı kaynakları en verimli biçimde
kullanmak açısından sertifika programının İstanbul, Ankara ve İzmir’de
düzenlenmesi yararlı olacaktır. Bunu sağlamanın bir yolu da bir
"Üniversitelerarası Yaz Okulu” düzenlemek olabilir. Böylece, hangi üniversitede
öğrenim görüyor olurlarsa olsunlar başarılı öğrencilerle çeşitli
üniversitelerde görev yapan AB metinleri çevirisi konusunda deneyimli öğretim
elemanları bir araya getirilmiş olur. Ayrıca, öğrencilerin güz ve bahar
akademik yarıyılları dışında, konuya daha fazla zaman ayırabilecekleri ve daha
kolay yoğunlaşabilecekleri bir öğrenme ortamı sağlanmış olur.
Üniversitelerarası Yaz Okulu düzenlemenin temel koşulu ise bu yaz okulunda
alınacak derslerin kredilerinin transfer edilebilmesidir. Bu bağlamda sertifika
programı çeviri lisans müfredatlarında yer alacak bir "AB Metinleri Çevirisi
Modülü” olarak görülebilir. Böylece, öğrenciler başardıkları derslerin
kredilerini kendi üniversitelerinde (seçmeli ya da -halen geçerli
olan müfredatta yer alıyorsa- zorunlu ders olarak) saydırabilir (Diploma
Eki’nde belirtilebilecek). Böyle bir ortak modül oluşturularak, hem Avrupa
Kredi Transfer Sistemi (ECTS, European Credit Transfer System) uygulanmış, hem
öğrencilerin ve öğretim elemanlarının en azından ülke içinde hareketliliği
sağlanmış, hem de bu sayılan Bologna Süreci eylem başlıkları desteklenmiş olur.
Bu bağlamda, Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından programa maddi destek
sağlanması düşünülebilir. Örneğin,
(i)kayıt hakkı kazanan öğrenciler
sertifika programı kapsamında alacakları dersler için öğrenim ücreti
ödemeyebilir;
(ii)İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki
bir kentte öğrenim gören öğrencilere program süresince bir devlet yurdunda
ücretsiz kalma olanağı sağlanabilir;
(iii)ihtiyacı olan öğrencilere program süresince bir miktar karşılıksız
burs verilebilir ve
(iv)Üniversitelerarası Yaz Okulu’nda
çalışan öğretim elemanlarına yaz okulu ek ders ücretinden farklı bir
ücretlendirme uygulanabilir. Böyle bir desteğin programın başarısı açısından
çok olumlu sonuçlar doğuracağı açıktır.
Üniversitelerarası Yaz Okulu’nun hangi üniversitelerde düzenlenebileceği
konusunda Avrupa Birliği Bakanlığı 2011 Genç Çevirmenler Yarışması sonuçları
yol gösterici olabilir. Bu yarışmada dereceye giren üniversiteler şöyledir:
İngilizce: Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi
ve Marmara Üniversitesi; Almanca: Hacettepe Üniversitesi ve İstanbul
Üniversitesi; Fransızca: Yıldız Teknik Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve
Marmara Üniversitesi.
33
2011 Genç Çevirmenler Yarışması’na katılan 93 öğrencinin dillere göre
dağılımı (İngilizce: 55 (%60); Almanca: 19 (%20); Fransızca: 19 (%20)),
Türkiye’deki çeviri programlarında bu dillere ayrılan kontenjanı yaklaşık
olarak yansıtmaktadır (İngilizce (%50), Almanca (%31) ve Fransızca (%19)). Buna
göre, her üç kente ve dile ayrılabilecek kontenjan aşağıdaki tabloda
sunulmuştur. 2011- ÖSYS ile çeviri lisans programlarına yerleşen öğrenci sayısı
ikiyle çarpılırsa, bu önerilen kontenjanların 3. ve 4. sınıf çeviri öğrencilerinin
toplam sayısına göre oranı aşağı yukarı %5-%5,5 olarak bulunacaktır.
Bu da programa ülkemizdeki en parlak çeviri öğrencilerinin kabul edileceği
anlamına gelmektedir.
|
İngilizce
|
Almanca
|
Fransızca
|
Kentlere
göre toplam
|
|
|
|
|
öğrenci
sayısı
|
|
|
|
|
|
İstanbul
|
30
|
15
|
15
|
60
|
|
|
|
|
|
Ankara
|
15
|
15
|
15
|
45
|
|
|
|
|
|
İzmir
|
15
|
15
|
-
|
30
|
|
|
|
|
|
Dillere
göre toplam
|
60 (%45)
|
45 (%33)
|
30 (%22)
|
135
|
öğrenci
sayısı
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2.2.2. AB Metinleri
Çevirisi Sertifika Programı Müfredatı
Yukarıda Üniversitelerarası Yaz Okulu kapsamında gerçekleştirilecek bir "AB
Metinleri Çevirisi Sertifika Programı” önerisinin genel özelliklerinden
bahsedildi. Bu bölümde ise önerilen sertifika programı, müfredat tasarlama
süreci açısından (Kelly, 2005: 2-3) ele alınacak ve aşağıda sunulan
temel sorular kısaca yanıtlanmaya çalışılacaktır.1
(i)AB’ye katılım
sürecinde nasıl bir çevirmene gereksinim duyulmaktadır?
(ii)Uygulanacak öğretim programının amaçları ve öğrenme çıktıları nelerdir?
(iii)Öğrenci profili ve gereksinimleri nelerdir?
(iv)Derslerin içeriği, yapısı ve sıralaması ne olacaktır?
(v)Elde bulunan ve elde edilmesi gerekecek kaynaklar nelerdir?
(vi)Hangi ders içeriği hangi yöntemle ve hangi sırayla öğretilecektir?
(vii)Öğretilenler nasıl ve ne zaman değerlendirilecektir?
(viii)Dersler nasıl uygulamaya konulacaktır?
(ix)Kalite güvencesi nasıl sağlanacaktır?
(i) AB’ye katılım
sürecinde nasıl bir çevirmene gereksinim duyulmaktadır?
AB kurumları için gereken yazılı çeviri
hizmetleri Avrupa Komisyonu Çeviri Genel Müdürlüğü (DGT, The European
Commission Directorate-General for Translation) tarafından
sağlanmaktadır. Bu kurum, 2010 yılında 1700 çevirmen ve 750 destek elemanı
istihdam etmiştir (Interpreting and translating for Europe, 2010). AB’ye
katılan her yeni üye ülke, o ülkenin dilinde çeviri yapabilecek en az 200
mütercimin daha istihdam edilmesi anlamına gelmektedir (Wagner ve başk.,
2001:110).
1 Burada amaç, müfredatın ayrıntılarına girmekten ziyade genel bir çerçeve
çizmektir. Bu sertifika programı uygulamaya konulacak olursa programı yürütmeyi
üstlenecek öğretim kadrosu kendi bilgi ve deneyimleri doğrultusunda en uygun
müfredat konusunda bir uzlaşmaya varabilir.
34
DGT’de çalışmak üzere yarışma sınavıyla
seçilecek mütercimlerde bulunması gereken asgari önkoşullar "nasıl bir
çevirmen?” sorusuna bir yanıt olabilir. Örneğin, etkin bilgi yönetimi ve
iletişim, yaratıcılık, disiplin, takım halinde ya da bağımsız olarak çokkültürlü
ortamda çalışabilme gibi temel koşulların yanısıra, adayların iktisadi, mali,
hukuki, teknik ya da bilimsel konularla tanışık olmaları beklenmektedir. Dil ve
çeviri becerilerinin nasıl tanımlandığı ise öğrenme çıktılarını saptamak
açısından aydınlatıcı olabilir. Örneğin, dil becerisi, anadile bütün yönleriyle
ve her düzeyde hakimiyet ve (en az biri İngilizce, Fransızca ya da Almanca
olmak üzere) iki ya da daha fazla resmi AB dilini çok iyi düzeyde bilmek olarak
tanımlanmıştır. Çeviri becerileri ise kaynak dilde metinleri anlayabilmek,
kaynak metni, amacına uygun bir biçemle doğru olarak erek dile aktarabilmek,
kaynak ve erek dilde alan ve terminoloji araştırması yapabilmek ve bilgisayar
destekli çeviri ve terminoloji araçlarıyla ofis yazılımlarını ustalıkla
kullanabilmek olarak tanımlanmaktadır (Interpreting and translating for
Europe, 2010).
Avrupa Yazılı Çeviri Yüksek Lisans Programı (EMT, European Master's in
Translation) da 6 çeviri yetkinliği türü tanımlamıştır (Gambier, 2009:4-7).
Öğretim programının amaçları ve öğrenme çıktılarının saptanması için
öncelikle genel çeviri yetkinliği2 ve hukuk çevirisi yetkinliği
tanımlanmalıdır. Genel çeviri yetkinliğinin nasıl tanımlanabileceği konusunda
tartışmalar hâlâ devam etmektedir (Bkz. Kelly, 2005: 28-35). Hukuk
çevirisi yapan mütercim ve tercümanlara kazandırılması gereken yetkinlikler
konusunda ise çeşitli AB projeleri yürütülmüştür (örn. Grotius I (örn.
Ostarhild, 2001), Grotius II (örn. Martinsen & Rasmussen, 2003;
Katschinka, 2003) ve Building Mutual Trust (Townsley, 2011)).
(Ayrıca bkz. PACTE 2011).
Hukuk konusunda tercüman ya da mütercim (LIT, legal interpreter and
translator) olarak yetiştirilecek öğrenciler için önkoşul olarak kabul edilen
yetkinlikler şöyledir (Hertog, 2011: 13-16):
-Genel dil yetkinliği
(en az Ortak Avrupa Çerçevesi C1 ya da C2 düzeyi),
-kişilerarası beceri ve tutumlar (örn. öğrenme merakı, analitik beceriler,
dil, kültür ve çeviriye karşı ilgi) ve
-ilgili ülkeler ve
kültürleri hakkında bilgi.
Yazılı ve sözlü hukuk çevirisine
özgü yetkinlikler ise şöyle özetlenebilir:
-Özel dil yetkinliği
(hukuk sisteminin dili, söylemi ve terminolojisi),
-transfer becerileri (örn. (yazılı çeviri için) ileri düzeyde okuma-anlama-yazma becerileri,
çeviri araçlarıyla kaynak kullanımı bilgisi, revizyon becerileri),
-hukuk sistemleri
bilgisi (hukuki yapı ve prosedürler, hukuk terminolojisi araştırma becerisi),
-en iyi uygulamalar ve
desteklenen mesleki davranışlar ile ilgili bilgi ve
-kaynak ve bilgi edinme
bilgisi.
(ii) Uygulanacak öğretim
programının amaçları ve öğrenme çıktıları nelerdir?
Yukarıda verilen bilgiler ışığında, öğretim programının amaçları ve öğrenme
çıktıları belirlenirken, aşağıda sunulan (Kelly (2005:37-38) temel
alınarak hazırlanmış) noktalara dikkat edilmesi önerilir.
2 Türkçe çeviribilim alan yazınında İng. competence karşılığı
‘edinç’ olarak yerleşmiş olmakla beraber bu çalışmada Bologna süreci terimleri
temel alındığından ‘yetkinlik’ terimi yeğlenmiştir.
35
(a)en az iki dilde iletişim ve metin yetkinliği: AB metinlerini
anlayabilmek,
çözümleyebilmek ve
Türkçe metin üretebilmek; AB metin türleriyle tanışıklık; koşut metin
bütünceleriyle tanışıklık.
(b)kültürel ve
kültürlerarası yetkinlik: AB ve Türkiye Cumhuriyeti hukuk
sistemleriyle tanışıklık; AB ve Türkiye bağlamında kültür-hukuk ilişkilerini
anlayabilmek.
(c)uzmanlık alanı
yetkinliği: AB hukukunun temel kavramlarıyla, kurumlarıyla, terminolojisiyle ve belge
kaynaklarıyla tanışıklık.
(ç) mesleki ve araç
kullanma yetkinliği: belge kaynaklarıyla terminoloji veri tabanlarını
kullanabilmek, değerlendirebilmek ve yönetebilmek.
(d)psiko-fizyolojik yetkinlik: AB metinleri
çevirmenlerinin rolü hakkında bilinçlenmek; AB uzmanlarıyla iletişim konusunda
özgüven kazanmak.
(e)kişilerarası yetkinlik: AB metinleri çevirisinin
sosyal ve mesleki yönleri konusunda bilinçlenmek; hukukçular karşısında
kararlarını gerekçelendirebilmek.
(f)stratejik yetkinlik: AB metinlerine özgü
sorunları saptayabilmek; sorunlar için çeşitli çözümler önerip
değerlendirebilmek.
(iii) Öğrenci profili ve
gereksinimleri nelerdir?
Yukarıda § 2.2.1’de belirtildiği gibi sertifika programına yapılacak seçme
sınavıyla sadece çok başarılı 3. ve 4. sınıf lisans öğrencileri kabul edilmesi
öngörülmektedir. Bu da, öğrencilerin hem yüksek başarı gösterebilecekleri için,
hem de programa devam çok avantajlı (kredi transferi, burs olanağı) ve
prestijli olacağı için motivasyonlarının yüksek olacağı anlamına gelmektedir.
Bu aşamada akla gelebilecek bir soru da AB’nde hukukçu-dilbilimci (lawyer
linguist) gibi bir kavram varken AB metinleri çevirisi için dil bilen
hukukçuların yetiştirilmesinin daha uygun olup olmadığıdır. Bu sertifika
programına 3. ve 4. sınıf çeviri lisans öğrencilerinin alınmasının nedeni,
sadece AB metinleri çevirisi konusunda bilgi, beceri ve yetkinlikler
kazandırılacak olmasıdır. Programa hukuk öğrencileri kabul edilecek olsaydı,
programa genel çeviri yetkinliği kazandıracak derslerin de eklenmesi gerekirdi.
Önlisans çeviri öğrencilerinin kabul edilmemesinin nedeni ise sertifika
programının bir modül olarak kredi saydırmaya dayalı olmasıdır. DGS (Dikey
Geçiş Sınavı) ile lisans tamamlamaya başlayan ve önkoşulları sağlayan önlisans
mezunu öğrenciler seçme sınavına girme olanağına kavuşacaklardır.
(iv) Derslerin içeriği,
yapısı ve sıralaması ne olacaktır?
Programı yürüten öğretim kadrosu, uygun
içerik, yapı ve sıralama konusunda ortaklaşa karar alarak uygulayabilir.3 Bu çalışmanın kısıtlı
kapsamında aşağıdaki noktalara dikkat çekmekle yetinilecektir. AB Metinleri
Çevirisi Modülü, 1. Aşama’da 9 kredi ve 2. Aşama’da 9 kredi olmak üzere toplam
18 krediden oluşabilir.4 Burada önerilen derslerin yukarıda (a-f) maddelerinde sıralanan
öğrenme çıktılarını (ÖÇ) gerçekleştirebileceği düşünülmektedir. Örneğin, "AB
Hukuku ve Kurumları Bilgisi” dersi (b) ve (c) çıktılarını desteklemektedir.
3Hukuk çevirisi konusunda bazı başvuru kaynakları şöyledir: Mellinkoff,
1982; Tiersma, 1993; Alcaraz & Hughes, 2002; Mikkelson, 2002; Cao, 2007; González-Jover, 2011;
Orozco & Sánchez-Gijón, 2011; Galán-Mañas, 2012.
Yararlanılabilecek Türkçe kaynaklardan bazıları ise şunlardır: Karayazıcı,
1991; Altay, 2002; Karslı, 2006; Boztaş, 2012. AB metinleri çevirisi konusunda
şu çalışmalara başvurulabilir: Felici, 2010; Károly, 2012.
43 kredi/5 AKTS’lik bir ders için ortalama iş yükü 100 saattir. Bu da iki
yaz döneminde toplam 600 saatlik bir iş yükü demektir.
36
Olası
ders/içerik
|
Aşama
|
Kredi
|
AKTS
|
Olası
öğretim elemanı
|
|
|
|
|
|
AB hukuku
ve kurumları bilgisi
|
1
|
3
|
5
|
Hukukçu
|
(ÖÇ: b, c)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Karşılaştırmalı
hukuk dili,
|
1
|
2
|
4
|
Hukukçu?
Dilci?
|
söylemi,
metin türleri,
|
|
|
|
|
terminoloji
vb. bilgisi (ÖÇ: a, d,
|
|
|
|
|
e)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
AB
Metinleri Çevirisi I (genel
|
1
|
4
|
6
|
Çevirmen
|
mevzuat
ağırlıklı?) (ÖÇ: a, c, f)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Revizyon,
son okuma, kalite
|
2
|
3
|
5
|
ABB-ÇEB mütercimi
|
denetimi
vb. (ÖÇ: c, f)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Terim
yönetimi, çeviri belleği,
|
2
|
2
|
4
|
Bilgisayar
Mühendisi?
|
veri
tabanları vb. (ÖÇ: c, ç)
|
|
|
|
Bilgisayar
dilbilimci?
|
|
|
|
|
|
AB
Metinleri Çevirisi II (teknik
|
2
|
4
|
6
|
Çevirmen
|
alan
mevzuatı ağırlıklı?) (ÖÇ:
|
|
|
|
|
a, c, f)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Toplam
|
|
18
|
30
|
|
|
|
|
|
|
(v) Elde bulunan ve elde
edilmesi gerekecek kaynaklar nelerdir?
İnsan kaynakları konusunda bütün
üniversitelerdeki kaynaklardan (çeviri/çeviribilim, hukuk, dilbilim, bilgisayar
dilbilim uzmanları) yararlanılması ve AB metinleri çevirisi konusunda bilgi ve
deneyim sahibi öğretim elemanlarının hareketliliğinin sağlanması önerilir.
Özellikle revizyon konusunda, (doktoralı olmasalar da alan uzmanı olarak)
Avrupa Birliği Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı’nda görevli mütercimlerden
ve deneyimlerinden yararlanılabilir. Ayrıca, terim konusunda
oluşturulmuş/oluşturulacak çalışma gruplarıyla eşgüdüm içinde hareket
edilmelidir. Ders malzemesi, laboratuvar ve teknolojik altyapı olanaklarının da
verimli kullanılması sağlanmalıdır.
(vi) Hangi ders içeriği
hangi yöntemle ve hangi sırayla öğretilecektir?
Programı yürüten öğretim kadrosu, uygun
içerik, yöntem ve sıralama konusunda uzlaşmaya vararak uygulamaya gidebilir.
(vii) Öğretilenler nasıl
ve ne zaman değerlendirilecektir?
Sertifika programında alınan kredilerin transfer edilebilmesi için
programın gerçekleştirildiği "ev sahibi” üniversitelerde geçerli yaz okulu
sınav ve değerlendirme koşulları, sertifika programı için de geçerli
sayılmalıdır.
(viii) Dersler nasıl
uygulamaya konulacaktır?
Yukarıda § 2.2.1’de belirtildiği gibi sertifika programı, bir
Üniversitelerarası Yaz Okulu kapsamında değerlendirilecektir. Toplam 6 ders ve
18 krediden oluşan programın iki ardışık yaz okulu biçiminde gerçekleştirilmesi
önerilir.
(ix) Kalite güvencesi
nasıl sağlanacaktır?
DGT’de kalite konusunda büyük titizlik
gösterildiği bilinmektedir (Quantifying Quality Costs and the Cost of Poor
Quality in Translation, 2012). Kalite güvencesi konusunda sonuç odaklı bir
yaklaşım benimsenebilir. Sertifika programındaki bütün dersleri başarıyla
tamamlamış öğrencilere bağımsız bir kurul tarafından programa kabul öncesinde
gerçekleştirilecek eleme/seçme sınavına benzer bir çeviri sınavı uygulanabilir.
Böyle bir sınavda öğrencilerin AB metinleri çevirisi konusunda ne derece
yetkinlik kazandıkları ölçülebilir. Bu sınavın sonuçları öğrenme çıktılarının
gerçekleştirilip gerçekleştirilemediğini açıkça ortaya koyacaktır. Program
uygulamaya konulup başarı sağlanacak
37
olursa programı tamamlayan öğrencilere Avrupa Birliği Bakanlığı’nda staj
olanağı da sağlanabilir. Böylece AB’ye katılım sürecinde gereksinim duyulan
genç mütercimlerin yetişmesine destek verilmiş olur.
3. Sonuç
Bu çalışmada, AB müktesebatının Türkçe’ye çevrilmesi ve uzman çevirmen
yetiştirilmesi konusunda küçük ölçekli, kısa vadeli ve uygulanabilir bir çözüm
olarak, çeviri lisans öğrencilerine yönelik bir "AB Metinleri Çevirisi” yaz
okulu sertifika programı önerisi sunulmuştur. Ülkemizin geleceği olan gençlere
yapılacak bir yatırım olarak değerlendirilebilecek bu önerinin
gerçekleştirilebilmesi ise hem Avrupa Birliği Bakanlığı’nın hem de çeviri eğitimi
veren üniversitelerin desteğine bağlıdır. Sözü geçen tarafların şimdiye kadar
sergiledikleri sorumluluk bilinci, kararlılık ve çeviri eğitimine verdikleri
kesintisiz destek, bu önerinin gerçekleşme umudunu yeşertmektedir.
Kaynakça
Alcaraz, Enrique &
Brian Hughes. 2002. Legal Translation Explained. Manchester: St.
Jerome. Altay, Ayfer. 2002. Hukuk Dili ve Hukuk Çevirisi. Ankara:
Evin Yayıncılık.
Boztaş, İsmail. 2012. Hukuk Çevirisi. Ankara: Sözkesen
Matbaası.
Cao, Deborah. 2007. Translating
Law. Clevedon: Multilingual Matters.
Felici, Annarita 2010. Translating EU law: legal issues and multiple
dynamics. Perspectives: Studies in Translatology 18(2): 95-108.
Galán-Mañas, Anabel 2012. Contrastive rhetoric in teaching how to
translate legal texts. Perspectives: Studies in Translatology,
DOI:10.1080/0907676X.2011.641982.
González-Jover, Adelina
Gómez 2011. Course design and lesson planning in legal translation training.
Perspectives: Studies in Translatology 19(3): 253-273.
Karayazıcı, Berrin. 1991. AT Antlaşma ve Anlaşma Metinleri Çevirisinde
Karşılaşılan Güçlükler ve Yöntemler.
Çeviribilim ve Uygulamaları Dergisi 1: 25-35.
Károly, Adrienn. 2012. Translation competence and translation performance:
Lexical, syntactic and textual patterns in student translations of a
specialized EU genre. English for Specific Purposes 31: 36–46.
Karslı, İfakat. 2006. English for law: A study guide for teaching
English to law students. İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları.
Kelly, Dorothy. 2005. A Handbook for Translator Trainers.
Manchester: St. Jerome. Mellinkoff, David 1982. Legal Writing: Sense
and Nonsense. St. Paul (Minn.):West. Mikkelson, Holly. 2002. Introduction
to Court Interpreting. Manchester: St. Jerome.
Orozco, Mariana &
Pilar Sánchez-Gijón 2011. New resources for legal translators. Perspectives:
Studies in Translatology 19 (1): 25-44.
PACTE 2011. Results of
the Validation of the PACTE Translation Competence Model: Translation Project
and
Dynamic Translation Index. S. O’Brien (haz.) IATIS Yearbook 2010.
Londra: Continuum. Tiersma, Peter M. 1993. Linguistic Issues in the Law. Language
69 (1):113-137.
Wagner, Emma, Svend Bech
& Jesus M. Martinez. 2001. Translating for the European
Institutions. Manchester: St. Jerome.
İnternet kaynakları:
2011. 2011-ÖSYS Yükseköğretim Programlarının en küçük ve en
büyük puanları listesi (Tablo 4). www.osym.gov.tr. [28/08/2011].
2010. Interpreting and translating for Europe.
http://ec.europa.eu/dgs/translation/index_en.htm [30/5/2012] 2011. European
Master's in Translation Network: Annual Report.
http://ec.europa.eu/dgs/translation/programmes/emt/index_en.htm [31/5/2012]
2012. Quantifying
Quality Costs and the Cost of Poor Quality in Translation: Quality Efforts and
the Consequences of Poor Quality in the European Commission's Directorate-General for
Translation. http://ec.europa.eu/dgs/translation/index_en.htm [30/5/2012]
Gambier, Yves. 2009.
Competences for professional translators, experts in multilingual and
multimedia communication. http://ec.europa.eu/dgs/translation/programmes/emt/index_en.htm
[31/5/2012]
38
Hertog, Erik. 2011. Core Competencies in Legal Interpreting and Translation.
B. Townsley (haz.) Building Mutual Trust: A Framework Project for
Implementing European Union (EU) Common Standards in Legal Interpreting and
Translation. 11-16. (http://www.lr.mdx.ac.uk/mutual-trust/) [30/5/2012]
Katschinka, Liese. 2003.
On language, legal skills and structures that should be utilized in LIT. Erik
Hertog (haz.)
Aequalitas Equal Access to Justice across Language and Culture in the EU. Grotius
project 2001/GRP/015. http://www.agisproject.com/Documents/Aequalitas.pdf
[30/5/2012].
Martinsen Bodil & Kirsten Wølch Rasmussen. 2003.What skills and
structures should be required in legal interpreting and translation to meet the
needs? Erik Hertog (haz.) Aequalitas Equal Access to Justice across
Language and Culture in the EU. Grotius project 2001/GRP/015.
http://www.agisproject.com/Documents/Aequalitas.pdf [30/5/2012].
Ostarhild, Edda. 2001.
Linguistic standards for legal interpreters and translators at Diploma or First
Degree level and at MA level. Erik Hertog (haz.) Aequitas Access to
Justice across Language and Culture in the EU. Grotius project 98/GR/131.
http://www.agisproject.com/Documents/Aequitas.pdf [30/5/2012].
Townsley, Brooke. 2011. Building Mutual Trust: A Framework Project for Implementing European Union (EU) Common Standards in Legal Interpreting and Translation. (http://www.lr.mdx.ac.uk/mutual-trust/) [30/5/2012].39
ÇEVİRİ SEKTÖRÜ: SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Kamil KARTAL*
Başta Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış’a,
Müsteşarımız Sayın Dr. Fatih Hasdemir’e, Çeviri Eşgüdüm Başkanı Sayın Özlen
Kavalalı’ya, mesleğimiz ve ülkemiz açısından tarihi öneme sahip böyle bir
toplantıyı düzenledikleri ve üniversitelerimizin ilgili bölümleri ile meslek
örgütlerimizin ve çevirmenlerin bu toplantıya katılımlarını sağladıkları için
gönülden teşekkür ederek söze başlamak isterim.
Çok kısaca kendimi tanıtmama müsaade ederseniz, Tüm Çeviri İşletmeleri
Derneği – TÇİD Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı ve Avrupa Birliği Çeviri
İşletmeleri Dernekleri Konfederasyonu – EUATC Kurucu Genel Kurul üyesi
sıfatıyla aranızda bulunuyorum.
Sözlerimin hemen başında özellikle vurgulamak isterim ki, dil adını
verdiğimiz kavramın, yalnızca insanlar ve toplumlar arasında iletişim
sağlamak amacıyla geliştirilmiş bir araçtan ibaret olduğu şeklindeki
yanlış yargıdan derhal kurtulmak gerekmektedir. Hele ki konu, Türkçe gibi kadim
ve nice uygarlıklara beşiklik etmiş bir dil olduğunda, çeviri sorunlarını
tartışırken, paydaşlar olarak hepimizin Türkçemizin korunmasına ve
geliştirilmesine yeterli özen ve önemi göstermemiz gerektiğine inanıyoruz.
Küreselleşen dünya ve gelişen teknolojinin ürünü olarak bize ulaşan yeni
kavramların, dilimizde henüz karşılıkları bulunmadığı mazeretiyle, oldukları
gibi, hatta zaman zaman alfabemizde bulunmayan harfleri de taşıyarak
araştırılmadan, incelenmeden, kökenlerine bakılmadan Türkçemize aktarılmasının,
çeviri yapmak işlemine karşılık gelmediğini kabul etmeliyiz. Bu yönüyle, çeviri
eğitimi veren, çeviri hizmeti sağlayan ve sunan, çeviri teknolojisi geliştiren
ve bu hizmetleri satın alan tüm paydaşların, Türkçenin korunmasına ve
geliştirilmesine en yüksek duyarlılıkla ve sorumluluk sahibi olarak eğilmeleri
gerektiğine inanıyoruz.
Bu özel konunun, mesleğimizin icrası bakımından önemli bir sorun olduğunu
da yüksek sesle dile getirmeli, çözümü için ortak uygulamalar geliştirilmesine
ihtiyaç duymakta olduğumuzu görmeli ve gelecek kuşaklara nasıl bir Türkçe
bırakacağımızı bilerek kuram geliştirmeli ve uygulama yapmalıyız. Ayrıca,
unutulmamalıdır ki, Türkçe bir dünya dilidir ve Türkçenin gelişen ve
küreselleşen dünyamızda sahip olduğu kilit önem yakın gelecekte çok daha özel
bir konuma oturacaktır.
Diğer yandan, çevirmelik mesleğinin, Babil kulesi efsanesine dayanan
mitolojik tarihçesini hatırda tutarak, sektör paydaşları olarak kurduğumuz
meslek örgütlerini her türlü ideolojik yapılanmaya karşı hassas ve dikkatli
şekilde koruma altına almalıyız. Mesleğimizin, yalnızca mesleğimizin, en ileri
standartlarda yapılması amacına yönelik şeffaf, izlenebilir ve ölçülebilir
hedefler geliştirmeliyiz.
Bu iki temel konuya değindikten sonra, süremizin kısıtlı olduğunu da
dikkate alarak, sektörün karşı karşıya olduğu sorunlara ve bunların çözümüne yönelik
görüşlerimize geçmek isterim. Yalnız hemen yeri gelmişken vurgulamak isterim
ki, konuşmamın devamında kullanacak olduğum ”çeviri” kelimesi,
yalnızca yazılı çeviri kesimini ifade eder. TÇİD olarak, sözlü çeviri dalında
ve bunun alt alanlarında görüş bildirmek için kendimizi yetkin ve yeterli
görmemekteyiz. İlgili meslek örgütleri, elbette, alana özgü yol gösterici
nitelikte değerli görüşlerini bizlerle paylaşacaklardır.
Gerek sorunları gerekse çözümleri ortaya koyabilmek için ilk adım olarak
sektörümüzün paydaşlarını kısaca adlandırmak ve tanımlamak gerektiği
kanısındayız. Böylece ortak bir dil ve ortak bir aklın ürünü olarak etkili ve
kalıcı çözüm önerilerini uygulamak da mümkün olabilecektir.
* Tüm Çeviri İşletmeleri
Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
40
Kimdir çeviri sektörünün paydaşları;
birazdan ele alacağımız sorunlara en geniş perspektifte çözümü kimler ortaya
koyacaktır?
Buna öncelikle kuram ve uygulama olarak, iki ana başlıkta bakmak ve
ardından ilgili alt başlıkları bu hizmeti üreten, alan ve satan olarak
ayrıştırmak doğru bir yaklaşım olacaktır. Kuram kısmı çeviri hizmetini üreten
en temel yapı taşı konumundaki çevirmenin, işlenip ortaya çıktığı ocaktır.
Dolayısıyla, eğitim öğretim kurumlarımız, çeviri sektörünün sorunlarını ve
bunların ülke ekonomisine yansıyan olumsuz etkilerini en aza indirgemede en
büyük sorumluluğu göğüsleyen birimlerin başında gelmektedir.
Kuram tarafındaki ikinci paydaş, kanaatimizce karar vericiler, TDK, MEB,
TSE, TÜİK, TOBB, Maliye Bakanlığı gibi ilgili kamu kurumlarıdır. Çeviri
hizmetlerinin sektörel bir kimlik kazanması ve yasalarda açıkça tanımlanmış bir
zemine oturması, karar vericiler başta olmak üzere, tüm paydaşların etkin
katılımıyla çözüme kavuşturulmayı bekleyen en büyük sorunlarımızdan
birincisidir.
Kuramın üçüncü paydaşı şüphesiz meslek örgütleridir. Zira meslek örgütleri
aynı zamanda, kuramı güçlendirme ve uygulamada ortaya çıkan sorunların çözümüne
yönelik yeni öneriler getirme amacı ve sürekli gelişim sağlama hedefi ile
kurulmuş yapılardır.
Uygulama kısmında ise çevirmen, çeviri işletmesi, meslek örgütleri ile
teknoloji geliştiricileri ve üreticileri, yani bu hizmeti üreten ve sunan paydaşların
yanı sıra, satın alan taraf olarak müşterinin de sorunlarla karşı karşıya olan
ve çözüm önerileri bakımından dikkate alınması gereken paydaşlardan biri olduğu
unutulmamalıdır.
Birbirlerinden bağımsız yapılar olarak kurulmuş derneklerimizin ve meslek
örgütlerinin mevcut yapılarını koruyarak birbirleri ile çok daha yakın iletişim
ve işbirliği içinde olmaları, ulusal ve küresel düzeyde temsil yönünden ortak
stratejiler geliştirmeleri veya Türkçemizi küresel düzeyde temsil kabiliyeti
bulunan yepyeni bir çatı meslek örgütü altında bir araya gelmeleri gerektiğini
düşünmekteyiz.
TÇİD olarak, birbiri hakkında önemli haber ve gelişmeleri birinci elden
takip edebilen ve katkılar sağlayabilen, meslek örgütlerinin birbirleriyle
yakın iletişim ve işbirliği içinde olacağı, mesleğimizin ve ülkemizin
kalkınması için ortak fikirler ve hedefler geliştirebileceği yarınları
düşlemekteyiz. Zira günümüzde karşı karşıya olduğumuz sorunların temelinde,
kucaklayan ve kapsayan bir iletişim, etkileşim ve paylaşımın henüz inşa
edilememiş olması yatmaktadır. Kişisel algı ve düşüncelerimizden artık sıyrılıp
yakın geleceğimizin gerçeklerine ve gerekliliklerine şimdi daha yakından
bakmalıyız.
Üniversitelerimizin ilgili bölümlerine çevirmen eğitimi konusunda yeterli
kaynak ve bütçe ayrılmıyor olması önümüzdeki başlıca engellerden biridir. Zira
Avrupa Birliği bünyesinde kurulan ERASMUS ve EMT gibi program ve projelere
üniversitelerimizin katılımları ancak yeterli finansman sağlanması ile mümkün
olabilecektir. Avrupa Birliği, çok dilliliğe ve çok kültürlülüğe vermekte
olduğu önemle, birinci elden ve öncelikli muhatabımız olarak karşımıza
çıkmaktadır ve bu muhatap her yönden modernizasyona giden, yepyeni teknolojiler
geliştiren, her alanda ortak çalışmalar ve işbirlikleri üzerine yaratıcı eğitim
ve uygulama modelleri geliştiren bir yapıdır; üniversitelerimizin etkin
katılımını beklemektedir. Eğitim öğretim görevlilerimiz, araştırma
görevlilerimiz, öğrencilerimiz, öğrenci birlikleri temsilcilerimiz öğrenci ve
stajyer olarak milyonlarca insanın yararlanmakta olduğu bu dolaşım ve paylaşım
haklarından en etkin şekilde yararlanmalıdırlar. TÇİD, EUATC’nin kurucu üyesi
sıfatıyla, ERASMUS ve EMT gibi program ve projelerden yararlanılabilmesi
konusunda gerçekten önemli bir alt yapı ve fırsatlar sunmaktadır, zira EUATC
ile AB Komisyonu arasında bu konuda bir mutabakat anlaşması da imzalanmıştır.
41
Bu sayede, yeterli bilgi ve deneyime sahip
olmayan kişilerin çevirmen ve/veya çeviri işletmesi olma iddiası ile ortaya
çıkmaları, ucuz hizmet vaadi ile haksız rekabet yoluna gitmeleri ve çevirmenlik
mesleğini yalnızca bir ticaret aracı olarak algılamaları, bu gibi çarpık ve
yanlış uygulamaların mesleğimizin itibarını gölgelemesi önemli ölçüde
engellenebilecektir.
Noterlerin çeviri sektörü ile olan ilişkisi etraflıca yeniden ele alınmalı
ve Avrupa’daki örnek uygulamalardan hareketle bu konuda gerekli adımlar vakit
kaybetmeden atılmalıdır.
Çeviri sektörü ile ilgili yasal zemin oluşturulması sürecinde Maliye
Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı ile görüşmeler yapılmalı kayıt dışı
ekonominin önüne geçilmeli ve vergilendirme sorunları ele alınmalıdır.
TÇİD olarak büyük emeklerle ve TSE’nin katkılarıyla sektörümüze
kazandırdığımız TS EN 15038’in ardından, şimdi, MYK bünyesinde çeviri meslek
standardının hazırlanıyor olması, doğru bir yolda ve emin adımlarla
ilerlediğimizin kanıtıdır; yakın geleceğimize yönelik umutlarımızı
pekiştirmektedir.
Daha büyük ve güçlü bir Türkiye hedefinin en büyük güvencelerinden biri, gelişmiş ve kurumsallaşmış bir çeviri hizmetleri sektörü olacaktır.42
ÇEVİRİ SEKTÖRÜNDE MESLEKLEŞME VE ÖRGÜTLENME
Osman KAYA*
Çevirmenlik Mesleği
Dünyanın en eski mesleklerinden biri olarak kabul edilen çevirmenlik
mesleği, son yıllarda iyice belirgin hale gelen küreselleşmenin gelişimi
paralelinde, ilişkilerin ve iletişiminin artması sonucunda ön plana çıkmıştır.
Üç kıtaya yayılan bir coğrafyada yüzyıllarca egemenliğini sürdüren Osmanlı
İmparatorluğu’nda, çok dillilik ve çok kültürlülük yaşamın bir parçasıydı.
Gerek devlet işlerinin yürütülmesinde, gerekse sosyal yaşamda çevirmenlik
mesleğinin önemi ortaya çıkmış, İmparatorluk, değişik diller konuşan tebaasıyla
Venedikliler ve Fransızlar tarafından 16, 17 ve 18. yüzyıllarda açılan dil
oğlanları ve tercümanlar okulları sayesinde daha iyi anlaşma
zemini için çaba sarf etmiştir.
Cumhuriyet tarihimizde de, 1983 yılında sağlanan dışa açılma politikaları
sayesinde çevirmenlik mesleği önem kazanmaya başlamış, 2000’li yıllarda AB uyum
çalışmaları paralelinde dil çeşitliliği, eğitim alan uzmanlığı ve yaygınlık
olarak gelişme fırsatı bulmuştur.
Çevirmenlik Mesleği ve
Eğitimsel Gelişmeler
Çevirmenlik ve çeviri alanındaki diğer faaliyetlerden nitelikli ve beklenen
sonucun, güvenli biçimde elde edilebilir olması, özel bir bilgi birikimi
gerektirir. Deneyimle, yaygın eğitimle veya örgün eğitimle elde edilecek bir
"çeviri becerisi” aranmalıdır. Çeviri çok iyi dil bilmekle eşdeğer değildir.
Farklı diller ve kültürlere sahip topluluklar arasında belirli koşullarda
iletişimin sağlanması, özel bilgi birikimi ve vizyona bağlı olarak gelişir.
Günümüzde çeviri alanında örgün eğitim, gelişmiş ve uluslararası düzeyde
yapılanmıştır. Mesleki standartların geliştirilmesinde üniversitelerde
sürdürülen eğitimlerin önemli bir etkisi vardır.
Ülkemizde 30 yıldır çeviri alanında lisans ve lisansüstü eğitim veren kurumlar
bulunmaktadır. Bu alanda ciddi bir birikimle birlikte, eğitimin daha iyi
planlanması ihtiyacı da görülmektedir.
Meslek standartlarının geliştirilerek akademi ile uygulama arasındaki
ilişkinin gelişmesi, mesleğin profil kazanması ve eğitimin katkısının görünür
olması açısından belirleyici bir unsurdur.
Eğitimin rolünün artmasıyla, eğitim almamış deneyimli ve birikimli
çevirmenlerin durumu değersizleşmez. Onlar kendilerini eğitim desteği almadan
kanıtlamışlardır. Ama eğitimin deneyimli çevirmenlere ve diğer aktörlere
katacağı şeyler her zaman vardır. Yaşam boyu öğrenim olanaklarının
geliştirilmesi hem akademinin hem mesleki örgütlerin görevidir.
Eğitim, bilgi ve birikimin belgelenmesi, bu döngünün doğal parçasıdır. Mezuniyet diplomalarının dışında mesleki faaliyetlerin gerektirdiği bilgi ve becerilerin sağlıklı biçimde ölçülmesi bir ihtiyaçtır. Bunun için mesleki yeterliliklerin, uygulamanın gereklerine uygun biçimde iyice tanımlanması gerekmektedir.
* Çeviri İşletmeleri Derneği Kurucu Başkanı / Çeviri Derneği Başkan Yard.
43
Meslek Tanımı
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde, meslek; "Belli bir eğitim ile
kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek,
hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş
iş” olarak tanımlanmaktadır.
Tanıma göre bir uğraşın, bir faaliyetin, meslek olarak kabul görmesi için;
diploma, lisans, ruhsat, sertifika, yeterlilik belgesi gibi bir belge ile kabul
edilmesi, uygulama standartları ve etik kurallarının belirlenmiş olması
gerektiğini ifade edebiliriz.
Meslek tanımını esas alarak yaptığımız bu tespitler, bir işi meslek yapan
aşağıdaki üç temel unsurun gerekliliğini ortaya koymaktadır:
•Eğitim ve belgelendirme
•Mesleği uygulama standartları ve etik kuralları
•Meslek örgütünün bulunması
Çevirmenliğin meslek olarak kabul edilmesi ve gelişmesi için, Mesleki
Yeterlilik Belgesi, meslek standardı, eğitim, öğretim, sınav ve belgelendirme,
akreditasyon, kalite standardı, uygulama ve etik kurallar ile mesleki
örgütlenme gereklidir.
Meslek Standardı
Meslek standardı, iş ve eğitim dünyasının üzerinde uzlaştığı bir mesleğin
başarıyla icra edilebilmesi için gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların
neler olduğunu gösteren asgari normdur.
Söz konusu standart iş analizine dayanmalı, hazırlama sürecinde ilgili
sosyal tarafların etkin katılımı esas olmalı, mesleki yeterlilik seviyelerini
yansıtmalı, açık ve anlaşılır şekilde olmalıdır. Mesleki alanla ilgili, sağlık,
güvenlik, çevre koruma gerekliliklerini içermeli, ancak ayırımcılık unsurları
içermemelidir.
Meslek Standardı
Hazırlama Çalışmaları Başlatıldı
Yıllardır sektördeki sorunlara temel teşkil eden, tanımsızlık, belgesizlik,
meslek ve kalite standartlarının eksikliği, meslekleşmeye engel olmuş ve
denetimsizliği de beraberinde getirmiştir.
Son on yılda çevirmenlerin ve işletmelerin AB ve ABD piyasalarıyla müşterek
çalışmalara girmesiyle sektör, kalite standartları, kalite algısı, alan
uzmanlığı, çeviri yöntem ve yazılımlarıyla tanışma fırsatı bulmuştur.
Yakın zamanda Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından meslek standardı
hazırlama çalışmaları başlatıldı. Bu çerçevede, Meslek Standardı hazırlama
planı oluşturuldu, alanların, seviyelerin, standart hazırlama takvimi
belirlendi. Meslek standardı hazırlama ekibi, MYK ile iletişimi ve
koordinasyonu sağlayacak temsilciler belirlenerek oluşturuldu ve MYK tarafından
Meslek Standardı geliştirme çalışmaları koordineli bir şekilde başlatıldı.
Meslek Standartları, sınav ve belgelendirme düzenlemesinin uygulamaya
aktarılma süreci aşağıda belirtildiği şekilde gerçekleşecektir.
Belgelendirme için, aday yetkilendirilmiş kuruluşu seçecek, kuruluş
başvuruyu değerlendirerek, uygun olanları kabul edecek ve bu başvuruları MYK’ya
iletecektir.
44
Yeterlilikte tanımlanan nitel ve nicel
kıstaslara uygun şekilde hazırlanan sorularla yeterlilik için geliştirilmiş
belgelendirme programı esaslarına göre sınav yapılacak, sınav heyeti tarafından
değerlendirilecektir. Sınav sonucu ve diğer kayıtlara göre belge hakkı
kazananlar belirlenecek ve MYK onayıyla belgeler düzenlenecektir.
Çevirmenlik mesleği; diploma, belge, yeterlilik sertifikası, çeviri işini
ulusal ve uluslararası uygulama standartları, mesleki etik kuralların yanı
sıra, ulusal ve uluslararası mesleki örgütlerin varlığı, reel sektörle
etkileşim gücü ve bunun hissettirilmesiyle meslek olarak kabul görecektir.
Meslek Örgütü ve
İşlevselliği
Mesleğin tanınması, tanıtılması meslekleşme açısından öncelik taşır.
Ekonomik olarak mensuplarına değer kazandırması, yaşamsal ve işlevsel değerinin
anlaşılması, takdir edilmesi, meslek mensuplarının birbirini tanıması da
önemlidir.
Meslek mensuplarının hak ettiği saygıyı görmesi için yapılan çalışmalarda,
mensupların geleceğe taşınması, gelişmelerini sağlamak için eğitim ve kişisel
gelişim çabaları işlevsellik açısından sıralanabilir.
Meslek örgütü; sektörün vizyon, misyon ve stratejilerini çizen ve sürekli
geliştiren, mesleğin gelişmesini milli takım ruhu ve sorumluluğu ile planlayan
bir yapıda olmalıdır. Meslek örgütü üyeleri meslek için ideali hedeflemeli,
uluslararası standartlarda denkliğini sağlamalıdır. Bu beklentilerin
karşılanması, meslek örgütünün anlaşılır ve mensuplarınca kabul edilir olan
tartışmasız işlevselliğini ortaya koyarken mesleği de mükemmelliğe ulaştırır.
Meslek örgütü; mesleğinin erbabı, mesleğini ifa etmek için gerekli bilgi,
birikim ve donanıma sahip olan diğer bir ifadeyle işinin uzmanı, ustası
sayılan, deneyimli ve dinamizmi olan, üstad ve etik ilkelere bağlı ve örnek
mesleki yaşamı olan meslek adamları tarafından yönetilmelidir.
Meslek Örgütü Olmanın
Kurumsal Yönetim İlkeleri
·Örnek sosyal değerler ve katma değer
yaratan bir kurum hedeflenmelidir.
·Kurumsallaşma
tamamlanmış olmalıdır.
·Bilgi, birikim, deneyim,
beceri sahibi meslek adamları tarafından yönetilmelidir.
·Gelişmeye ve değişime
açık canlı bir organizma gibi olmalıdır.
·Kendinden önce hizmet
etmeyi ilke edinmiş liderlere sahip olmalıdır.
·Şeffaf, denetlenebilir
bir kurumsal yapısı olmalıdır.
·Kaynakların kullanımında
ortak mesleki çıkarlar gözetilmelidir ve
·Örgütlenmenin sinerjisi
meslek için kullanılmalıdır.
Meslek örgütü olmanın ilk adımı; "biz bilincini” oluşturmaktır. Birlikte
paylaşım ve katılım arzusunu harekete geçirmenin vazgeçilmez unsurları; "vizyon
gücü”, "eylem gücü” ve meslek ile ilgili "farkındalığı” oluşturmaktır.
Meslek adamları, meslek örgütlerinin güç kaynağı olan değerleridir,
entelektüel sermayedir ve örgütsel kültürün dinamikleridir.
Türkiye’de Mevcut olan
Dernek ve Birlikler
Sektörde yer alan çeşitli alanlardaki çevirmenler, çeviri işletmeleri,
öğretim üyeleri, vb.nin üye olduğu çeşitli derneklerden Çeviri Derneği, Çeviri
İşletmeleri Derneği, Çevbir (Çevirmenler Meslek Birliği), Konferans
Çevirmenleri Derneği gibi kuruluşlar sektörü temsil eden ve mesleki sorunları
ortak akılla çözümleme gücü ve tecrübesi olan meslek örgütleri olarak kabul
edilebilirler.
45
Uluslararası Çeviri Örgütleri
FIT
|
International
Federation Of Translators
|
GALA
|
|
ATA
|
American
Translators Association
|
ATC
|
Association
of Translation Companies
|
LISA
|
Localization
Industry Standards Association
|
ELIA
|
European
Language Industry Association
|
EUATC
|
European
Union of Associations of Translation Companies
|
Meslek Yasasının
Hazırlanması
Çağdaş dünyada çevirinin sürekli, evrensel ve gerekli bir etkinlik olarak
kendini kabul ettirdiğini; halklar arasında düşünsel ve maddesel alışverişleri
sağlayarak ulusların yaşamını zenginleştirdiğini ve insanlar arasında daha iyi
bir anlaşılmaya katkıda bulunduğunu; gerçekleştirildiği koşullar ne olursa
olsun, çevirinin bugün özel ve bağımsız bir meslek olarak kabul edilmesi
gerektiğini; gözlemleyen Uluslararası Çevirmenler Federasyonu, özellikle:
-çevirinin toplumsal
işlevini ortaya çıkarmak,
-çevirmenin haklarını ve görevlerini belirtmek,
-çevirmen için bir etik kurallar bütününün temellerini belirlemek,
-çevirmenin etkinlik gösterdiği alanın ekonomik koşullarını ve sosyal
ortamını iyileştirmek,
-çevirmenler ve meslek kuruluşları için kimi davranış ilkelerini önermek ve
böylece çevirmenliğin özel ve bağımsız bir meslek olarak kabul edilmesine
katkıda bulunmak üzere, çevirmenlik mesleğine ait genel prensipleri, çevirmen
için mesleğinin gereklerini yerine getirirken öncülük etmeyi amaçlayan, zengin
bir bildirge metni şeklinde hazırlamışlardır.
Bu Bildirgeyi kabul eden ve imzalayan Türkiye, şu ana kadar bu konuda
devlet olarak herhangi bir rol üstlenmemiş ve çalışma yapmamıştır. Sektörde yer
alan bütün diğer aktörler de konuya gereken önemi atfederek yeteri kadar
birlik, beraberlik kuramadıkları için meslekleşme de gerekli düzenlemeleri
gerçekleştirememişlerdir.
Gün bu gündür; geç de olsa yetkili bir kurumun meslekleşme ve örgütlenmenin
gelişmesi açısından gereken çalışmayı başlattığı bugündür. Bizler çeviri
sektörünün temsilcileri olarak bu çalışmalara katılalım, sahip çıkalım, destek
olalım, talep edelim, işbirliği içinde olalım ve sonuçlarının takipçisi olalım.
YAŞAMIMIZI İKİ ÖNEMLİ
KARAR ETKİLER;
BİRİ MESLEK SEÇİMİ,
DİĞERİ DE EŞ SEÇME KARARI.
EŞİNİ VE MESLEĞİNİ SEVEN İNSANLAR, HER YÖNÜYLE ZENGİN VE MUTLU OLURLAR…
46
ÇEVİRİ VE ÇEVİRMENLİK MESLEĞİNİN HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
VE CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNDAKİ YERİ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet
KURT*
ÖZET
Özellikle 1980’li yıllardan sonra ülkemizde mütercim-tercümana olan
ihtiyaçlar bariz bir şekilde kendini göstermiş ve 2000’li yılların son
çeyreğinde Avrupa Birliği (AB) üyesi olma yolunda çalışmaların yoğunlaştığı ve
AB müktesebatında 120.000 sayfa çevrilecek belgenin varlığından söz edildiği
bir dönemde, mütercim-tercümanlık bölümlerine daha çok ihtiyaç
duyulmaya başlanmış, ancak çeviri ve çevirmenlik hak ve hukuku konusunda yasal
ve bilimsel olarak bazı ülkelerde olduğu gibi mevzuatımızda bu konuya neredeyse
hiç değinilmemiş, hatta bilirkişilik adı altında değerlendirilmiştir.
Kanayan bir yara olarak duran ve acilen çözüm bekleyen bu konuyu incelemek
için çalışmamızda: Çevirmen kimdir? Çevirmenler her şeyi çevirebilir mi?
Çevirmenlik mesleğinin gerektirdiği nitelikler nelerdir? Nasıl çevirmen olunur,
ölçütleri nelerdir? Çevirmenin görevleri nelerdir? Yabancı diller bölümlerinden
mezun olanların hepsi çevirmenlik yapabilirler mi? Çeviri nedir? Çeviriyi
kimler yapar ve nelere bağlıdır, Çeviri ücretlerinin kriteri nedir? gibi
hukuksal açıdan son derece önemli konulara değinilecektir.
Anahtar Kelimeler: Çevirmen, çeviri, çevirmenlik, çevirmenlik hukuku, Türkiye’de çevirmenlik
hak ve hukuku.
Giriş
Geçmişi çok eski dönemlere uzanan ve bir sayfanın her iki yüzü gibi
birbirleriyle daima iç içe bulunan çeviri ve çevirmenlik kavramı, günümüzde de
bilim ve teknolojinin gelişmesi, milletlerin birbirleriyle her alanda daha
yakın iletişim ve işbirliği yapmasından dolayı önemini gün geçtikçe artırarak
gelişmesine devam etmektedir. Bu bağlamda, her ne kadar çeviri üzerine
makaleler, tezler yazılıp, incelemeler yapılmışsa da bu işin hukuksal yönü
ülkemizde ne yazıktır ki çok kısır kalmıştır. Her mesleğin mutlak bağlı
bulunduğu bir kanunu, tüzüğü, yönetmeliği ve kuralları olduğuna göre, çeviri ve
çevirmenliğin de bağımsız bir kanuna dayanması kaçınılmazdır.
Ülkemizde, çevirmenlik mesleği ile ilgili kanun maddeleri "Bilirkişilik”
başlığı altında, ama çok az ve yetersiz bir ifade ile zikredilmektedir. İşte bu
yüzdendir ki, bu çalışmamızda çevirinin ne olduğunu, çevirmen ve bilirkişi
tanımlarını yaparak ve bunların görevlerinden söz ederek çeviri ve çevirmenlik
konusunun ne kadar detaylı ve buna karşılık neden bilirkişilikle aynı kefeye
konulup, aynı kanun veya tüzüğe tabii tutulamayacağı ve bu yüzden ne kadar
boşta olduğu ortaya konulacak ve çözüm önerilerinde bulunulacaktır.
1.ÇEVİRMEN/ BİLİRKİŞİ
KİMDİR?
Çevirmenliğin bilirkişilikle karıştırılarak aynı kategoride değerlendirildiği ülkemizde,çeviri ve çevirmenlerin yasalar çerçevesinde hak ve hukukunu, konumunu araştırırken öncelikle çevirmenin ne anlama geldiğini, kimlere çevirmen denildiğini, sorumluluklarının, görevlerinin neler olduğunu öğrenmemiz gerekmektedir.
* Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
47
1.1.Çevirmen Kimdir?
Çevirmen, bir dilde yazılmış bir yazıyı ya da bir söylemi, üzerinde
inceleme yapmadan, sebep sonuç ilişkisi aramadan, bildiği başka bir dile
çevirerek insanlar arası iletişimi sağlayarak kültürler arasında köprü görevini
gören kişi olarak tanımlanabilir. Hukuk açısından bakıldığında ise, Prof. Dr.
Durmuş TEZCAN, çevirmeni şöyle tanımlamaktadır: "…tercüman duruşma dilini
bilmeyen ya da anlamayan veya sağır dilsiz olması sebebiyle iletişimi
kuramayan, sanık veya tanık ile mahkeme arasında çeviri şeklinde bir belirlemeyi
yapan, iletişimi kuran kişidir.” (Tezcan, A.Ü.dergiler, s.699)
1.2. Bilirkişi Kimdir?
"Bilirkişilik kurumunun bugünkü (modern) anlamı ve tanımı ile (usul)
hukukumuza girişi 1927 tarihli Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile
gerçekleşmiştir.1927 tarihli HUMK’un kaynağı İsviçre Neuchatel Kantonu Medeni
Usul Kanunu madde 246-257 hükümleridir. HUMK’un bilirkişilikle ilgili 275-286 maddeleri
uzun yıllar uygulanmıştır ve en son 2011 yılında yürürlüğe giren Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) da tercüman ve bilirkişi kullanılması birlikte
düzenlenmiştir.
Bilirkişi, terim olarak Almanca Sachverstandige1 ,Fransızca expert2, İngilizce expert olarak
adlandırılmaktadır. Usul kanunlarımızda bilirkişiliğin yasal bir tanımı
bulunmamaktadır. HMK’da
"Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde,
bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir….”3denilmektedir. Bilirkişi
hukukunu belirleyen iki ayrı kanun vardır: Bunlardan biri HMK, diğeri ise Ceza
Muhakemesi Kanunu’dur (CMK). CMK’ ya bakıldığında, "Çözümü uzmanlığı, özel
veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına
re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın,
müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak
hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı
konularda bilirkişi dinlenemez.” denilmektedir. Bu tanımın asıl kaynağı
HUMK’undan gelmektedir.
Osmanlı’ da bilirkişilik, ehl-i hibre (sürekligörev yapan
bilirkişi) ve ehl-i vukuf (gerektiğinde başvurulan bilirkişi) olarak
adlandırılmışlardır. O dönemlerden günümüze dek gelen bu müessese yargılamanın
olmazsa olmazlarındandır.”4
Ceza usulüne göre yapılan bir tanıma göre ise, "bilirkişi, özel bilgi
sahibi ve uzman olan ve "bir ispat sorununun çözümünde uzmanlığından
yararlanılan ve mahkemeye yardımcı olan kişidir”
(Deryal,2010:43) denilmektedir.
"İdari yargılama usulü perspektifi ile yapılan bir tanımda bilirkişi, dava ile ilgili olarak, çözümü yargıç tarafından bilinmeyen, özel ve teknik bilginin gerekli olduğu durumlarda yargıca yardımcı olması için başvurulan kişi” (Deryal,2010:43) olarak tanımlanmaktadır.
1Çakar, Mehmet Sait, Türkçe- Almanca, Almanca-Türkçe Hukuk Sözlüğü, Ankara 1999, s.40;
2Dayınlarlı, Kemal, Türkçe-Fransızca Hukuk Terimleri Sözlüğü,Teknik
Basım Sanayii Matbaası Ankara, 1984,
s.53
3http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/435.html
4Buran, Nurhayat, Bilirkişi sorun mu? Çözüm mü? www.hukuksalbakis.com/
48
2.Çevirmen /Bilirkişinin Görev ve Sorumlulukları
Çevirmenlik bilirkişilikle hem aynı kategoride hem de aynı anlamda
değerlendirilmiştir. Oysa her ikisinin de ayrı kategorilerde değerlendirilmesi
ve kendilerine göre kanunlarda müstakil bir yer almaları gerekirdi. Biraz
eskilere uzandığımızda hukukçu Prof.Dr. Faruk EREM:"Yalan şahadet veya hakikate
aykırı bilirkişilik veya tercümanlık vukua geldikten sonra…”5 derken bilirkişilik
veya tercümanlık cümlesindeki veya bağlacı
bu ayrımı apaçık gözler önüne sermektedir. Günümüze gelindiğinde, bu
karışıklığın hala devam ettiği görülmektedir. Çevirmenlerle ilgili olabilecek
maddeler ise bilirkişilere uyarlanıp bilirkişilik adıyla aynı kategoride
değerlendirilmiş ve çevirmenlik hak ve hukuku ile ilgili aslında bir çalışma
yapılmamıştır.
2.1.Çevirmenin Görev ve
Sorumlulukları
Çevirmene gelince, çevirmenin tek sorumluluğu ve zorunluluğu elindeki
metni, ya da sözlü konuşmayı kendi yorumunu katmadan asıl metne veya söze sadık
kalarak doğru, mükemmel ve eksiksiz olarak çevirmektir. Çevirmen sübjektif
görüşüne yer veremez, çeviri ile ilgili sebep-sonuç ilişkisini
kuramaz ve mahkemeye sunmak üzere rapor hazırlamaz. Çevirmen, hâkim
yardımcısıdır, ama karara müdahale etme yetkisi asla yoktur.
Çevirmenliğin bilirkişilik çatısı altında değerlendirilmesi sadece
ülkemizde değil, Fransa ve Belçika’da da aynı şekilde bir uygulamaya tabii
olduğu araştırmamızda anlaşılmıştır. Hatta Almanya’da da aynı şekilde
uygulandığını söyleyen Prof.Dr.Durmuş TEZCAN "Türk uygulamasında, tercüman
konusu Almanya’da olduğu gibi, CMUK yanında Alman Mahkemeler Teşkilatı Kanunu
gibi bir başka yasada düzenlenmediğinden, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzda
eksiklik bulunmaktadır. Bu yüzden tercümanın çağrılması, yemin ettirilmesi,
görevden çekilmesi, ücret kriteri vb. halleri gibi konular boşlukta kalmakta ve
acilen çözüm beklemektedir. Bu boşluğu doldurmak için tercümanın konumu, bazen
tanıklara ilişkin kurallara göre ve çoğunlukla da bilirkişiye benzetilerek
çözülmektedir.” demiştir (Tezcan,A.Ü.dergiler,s.699) .Eski Ceza Hukuku
hocalarından Prof.Dr.Faruk EREM de aynı fikri paylaşarak şöyle demektedir:
"….bilirkişi teknik bilgisiyle adalete katkıda bulunurken,tercüman sadece
iletişimi sağlar.Bu yüzden tercüman statüsünün ayrı bir düzenleme yapılmaksızın
bilirkişiye benzetilmesi yerinde olmamıştır.” 6
Bu duruma idari ve hukuksal açıdan bakıldığında çeviri ve çevirmenin her
ikisinin de bir kağıdın iki yüzü gibi olduklarını ve her birinin birçok
özelliğinden dolayı yasal hükümlerinin bulunması gerektiğinden ve ayrılmaz
ikili olduklarından yasal zeminde incelenmeleri son derece önemlidir. Bu yüzden
çevirinin de ne olduğunu, niçin çeviri için de ayrı hükümlere ihtiyaç olduğunu
açıklamak gerekmektedir. Böylece çeviri ve çevirmen ikilisinin bilirkişilikle
ayrıldığı noktalar daha iyi anlaşılacaktır.
2.2.Bilirkişi Görev ve
Sorumluluğu
Bilirkişinin görevi, kendi alanıyla ilgili anlaşmazlık konusu bir konu ya
da durum hakkında, kendi görüş, bilgi ve yorumunu katarak yazılı ya da sözlü
değerlendirmede bulunup rapor hazırlamaktır. Bilirkişilikte, ortada çözüme
kavuşturulması gereken bir olay vardır ve bunun aydınlatılıp sebep-sonuç ilişkisi
içinde karara bağlanıp hâkime rapor edilmesi gerekmektedir. Olayın veya bir
durumun mahkemeye intikali sonucunda eğer hâkim olay veya durumla ilgili bilgi
sahibi değilse, o zaman o konunun uzmanı olan bir bilirkişiye başvurma ihtiyacı
duyar. HMK ve CMK’da7 "Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde,
bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.”8 denilmektedir. Demek ki
"Bilirkişilik kurumunun temelinde, bir
5Erem, Faruk, Yalan
Şahadet, Hakikate Aykırı Bilirkişilik ve Tercümanlık , ss.46,52
6Tezcan, Durmuş, Tercümandan Yararlanma Hakkı, s.699
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42.480.5598.pdf
7Köroğlu, Hasan, (1995 ) Uygulamada ve İçtihatlarda Bilirkişilik,
Adil yayınevi, Ankara, s.45
8Deryal, Yahya, (2010) Türk Hukukunda Bilirkişilik, Seçkin
yayınları, Ankara, s.41
49
uyuşmazlığın çözümü için yargıcı bilgilendirmek amacıyla yardımcı olacak,
özel bilgi ve uzmanlığa sahip kişiden yararlanmak düşüncesi” vardır
(Köroğlu,1995,s.45).
3. Çeviri Nedir?
Çeviri, TDK sözlüğünde "Bir dilden başka bir dile aktarma, çevirme,
tercüme”9 olarak tanımlanmaktadır. Noterler Kanunu’nun 103.maddesine göre çeviri
işlemi: "Belgeleri bir dilden diğer dile veya bir yazıdan başka bir yazıya
çevirmek”10 olarak tanımlanmaktadır. Dilbilimci Mehmet Rıfat’ın çeviri üzerine
görüşlerine dayanarak çevirinin tanımını: "Dilbilimin iki doğal dil arasında
biçimsel, sözdizimsel ve anlamsal uygunlukların sağlanması”11 amacıyla kaynak dilde
ortaya çıkmış bir anlam evrenini, hedef dilde yeniden gerçekleştirilmek üzere,
çevirmenin kendi edinimini ve her iki dildeki kültür farklılığını yorumlama ve
yeniden üretme işlemine katıp dönüştürüm işlemi yaparak ideal anlam karşılığını
verebilme işidir” diye tanımlanabilir.
3.1. Çeviri Yapma
Yetkisi Kime Verilir ve Neye Bağlıdır?
Hem anadilini, hem yabancı dili, iyi derecede bilen ve dil alanında
diplomalı bir kişinin yapması kadar doğal ve doğru bir şey yoktur. Zira çeviri
yapmak bir yetenek işidir ve dil dışında hukuk sistemi bilgisi, ülkemizde
Osmanlıca bilgisi ve alan bilgisi ve yabancı ülkenin hukuk sistem bilgisine
ihtiyaç vardır. Oysa yeni mezun olmuş bir kişinin hemen çevirmenliğe soyunması
kadar tehlikeli başka bir şey yoktur. Ama ülkemizde, genellikle özelde, dil
bildiğini diplomayla ispat eden herkes deneyimi sorulmadan, bilgi düzeyine
bakılmadan, sınavsız çevirmenlik yapabilmektedir. Resmiyette ise yine aynı
şartlarda notere diplomasını sunup, yemin etmesi yeterli sayılmaktadır. Oysa
Fransa’da, çeviri yapabilmek için en az 21 yaşında ve 5 yıl tecrübeli olma
şartı aranmakta ve ayrıca mahkemeler nezdinde çevirmenlik yapabilmek,
çevirmenlik belgesi alabilmek için başvuruda bulunan kişi bir de sınava tabi
tutulmaktadır. Bunun sebebi çeviri kalitesini yüksek tutmaktır. Buradan
çeviririnin de kriterleri olduğu göz ardı edilmemelidir.
3.2. Çevirinin
Güvenirliği ve Geçerliliği Nelere Bağlıdır?
Çevirinin güvenirliğinden söz ederken, konuya hem çevirmen, hem de çeviri
evrakı açısından bakmak gerekmektedir.
Çevirmen açısından bakıldığında, ister yazılı olsun, ister sözlü olsun,
çevirinin güvenirliğinin, çevirmenin tarafsızlığına, dürüstlüğüne, bilgi
birikimine, özenine, ruhsal durumuna, yasal olarak ve genel anlamda yeminli
olup olmamasına bağlı olduğu görülür, hatta mesleğine saygısı ve bu işe gönüllü
olarak başlaması en önemli faktörlerdendir.
Yazılı çeviride ise evrak resmi belge olunca, çevrilecek belgenin bazı şartları taşıması gerekir. Belgenin geçerliliği öncelikle orijinal/asıl olmasına bağlıdır. Bunu sağlayacak olan ıslak imza ve mühürdür. Belge, fotokopi ise, alındığı yerden ıslak olarak ASLI GİBİDİR kaşesinin vurulmuş olması gerekmektedir. Faks, e-mail çıktısı vb. şekillerde sunulan kaynak metin belgelerinin ne resmiyette ne de özelde hiçbir hükmü yoktur. Çeviri evraklarının güvenirliği ve geçerliliği 1-Asıl evrakın bulunmasına ve noter onayına, 2-Çevirmenin noterin çalıştığı bölgede çalışıyor olmasına bağlıdır.
9http://tdkterim.gov.tr/bts/
10Noterlik Kanunu Madde 103. http://www.tnb.org.tr/GenelBilgiler/noterlikkanunu_tr.htm
11http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1160, (Homo Semioticus)
50
3.2.1. Noter Onayı
Çeviri açısından yazılı bir evrakın doğruluğundan, gerçekliğinden ve
güvenirliğinden şüphe olmadığını göstermek amacıyla hem resmiyette, hem de
özelde devlet adına yapılan noter onayıdır. Burada şu soru akla gelmektedir:
Noter tercümanın amiri midir? Günümüzde EVET, ama etik olarak DEĞİL’dir.
Çevirmeni denetleyecek başka bir mercii olmadığından işlemler bu şekilde
yapılmaktadır. Bir noterin bünyesinde çalışan tercüman sayısı kadar dil bilmesi
mümkün olmadığı halde, her çevirmenin yaptığı çevirisinin doğruluğundan emin
olmadığı halde nasıl onaylayabilmektedir? Noter bir hukuk adamı olarak çeviri evrakının
üzerindeki bilgilerin doğruluğunu hangi kritere göre hangi yetkiyle
onaylamaktadır? Zira bu durumda geri dönüşü olmayan çok büyük yanlışlıklara ve
kötü niyetli insanların yasa dışı işler yapmasına kadar gidebilmektedir. O
halde bir hata durumunda çevirinin sorumlusu noter midir, çevirmen midir? Bu
durumda noterin kriteri diploma olamaz, zira diploma kişinin dil bildiğinin bir
belgesi ve kanıtıdır ama yapılan işin doğruluk garantisi değildir. Noterlik
Kanunu’nun, Noterlerin Hukuki Sorumlulukları başlığının bulunduğu 6.bölümün
162.maddesinde bu durum açıkça şöyle ifade edilmektedir: "Stajyer, kâtip ve
kâtip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından
veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.”12 Şu halde çevirmene karşı
hiçbir yaptırım bulunmadığından bu konu kanunlarımızdaki bir eksikliği de
böylece ortaya koymuş olmaktadır.
Noter onayında karşılaşılan bir diğer olumsuzluk ise onayın maddi
boyutudur. Noterler, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 103. maddesi hükmü
uyarınca, 2011 yılı Noterlik ücret tarifesine bakıldığında çevirme ücreti
başlığı altında 4.maddede "noter tarafından bir dilden diğer dile, bir yazıdan
diğer yazıya çevrilen veya çevirtilen kâğıtların her sayfasından 24.12-TL çeviri
ücreti alınır. Bir dilden diğer dile veya bir yazıdan diğer yazıya çevrilen
veya çevirtilen kâğıtların 10 veya daha az satırı içeren sayfalarından birinci
fıkrada gösterilenin yarısı kadar ücret alınır.” 13 denilmesinden dolayı
vatandaş, hem çevirmene hem de notere çeviri ücreti ödeyerek çifte ücret ödeme
mükellefiyeti ile karşı karşıya kalmaktadır ki, noter tarafından alınan çeviri
ücretinin mantığını anlamak mümkün değildir. Bu son derece yanlış uygulamanın
derhal Noterlik Kanunu’ndan çıkarılması kanaati yanlış olmasa gerek. Ancak
noterler, büyük şehirlerde aldıkları çeviri ücretini ay sonunda çevirmene
vermekte iseler de bazı şehirlerde çevirmene bu ücret verilmeden verilmiş gibi
çevirmene resmi olmayan bir belge dahi imzalatılmaktadır. Noter neden çeviri
ücreti almaktadır ve neden geri çevirmene verilmektedir? Çeviriyi noter dışında
çevirmenin kendisinin imzalaması ve onaylaması kadar doğal bir şey yoktur.
Güveni sarsacak bir durumun olmaması için ise çevirmenliğin bir sınav sonucunda
ve belli bir not kriterinden ve yetenek sınavından geçmiş olması gerekmektedir.
Noter onayında üçüncü olumsuzluk ise, notere getirilen çeviri metni
onayının aynı bölgede yaşayan bir çevirmen tarafından çevrilmesine bağlı
olmasıdır. Diğer bir ifade ile yurtiçinde herhangi bir ilde veya yurt dışında
yapılan bir çeviri bir başka ilde veya ülkemizde kabul edilmemekte, ancak
bulunulan yerin çevirmeni tarafından çevirisinin yapılması istenmektedir. Oysa
Fransa’da bir çevirmenin yaptığı çeviri Fransa’nın her yerinde geçerli
sayılmaktadır. Zira çevirmenin güvensizliğine mahal bırakılabilecek en ufak bir
nokta dahi bulunmayacak şekilde sıkı bir sınavdan geçirilerek işe
başlatılmaktadırlar. Tüm dünyada bir işin veya bir malın üretiminden dolayı
güvenirliği nasıl ki onu yapana aitse, çevirinin sorumluluğu ve güvenirliği de
onu yapan çevirmene aittir.
İşte yukarıda sayılan en temel sorunlardan dolayı çevirideki noter onayı kaldırılmalıdır ve çeviriyi denetleyecek veya güvenirliğini sağlayacak bir sistemin acilen getirilmesi gerekmektedir.
12http://www.turkavukatlar.com/11285/noterlerin-hukuki-sorumluluklar%C4%B1
13http://www.tnb.org.tr/GenelBilgiler/noter_tarife.htm
51
3.2.2. Çeviriye Apostil Yaptırılması
Çevirinin uluslararası platformda Apostil Sözleşmesine taraf 92 ülkede
geçerli sayılabilmesi için il valiliklerinde yasal olarak apostil yaptırma
zorunluluğu getirilmiştir. Apostil, yabancı dilde yazılan evrakın Türkçeye ya
da Türkçeden yabancı bir dile yapılan çevirisinin doğruluğunu Türkiye’deki
uygulamaya göre noter onayından sonra valilik birimlerinde onaylama anlamına
gelir.
3.2.3. Çevirmenin
Yetkinliği
Çevirinin doğru ve güvenilir olması çeviri sahibi açısından, doğru bilgiye
ulaşma ve işlerin gereği gibi yapılması, problem yaşanmaması, çevirinin
verileceği yer, makam ve kişi açısından son derece önemlidir. Bu güvenirlik
için çevirmenin, çeviri alanında kendini yetiştirmiş ve ilgili dilin
gerektirdiği dört yıllık fakülte eğitimini tamamlamış, bu alanda tüm
formasyonlara sahip, hukuk bilgisi, hatta biraz Osmanlıca kelime bilgisi, evrak
doldurma teknikleri hakkında bilgi sahibi olması ve daha da önemlisi gönüllü
olması beklenir. Dil eğitimi görmüş, her insanın çeviri alanında yetkin
olmasını beklemek yanlış olur ve çevirinin güvenirliğinden, doğruluğundan
bahsetmek zorlaşır.
3.2.4. Resmi Bir Kurum
ya da Tercüme Bürosunun Etkisi
Çevirinin güvenirliğini sağlayan diğer bir faktör ise, çevirinin, resmi bir
kurum ya da çalışma izni bulunan özel bir tercüme bürosunda yine yetkin ve
konuya vakıf bir çevirmen tarafından yapılıyor olmasıdır. Resmi kurumlarda
özellikle bakanlıklarda, üniversitelerde, bankalarda vb. yerlerde çalışanlar
kurumun gerektirdiği nitelikler ve amaca göre kuruma özgü ciddi sınavlarla,
özelde ise performans denenerek işe alınan çevirmenler, yetkinliklerini
ispatlamış elemanlar olduklarından öncelikli tercih edilmektedirler. Ancak,
çevirmenlik kurumu kendine özgü bir kanunla düzenlenerek tüm hakları devlet
tarafından garanti altına alınıp bir statü verildiğinde ise diğer mesleklerde
olduğu gibi bir imtiyaza kavuşacaktır ve böylece güvenirliklerinden kimsenin
şüphesi kalmayacaktır.
4. Çevirmen/Bilirkişinin
HMK ve CMK’daki Yerleri
Türkiye’de çevirmenlerin hak ve hukuku deyince, hemen bilirkişi hak ve
hukuku akla gelmekte, yani çevirmen, bilirkişi ile eş anlamda düşünülmektedir.
İşte bu yüzden de çevirmenler bilirkişilik kanun ve yönetmeliği ile aynı değerlendirilmektedir.
Oysa ayrılması gerektiği yukarıda anlatılmıştı.
Bilirkişilerin meslek gruplarına göre meslek odaları vs’ye bağlı bulunduklarından resmi sıfatları vardır ve mahkemelerde de kamu görevlisi olarak kabul edilmektedirler. Oysa çok sayıda çevirmenin resmi odaları olmadığı gibi serbest çalışmaktadırlar ve buna rağmen kanunlar karşısında bilirkişilerle aynı statüye sahiptirler. O kadar çok serbest çalışan çevirmen var ki bunlardan bir kısmı resmiyetle bir bağlantısı olmadığı için nasıl kamu görevlisi sayılabileceklerdir? Görüldüğü gibi çevirmenliğin bilirkişilik olarak kabulü, hukuksal anlamda önemli sakıncalar doğurmaktadır: Örneğin, TCK.’nın 204/1.nci maddesinde bir evrak üzerinde yapılan değişiklikle yanlış bir sonuca yol açmanın cezası 2 yıldan 5 yıla kadar hapsi istenirken aynı maddenin 2.fıkrasında bu suçun kamu görevlilerince işlenmesi halinde ceza miktarı 3 ila 8 yıl arasında olmaktadır. Ancak son zamanlarda aralarındaki farkın fark edilmesinden olacaktır ki çevirmenler için tercüman- bilirkişi sıfatı kullanılmaktadır.
52
4.1. Mahkemelerde Görevlendirilecek Tercüman-Bilirkişilerin HMK
ve CMK’ya Göre Çalışma Esasları
Aslında, burada her ne kadar tercüman-bilirkişi dense de, sadece
bilirkişilikten söz edildiğinin altını çizmekte fayda vardır. Zira
çevirmenlikle ilgili çok fazla bir hüküm yoktur, ama kanunlarımız şimdilik her
ne kadar yanlış olsa da, tercümanı da bilirkişiyle aynı tuttuğu için biz de
kavramı son şekliyle tercüman-bilirkişi olarak aldık. Türkiye’de
bilirkişi olmak için çok fazla esasa gerek duyulmadığı gibi ağır şartlar da
yoktur. Bir çevirmenin mahkemelerde görev yapabilmesi için, bilirkişilik
listesinde kendi alanıyla ilgili bölümde isminin bulunması gerekmektedir. Bunun
için CMK’nın 64.madde hükmünde "Mahkemeler, her yıl yenilenmek üzere dil bilen
eleman istihdam eden resmi kurumlardan gönüllü bilirkişilik yapacakların
listesini ister ve gerektiğinde bilirkişiler bu listelerden hâkim veya
Cumhuriyet savcıları tarafından çağrılırlar.”14 denilmektedir. Mahkemelerde hakime karar
vermesi açısından dava hakkında tam ya da tamamlayıcı bilgi vermek amacıyla
yardımcı olmak için çağrılan tercüman/bilirkişiler çalışma yerlerine göre ikiye ayrılırlar:1-Mahkemelerde görevlendirilenler, 2-Özel çalışanlar.
4.2. Mahkemelerde Görev
Yapan Tercümanların Tabi Oldukları Kurallar
Mahkemelerde görev yapanların tabi oldukları kanun ve hükümler
bilirkişilikle aynıdır ve şunlardır:
·Bilirkişilik/Tercümanlık Yemininin
Yaptırılması
"Listelere kaydedilen bilirkişiler, il adli yargı adalet komisyonu
huzurunda "Görevimi adalete bağlı kalarak, bilim ve fenne uygun olarak,
tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim.”
sözlerini tekrarlayarak yemin ederler.”15 Bu yemin kişinin tarafsız, dürüst olması
için alınan bir tedbir niteliğindedir."Yeminin zamanlaması da hâkimin takdirine
bırakılmıştır.”16 Yeminin şekli ve yeminden imtina etme gibi durumlar yine kanunla düzenlenmiştir.
Ancak bilirkişinin/tercümanın görev yaparken sahip olmaları gereken bazı
nitelikleri de burada belirtmekte fayda vardır.
·Tercüman-Bilirkişilikte Yeterlilik
Bilirkişilikte yeterlilik denildiğinde, aslında kendisine hâkim tarafından
verilen işi bizzat tercüman bilirkişinin kendisinin yapması anlamı çıkmaktadır.
Tercüman bilirkişi, kendisinden çevrilmesi istenen yazılı bir metni,
araştırmaya gerek duymadan istenilen bir dile, çevirebilme yeteneği ne kadar
gelişmiş ise o kadar hızlı ve doğru çeviri yapacağından, bu gibi insanların
seçimi daha sık, daha akılcı ve asıldır. Bir işe başlarken tecrübe aranması da
bundan dolayıdır. Bilirkişilikte ise CMK’nın Bilirkişi Yönetmeliğinin
6.maddesinde "Bazı düzenlemeler de, bilirkişinin mesleki yeterliliğinin asgari
şartı olarak en az 3 yıllık mesleki deneyim şartı öngörmektedir:” denildiği
halde ki, çevirmen hakkında bu konuda bir ifade de bulunmadığından ama
bilirkişi ile aynı kefeye konulduğundan çevirmenin mesleki yeterliliği
araştırılmadan nasıl görevlendirilebilmektedir? Ancak hata ve yanlışlık riskini
göz önünde bulunduran Yargıtay, bilirkişilerde akademik uzmanlık aramaktadır ve
"bazı kararlarında bilirkişinin piyasada çalışan meslek mensupları arasından
seçilmesini uygun görmemiş ve üniversitede görev yapan, akademik unvana ve
formasyona sahip bir öğretim üyesi olmasını özellikle
istemiştir.”(Deryal,2010:68) Yahya DERYAL’ın ARSLAN’dan aktardığına göre hukuk
usulünde ise bu konuda şöyle denilmektedir: "…seçilecek bilirkişinin dava
konusu hakkında meslek veya deneyim sahibi ya da uzman olması
asıldır.”(Deryal,2010:259) denilirken bilirkişi açısından söylenmiştir.
Çevirmenin kalitelisini isterken hangi kriterle nereye
145271 sayılı CMK’nın
64.maddesi
155271 sayılı CMK’nın 64.maddesinin 5.fıkrası.
16Yılmaz, Ejder, Medeni Yargılama Hukukunda Yemin, Ankara 1989.
s.187
53
başvurulacağı belli değildir. Kaliteli uzman kişilik için ilk başta ve
birkaç yılda bir tekrarlanan sınavla bilgi denetimi yapılmasının, kalitenin
korunmasında en doğru yol olacağı kanaatindeyiz.
·Tercüman-Bilirkişilikte Tarafsızlık
Tarafsızlığın sağlanması ve garanti altına alınması ancak hâkimin
bilirkişiye yemin ettirmesi ile mümkün olmaktadır. Ceza usulünde bu yemin
mutlaka yaptırılmakta ve tarafsız kalınması hususu üzerine bastırılarak
belirtilmektedir (Deryal,2010:88). Ancak, hâkim bilirkişinin tarafsızlığından
şüphe ettiğinde ise bilirkişiyi reddetme hakkını kanunda düzenlenmiş haliyle
kullanabilmektedir: "... tarafsızlığını şüpheye düşürebilecek diğer sebeplerden
dolayı da reddi istenebilir.”17
·Tercüman-Bilirkişilikte Dürüstlük
Hukukun en temel ilkelerinden biri dürüstlüktür. Böyle olduğundan, kanun
koyucu "MK. Madde 2/1 uyarınca "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını
yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.”(Deryal,2010:90)
demiştir. Tercüman-bilirkişiden,-görevi gereği doğruluktan asla taviz
vermeyen, bilgisini olduğu gibi aktaran- sorumlu olduğu taraflardan herhangi
bir menfaat beklemeden dürüst olmasını beklemek, tarafların olduğu kadar
yargıcın da en doğal hakkıdır ve daha da önemlisi amaç davanın objektifliğine
leke sürmemektir. Bu ilkeyi ihlal eden bilirkişiler TCK’nın 276/1’e göre suç
işlemiş sayılmakta ve 1-3 yıl arasında hapis cezası ile
cezalandırılabilmektedirler.18 Ancak dürüstlüğü ihlal eden kişiler, bunu
alışkanlık haline getirdiklerinde ise, meslekten men edecek cezai hükümlerin
getirilmesi ve alınması gereklidir.
·Tercüman-Bilirkişilik Görevinin
İhmali
Bilirkişiler çağrıldıkları halde göreve gelmediklerinde, CMK’nın
"60.maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır.”19 Bu ceza şu şekilde ifade edilmektedir:
"Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında,
bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının
gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç
ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin
yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhâl serbest bırakılır.”20 "Ayrıca, bilirkişi
olarak görevlendirilen kimseler TCK anlamında "memur” sayıldığından; bu görevi
yapmaktan kaçınmaları halinde TCK’nın 257/2 maddesi uyarınca görevi ihmal
nedeniyle cezalandırılabilirler. Eğer asılsız bir sebep ileri sürerek
bilirkişilik yapmaktan kaçınma söz konusu ise, o durumda TCK. m. 260’da
düzenlenmiş suçu işlemiş …” sayılırlar (Deryal,2010:215). Bu hususun da yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir. Zira çevirmenin hem bir kurumda çalışıp, hem de
istenildiğinde çevirmenlik görevine gitmesi işlerinin buna elvermemesi,
mahkemeye uzak olması, derslere girmesi durumu gibi sebeplerle hemen gitmesini
engelleyici durumlar göz önüne alınarak düzenleme yapılması gerekmektedir.
Bunların dışında keyfiyet, kişisel sebepler gibi inandırıcılık derecelerine
göre de cezai hükümler belirlenmelidir.
·Tercüman-Bilirkişiliğin Reddi
Bilirkişinin reddi, yukarıda belirtilen dürüstlük ve tarafsızlığın
bilirkişi tarafından ihlali durumunda gerçekleşmektedir. Bu konuda HMK’nın 272.
maddesinde şöyle denilmektedir: "Hakimler hakkındaki yasaklılık ve red
sebepleriyle ilgili kurallar, bilirkişiler bakımından da uygulanır. Buna göre,
bilirkişinin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması
halinde taraflardan biri bilirkişiyi reddedebilir.” CMK’nın 69.ncu maddesinde
ise bu hüküm şu şekilde ifade bulmuştur: "Hâkimin reddini gerektiren sebepler,
bilirkişi hakkında da geçerlidir.”21
17http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/435.html
18http://www.turkhukuksitesi.com/mevzuat.php?mid=5225,23.09.2011
195271 sayılı CMK’nın 71.maddesi.
205271 sayılı CMK’nın 60.maddesi.
21http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm
54
·Tercüman-Bilirkişilikten Çekinme
Hakkı
"Bilirkişilikten çekinme hakkı”nın çevirmenleri de ilgilendirdiğinden bu
konudaki kanunlardan da söz etmemiz şimdilik yanlış olmayacaktır.
Bilirkişilikten çekinme hakkının, bilirkişinin hukuksal bir olaya yaklaşımında
tarafsızlığını güvence altına alması sebebine dayandırılabilir. Çevirmenlik
açısından incelediğimizde ise, çekinmenin burada da çevirmenin davanın
taraflarından bir veya ikisiyle herhangi bir şekilde bir bağının bulunması ve
tarafsızlık ilkesine sıkı sıkıya bağlılığına, kişinin çeşitli sebeplerle
mesleki yetersizlik hissetmesi, sağlık problemlerinin zuhur etmesi sebebine
veya bunların dışındaki başka sebeplere dayandırılabilir. Hukuk usulü
bakımından, HMK’nın 270. maddesinde: "Aşağıda sayılmış olan kişi ya da
kuruluşlar, bilirkişilik görevini kabulle yükümlüdürler: a) Resmî bilirkişiler
ile 268 inci maddede belirtilmiş bulunan listelerde yer almış olanlar. b)
Bilgisine başvurulacak konuyu bilmeksizin, meslek veya zanaatlarını icra
etmesine olanak bulunmayanlar. c) Bilgisine başvurulacak konu hakkında, meslek
veya sanat icrasına resmen yetkili kılınmış olanlar.(2) Bu kişiler, ancak
tanıklıktan çekinme sebeplerine veya mahkemece kabul edilebilir diğer bir
sebebe dayanarak, bilirkişilikten çekinebilirler.”22 denilmektedir. Ceza
usulü bakımından CMK açısından, bu kanunun 70/1 maddesinde ise:"Tanıklıktan
çekinmeyi gerektirecek sebepler bilirkişiler hakkında da geçerlidir. Bilirkişi,
geçerli diğer sebeplerle de görüş bildirmekten çekinebilir.”
23denilmektedir.
·Tercüman-Bilirkişiye Süre Verilmesi
Hâkim, bilirkişinin/tercümanın işini bitirmesi için gereken süreyi verir.
Bilirkişi/tercüman ise o süre içinde yaptığı işi sonuçlandırmak zorundadır.
Ancak işin bitmemesi halinde hâkimden ek süre talebinde bulunabilir. Ancak bu
süre HMK’un 274. Maddesine göre 3 ayı geçemez. CMK’nın 66/1maddesi bu sürenin
esnetilerek 6 aya kadar çıkarılabileceğini ifade etmektedir: "Bu süre, işin
niteliğine göre üç ayı geçemez. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre,
bilirkişinin istemi üzerine, kendisini atayan merciin gerekçeli kararıyla en
çok üç ay daha uzatılabilir.”24 Süreye uymayan, ya da süresi içinde işini
bitiremeyen bilirkişilere/tercümanlara bir daha görev verilmemesinin yararlı
bir yaptırım olduğu ifade edilmektedir (Deryal,2010:304). Ceza usulüne göre
CMK’nın 66/2 maddesinde ise: "Belirlenen süre içinde raporunu vermeyen
bilirkişi hemen değiştirilebilir. Bu durumda bilirkişi, o ana kadar yaptığı
işlemleri açıklayan bir rapor sunar ve görevi sebebiyle kendisine teslim
edilmiş olan eşya ve belgeleri hemen geri verir. Bu bilirkişi, 64 üncü Maddede
öngörülen listelerden çıkarılabileceği gibi; gecikme dolayısıyla uğranılmış
zararları ödemesine de karar verilebilir.”25 denilmiş, "AİHM tarafından AİHS’nin 6/1
hükmünün ihlali olarak değerlendirilmiştir”
(Deryal,2010:305)
·Tercüman-Bilirkişilik Ücreti
Tercüman/bilirkişi ücreti "HMK m.323’ de "yargılama gideri” arasında
sayılmakadır.” (Deryal,2010:398) ve miktar belirtilmeden "hakim tarafından
takdir olunur.”26denilmektedir. Ücret takdirinde kriter nedir? Bu konuda HUMK’nın bilirkişilikle
ilgili 266-287. maddelerinde ne bir ücret ne de bir kriterden söz
edilmemektedir. Ancak CMK’nın 72.maddesinde "Bilirkişiye, inceleme ve seyahat
gideri ile çalışmasıyla orantılı bir ücret ödenir.”27 ifadesi
kullanılmaktadır. Bir hukukçu olarak hâkim, ücreti takdir ederken, araştırma,
soruşturma yapmadan, takdir hakkını kullanarak yetersiz ücret takdirinde
bulunabilmektedir. Hâkimin duruma ilgisizliği, kişisel görüşü yüzünden
çevirmenler çoğu mahkemelerde ücret konusunda hâkim tarafından mağdur edilmektedirler.
Ücret konusunda doğrudan hâkimle görüşüldüğünde çevirmene: "Mahkeme bu
şekilde takdir etti” şeklinde sübjektif bir düşünce sergilenmektedir.
Bu konuyu Yahya DERYAL, Süha TANRIVER’den şu şekilde aktarmaktadır
22http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/435.html
23http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm
24http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm
25http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm
26http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/435.html, , HUMK madde
285
27http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm
55
:"Ücretin düşük takdir edilmesi, işinin ehli ve sağlam karakterli kişilerin
bilirkişilikten uzaklaşmalarına ve pek nitelikli olmayan kişilik zaafı bulunan
ve ehliyetsiz kişilerin bu alana rağbet göstermesine ve bu işi bir kazanç
kapısı haline dönüştürmesine yol açmakta ve bilirkişilik kurumunun
itibar kaybına meydan verilmektedir.” (Deryal,2010:401) Ayrıca bu durum,
bilirkişilerin davanın taraflarından haksız menfaat temin ettikleri yönündeki
(fakat haksız) yaygın kanaati daha da pekiştirmiş olacaktır” (Deryal,2010:401)
5. Serbest Çalışan Tercüman-Bilirkişiler
Özelde ya da serbestte tercümanı bilirkişilikten ayırıp sadece müstakil
şekliyle ele alacağız. Zira Türkiye’de çevirmenler resmi kurum dışında piyasada
gerek özel olarak noterlikte veya noterliklerde, gerekse noterliklere bağlı
olarak serbest piyasada veyahut da tercüme bürolarında hiçbir yönetmelik ve
kanuna bağlı olmadan çalışabilmektedirler.
5.1. Noterliklerde Özel
Olarak Çevirmenlik Yapmak
Noterliklerde çeviri ve çevirmenlerle ilgili olarak Noterler Kanunu
Yönetmeliği’nin 96. maddesinden başka Noterler Kanunu’nun 97, 99, 103, 104 ve
112 maddeleri vardır. Ancak bu maddeler, ücret tarifesi, çevirme işlemi, çeviri
evraklarının saklanması ve çevirinin başka yerde yaptırılması gibi çevirinin
maddi boyutu ile ilgili maddeler olup, çevirmenin hak ve hukuku ile bir ilgisi
yoktur.
5.2. Noterliklere Bağlı
Olarak Çevirmenlik Yapmak
Noterlikte çevirmenlik yapabilmenin ön şartı kişinin dil bildiğinin
göstergesi olarak diplomasının veya buna eşdeğer bir belgenin sunulmasıdır.
Noter bu belge ile çevirmen adayına doğruları yazıp söyleyeceğine dair bir
yemin zaptı düzenler. Yemin zaptının altına çevirmenle birlikte noter de imza
attıktan sonra ilgili kişi o noterin çevirmeni sayılır. Ancak çevirmenin
yetkinliği konusunda hiçbir kriter uygulanmamaktadır, zira yoktur. Oysa her dil
bilenin çeviri yapabilmesi olası olmadığından ve noterlerimiz konuya ticari
açıdan baktıklarından, ortaya çıkabilecek olumsuzlukları da tahmin
edememektedirler. Yemin zaptı, özelde ve resmiyette çevirmenin yetkinliğinin
bir göstergesi sayılarak dil bileni kanunlar karşısında ve toplum nezdinde
legalleştirmektedir. Bu yemin zaptı, bağlı bulunulan ilin diğer tüm noterlerine
de ayrı ayrı verilebilmektedir. Yemin zaptını imzalayan her çevirmen adayı
kendine bir kaşe yaptırarak piyasaya çıkmaktadır. Çevirmenlerin, bu çalışma
şeklinde çevirdikleri evrakı gerektiğinde bağlı bulundukları notere
onaylattırmaları zorunluluğundan başka noterle hiçbir bağlantıları olmadığı
gibi mali kayıtları da yoktur. Tercüman çeviri sahibinden rastgele bir ücret
almaktadır ve hiçbir mali kaydı yoktur. Böylece vergi kaybına da sebep
olmaktadırlar.
İkinci bir sorun ise, çevirisi yapılan evrakın notere tasdik ettirilmesi
istenildiğinde çevirmene verilen çeviri ücretinin dışında bir de noterin
onaydan dolayı çeviri ücreti almasıdır. Bu durumda iki defa çeviri ücreti
alınmakla vatandaş mağdur edilmektedir. Noter, aldığı çeviri ücretini bazı
yerlerde ay sonlarında çevirmene geri öderken birçok yerde bu ücret çevirmene
ödenmemektedir. Hatta bazen, noter tarafından iadesi yapılması gereken çeviri
ücretinin ödenmeyeceğine dair belge dahi düzenlenmektedir. Sonuçta bu konuda
kanunlarımızdaki eksiklikler çevirmenleri de kayıt dışı çalışmaya
yönlendirmektedir. Buna karşılık çeviri bürolarında yaptıkları iş karşılığında
fatura keserek vergilerini ödeyen çevirmenlerin haksızlığa uğratıldığı, kayıt
dışı kazancın mubah sayılmasına yol açtığı görülmektedir.. Burada şu sorular
cevap beklemektedir: Noter çeviri yapmadığı halde niçin çeviri ücreti
almaktadır? Noterlik Kanunu Yönetmeliği’nin 96. maddesinde:"Noter tarafından
ilgilisinden alınan çevirme ücretleri noterlik dairesinin gelirlerinden olup
yevmiye defterine gelir olarak kaydedilir. Noterin çevirene ödediği para da
dairenin giderlerindendir.”28 denilmektedir. O halde noterler aldıkları
çeviri ücretini niçin çevirmene iade etmemektedirler, hatta niçin
almaktadırlar? Noter çeviri yapmadığına göre niçin çeviri ücreti alsın?
Yönetmeliği olan ve denetimli bir noterlik
28 C:\Users\mehmet\Desktop\Noterler
Kanunu Yönetmeliği. mht
56
bünyesinde kazanç vergisi vermeden çalışan insana nasıl müsaade edilebilir?
Kanunlarda düzenleme yapılmazsa ve çevirmenlik yasası çıkarılmazsa bu
boşluklardan çıkar sağlanabilecektir.
5.3. Çeviri Bürosunda
Çevirmenlik Yapmak
Çeviri büroları yazılı ya da sözlü çeviri isteklerini ciddiyetle yerine
getiren, kendi bünyelerinde işleri gereği birçok çevirmenle birlikte çalışmak
zorunda olan yasal ve özel müesseselerdir. Bu müesseseler, kanunlardaki
boşluktan dolayı kendilerine göre birtakım mantıklı kurallar koyarak
kendilerini ve yaptıkları işi kanunlar karşısında güvence altına almaktadırlar.
Bu kurallar ne çeviriyi ne de çevirmeni garanti altına almadığı gibi olayın
maddi boyutu ile ilgili ortak bir kriter de yoktur. Ancak işini ciddiye alan,
dürüst çalışan tercüme bürolarında ücret konusunda şöyle bir uygulama yapıldığı
görülmüştür: 180 kelime veya 1000 karakter=1 sayfa kabul edilmiştir. Bunun
yasal bir dayanağı yoktur. Burada ilk aşamada zarar gören düzenli ve dürüstçe
vergisini veren çeviri bürosu ve çevirmen iken, ikinci aşamada ise vergisini
alamayan devlettir. Ancak bu kritere dahi karşı çıkarak haksız kazançlar elde
edenlerin sayısı oldukça fazladır ve böylece ezilen yine vatandaşımız
olmaktadır. Vatandaşını ezdiren kanun ne adaletlidir, ne demokratiktir, ne de
ahlakidir. Devlet kontrolü altında kanunlarla sınırlanmayan her iş devlete
zarar getirir ve aynı zamanda toplumu başıboşluk içinde kendi insanına karşı
hırsızlığa, adaletsizliğe, acımasızlığa ve toplumsal anarşiye kadar götürebilir
Bilirkişilikle ilgili birçok madde zikredilirken çevirmenler konusunda
hiçbir kanun maddesi zikredilmemiştir zira yoktur.
SONUÇ
Ülkemizde, her türlü uluslararası işler için bağlantıların yapılmasını
sağlayarak ülkeler arasında adeta köprü görevini gören çevirmenlerin, bilirkişilik
kurumu adı altında değerlendirilmeleri son derece yanlış bir uygulamadır. Oysa
bilirkişinin görevi ile çevirmenin görevi aynı olmadığı gibi birbirleriyle de
örtüşmemektedir.
Bilirkişilikle ilgili birçok madde zikredilirken çevirmenler konusunda hiçbir
kanun maddesi zikredilmemiştir zira yoktur.
Türkiye’de çevirmene başvurma ve tayin yetkisi soruşturma evresinde
Cumhuriyet savcısına, kovuşturma evresinde ise hâkime aittir.
Çevirmenler iki gruba ayrılır:1-Resmiyette görev yapanlar, 2-Serbest çalışanlar.
Serbest çalışan çevirmenler de ikiye ayrılarak: 2a)Tercüme bürolarında çalışma
yapanlar ki bunlar da ikiye ayrılıyorlar: 2aa-Vergi mükellefiyeti
olanlar, 2ab-Vergi mükellefiyeti olmayanlar. Vergi kaçağını önlemeye
yönelik bir uygulamanın da ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Çevirmenlerin yaptıkları yazılı ve sözlü çevirilere hem sayfa, hem saat,
hem ücret konusunda, hem resmi kurumlarda kriter getirilmemiştir. Bu da haksız
kazançlara neden olmaktadır.
Türkiye’de genelde resmi evraklarda noter onayı istenmektedir; oysa,
çeviriyi yapan noter değil, çevirmendir ve dolayısıyla sorumlusu çevirmen
olmalıdır. Bu yüzden de noter onayı çevirilerden kaldırılmalıdır.
Türkiye’de çevirmenlere diğer mesleklerde olduğu gibi bir unvan
verilmemiştir,oysa Fransa ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinde bunlara yeminli
tercüman, yeminli mütercim-tercümanveya
……….mahkemesi nezdinde yeminli mütercim-tercüman gibi sıfatlar
verilmiştir. Bu da bir düzenlemeye tabii tutulmalıdır.
57
Öneriler
1-Çevirmenlik hak ve hukukunu bilirkişilikle aynı tutan mevzuatta
değişiklik yapılarak, bilirkişilik ve çevirmenlik birbirlerinden kesin
çizgilerle ayrılıp, ilgili bilim adamlarının görüşleri alınarak çok detaylı ve
gerekli düzenlemelerin acilen yapılması gerekmektedir.
2-Serbest çalışarak yapılan çevirmenlik mesleğinin vergi kaydının
bulunması gerekir. Türkiye’deki resmi kurumlarda ve tercüme bürolarında yapılan
çevirilerde %18 vergi kesilmektedir. Serbest çalışarak fatura vermeden haksız
kazanç sağlayanların, tercüme büroları veya bir dernek çatısı altında olmaları
sağlanmalıdır. Ayrıca, bunu bir kaşe ile ispat edip, resmi kaşesiz ve faturasız
çeviri evraklarının geçersiz sayılacağı kuralı getirilmelidir.
3-Her dil diploması alanın çeviri yapamayacağı göz önünde bulundurularak,
çevirmenliğe yönelik, resmi yazışmaları ve görüşmeleri yapabilecek yeteneği
ölçen hukuk, ekonomi ve bürokrasi alanlarını kapsayan bir çeviri sınavının
mutlaka yapılması ve başarılı olmak için not kriteri getirilmesi, meslek
prestiji ve kalitesi açısından son derece önemlidir.
4-Çevirmenlik mesleğinin özendirilmesi; AB’ye girme sürecinde bu
alandaki gittikçe artan ihtiyaçlarımız göz önünde tutularak, üniversitelerde
çeviribilim bölümlerinin ve aynı zamanda mevcut öğrenci sayılarının artırılması
yoluna gidilmesi; bu bölümlerde mutlaka bir yabancı uyruklu öğretim elemanı
bulundurma zorunluluğu getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde açığı kapatacak
kaliteli çevirmen bulmakta çok zorlanılacaktır.
5-Serbest çalışan çevirmenlerin bağlı bulundukları bir örgütlenme
yoktur, tercüme bürolarının ve çevirmenlerin zaman zaman usule uygun çalışıp
çalışmadıklarının denetlenmesi gerekmektedir. Noterlerin çağırması üzerine,
hiçbir maliye kaydı olmadan tercüme yapan birçok kişi bulunmaktadır. Vergi
kaybının önüne geçilecek kanuni bir düzenlemenin acilen getirilmesi
gerekmektedir.
6- Noterlerin önlerine gelen her çeviri dilini bilmesi ve anlaması beklenemez.
Doğruluğun, güvenirliğin sağlandığı bir müessesede doğruluğundan emin olunmayan
yazıyı onaylamak kadar yanlış bir iş olamaz. Zira çeviriyi diploma değil,
diplomanın sahibi yapmaktadır. Buradan hareketle noter çevirmenin amiri de
olmadığına göre, çevirmenin imza ve mührü yeterlidir sayılmalıdır ve noterlik
onayı devre dışı bırakılmalıdır.
7-Serbest piyasada, noter tasdikli çevirilerde, çevirmenin aldığı çeviri
ücreti dışında noterler de yaptıkları çeviri tasdikinden çeviri ücreti adı
altında bir ücret daha almaktadırlar. Bu noter ücretinin ve noterin çeviriyi
tasdik etme zorunluluğunun kaldırılması gerekmektedir.
Resmiyette ise, özellikle Türk mahkemelerinde CMK ve HMK’da çevirmen için
hiçbir ücret kriteri zikredilmemektedir. Hâkimler, bu konuda fiyat araştırması
yapmadan veya en azından çevirmenlerden fikir almadan kişisel görüşlerine göre
ücret tayini yapmakta, bu da genelde düşük tayin edildiğinden çevirmeni mağdur
etmektedir. Ücret kriterlerinin olması kaçınılmazdır. Bunların belli başlıları
sayfa sayısı, yazı puntosu, grafik, şekil, düz yazı, tablo vb. gibi
kriterlerdir. Ayrıca nadir dillere (Hintçe, Urduca, Boşnakça, Makedonca,
İsveççe, Fince, Ermenice v.s) göre ayrı ayrı birim fiyat kriterlerinin
belirlenmesi gerekmektedir. Sözlü çeviride ise saatlik birim fiyatının,
çevirmenin bulunduğu yer ile çeviri yapacağı yer arasında mesafeye ve
kullanacağı araca göre bir düzenleme yapılmalıdır.
8-Entelektüel kişiler gibi, uluslararası arenada diğer meslektaşlarından
geride kalmamaları bakımından çevirmenler, her yönden benzer hak ve hukuka,
özlük haklarına kavuşturulmalıdırlar.
9-Çevirmenlere de
sendikal haklar verilmeli ve bu mesleğin onuru yüceltilmelidir.
58
10-Çevirmenlerin diğer meslek dallarında
olduğu gibi kendilerine özgü bir unvanları olmalıdır. Bu unvanlar bir sisteme
bağlanmalı ve derecelendirilmelidir. Böylece toplum içinde ve diğer meslek
grupları arasında ayrıcalıklı, itibarlı bir birey haline gelmelidirler.
11-Çevirmenin herhangi bir kusurdan dolayı yargıya intikali durumunda
hangi sıfatla hangi kanuna göre, kamu görevlisi mi yoksa vatandaş olarak mı
yargılanacağı açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu durum büyük haksızlıklara yol
açmakta ve düzeltilmesi gerekmektedir.
Kaynakça
1-Buran, Nurhayat, Bilirkişi sorun mu?
Çözüm mü? www.hukuksalbakis.com/ C:\Users\mehmet\Desktop\Noterler
Kanunu Yönetmeliği. mht
2-5271 sayılı CMK.202.madde. Tercüman Bulundurulacak Hâller, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm
3-5271 sayılı
CMK’nın 60.maddesi.
4-5271 sayılı CMK’nın 64.maddesi
5-5271 sayılı CMK’nın 64.maddesinin 5.fıkrası.
6-5271 sayılı CMK’nın 71.maddesi.
7-Çakar, Mehmet Sait, Türkçe- Almanca, Almanca-Türkçe Hukuk
Sözlüğü, Ankara 1999,
8-Dayınlarlı, Kemal, Türkçe-Fransızca Hukuk Terimleri
Sözlüğü, Teknik Basım Sanayii Matbaası Ankara, 1984. 9-Deryal, Yahya, Türk
Hukukunda Bilirkişilik, Seçkin yayınları, Ankara,2010
10-Erem, Faruk, Yalan Şahadet, Hakikate Aykırı Bilirkişilik ve
Tercümanlık .
11-http://www.alomaliye.com/harclar_gen_teb_IIsayili_liste.htm12-http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/5271.htm13-http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42.480.5598.pdf14-http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1160, (Homo
Semioticus) 15-http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/435.html,16-http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/435.html, , HUMK
madde 285 17-http://tdkterim.gov.tr/bts/18-http://www.tnb.org.tr/GenelBilgiler/noterlikkanunu_tr.htm
19http://www.tuced.org.tr/bilgi.asp?Lang=&process=read&ID=45&pagename=bilgi_bankasi 20- http://www.turkavukatlar.com/11285/noterlerin-hukuki-sorumluluklar%C4%B121-http://www.turkhukuksitesi.com/mevzuat.php?mid=5225,23.09.2011
22-Köroğlu, Hasan, Uygulamada
ve İçtihatlarda Bilirkişilik, Adil yayınevi, Ankara, (1995 )
23-Noterlik Kanunu Madde 103.
http://www.tnb.org.tr/GenelBilgiler/noterlikkanunu_tr.htm
24-Tezcan, Durmuş, Tercümandan Yararlanma Hakkı,
25-Yılmaz, Ejder, Medeni Yargılama Hukukunda Yemin, Ankara 1989.
59
ÇEVİRMENLİK "MESLEĞİ”-ÇEVİRİ EĞİTİMİ İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA
TÜRKİYE’DE ÇEVİRİ ALANINA BAKIŞ
Öğrt. Gör. Senem ÖNER*
1. Giriş
Bu bildirinin amacı Türkiye’deki çeviri alanının sorunlarını çeviri eğitimi-çevirmenlik mesleği
ilişkisi bağlamında tartışmak ve saptanan sorunlara çözüm önerileri sunmaya
çalışmaktır. Bu doğrultuda, öncelikle çevirmenlik mesleğinin mevcut durumuna
ilişkin sorunlar genel hatları ile ele alınacak, ardından bu durumun çeviri
eğitimi üzerindeki etkileri ile çeviri eğitimine özgü belli sorunlar üzerinde
durulacaktır. Son kısımda ise çeviri/çevirmenliğe dair toplumsal algı kısaca
tartışılacaktır.
2. Türkiye’de
Çevirmenlik "Mesleği”nin Durumunun Çeviri Eğitimine Etkileri
"Bir uğraşın meslek
özelliği taşıması için, yasal düzenlemesi, belli bir eğitimi,
statüsü, kuralları (normları) ve kullandığı belli araç gereçleri olmalıdır.”
(Kılınç içinde
Bakırcıoğlu, 2007: 9, vurgu bana ait).
Bilindiği üzere, Türkiye’de yazılı ve sözlü çevirmenlik mesleğine ilişkin
ulusal seviyede bir düzenleme bulunmamaktadır. Toplumsal ve kültürel hayatın
pek çok alanında ihtiyaç duyulan çeviri işinin ve bu işi yapan çevirmenin resmi
tanımı yoktur; çevirmenlik mesleğinin kazanılması, gerektirdiği eğitim,
mesleğin statüsü ve icra edilme kuralları yasalarda düzenlenmemiştir.
Çevirmenlik unvanının kazanılması için sınavlar yapan, çevirmenlik unvanını
veren ve meslek alanının düzenlenmesi ve iyileştirilmesi için çalışmalar yapan
bir meslek odası yoktur.
Bu durumun çevirmenler için çeşitli zorluklar yaratmakta olduğu açıktır.
Ancak bu zorlukların ayrıntılarıyla ele alınması bildirinin sınırlarını
aşacağından, burada, çevirmenlik mesleğinin mevcut durumunun çevirmenlik
eğitimi üzerindeki olumsuz etkisinin ele alınmasıyla yetinilecektir. Söz konusu
etkinin temel kaynağı, çevirmenlik mesleğinin icra edilebilmesi için
çevirmenlik eğitimi almış olma zorunluluğunun bulunmamasıdır. Çevirmenlik,
üniversitelerde lisans düzeyinde verilen mütercim-tercümanlık/çeviribilim eğitimini
almış kişilerin yanı sıra söz konusu eğitimi almamış ve çevirmenlik
yapabileceğine dair herhangi bir geçerli belgeye/sınav sonucuna sahip olmayan
kişilerce de icra edilebilmekte, çevirmenlerin işe alım koşulları çoğu zaman
kendisi de çeviri eğitimi almamış olan işverenin inisiyatifinde bulunmaktadır.
Çevirmenlik işine başvuru ve alım sürecinde, ilgili eğitimi almış olmak bir
zorunluluk değil, olsa olsa "artı puan”dır. Dahası, çevirmenlik mesleğinin icra
edilebilmesi için çevirmenlik eğitimi almanın zorunluluğu konusunda tartışmalar
sürmekte ve bu konuda ihtilaflı görüşler bulunmaktadır. Çevirmenliğin bir
"yetenek işi”, bir çeşit "yan uğraş” değil, eğitim gerektiren bir meslek olduğu
konusunda çeviri alanının paydaşları arasında görüş birliği bulunmadığını
söylemek yanlış olmaz.
Üniversitelerin çeviri bölümlerinden alınan lisans diplomasının geçerliliğinin/etkisinin zayıf olması ve çevirmenlik mesleğinin resmi statüsünün bulunmaması, çeviri eğitimini doğrudan ve son derece olumsuz etkileyen bir dış sorundur.
* Öğretim Görevlisi, İstanbul Arel Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü ve Doktor Adayı, Yıldız Teknik
Üniversitesi Diller ve
Kültürlerarası Çeviribilim Doktora Programı.
60
Yasalarda bir meslek olarak tanımlanmamış,
güvence altına alınmamış bir "mesleğin” eğitimini alıyor olma düşüncesi,
mezuniyet sonrasında standartsızlığın hüküm sürdüğü, iş güvencesinin olmadığı
ve ücretlerin son derece keyfi ve örneğin Avrupa’daki ücret düzeyinin çok
altında olacak şekilde belirlendiği bir sektöre atılacak olma kaygısı,
çevirmenlik eğitimi alan öğrencilerin aidiyet duygusunu zayıflatmakta, hevesini
kırmakta, motivasyonunu düşürmektedir. Son zamanlarda, çeviri bölümlerinden
mezun olan öğrencilerin çevirmenlik yapmayı daha fazla tercih etmeye
başlamasına rağmen, çeviri eğitimi almış/almakta olan öğrencilerin ciddi bir
bölümü çevirmenlik yapmamakta/yapmak istememektedirler. Bu bağlamda,
üniversitelerin ilgili birimlerinin mezun ettiği öğrencileri izlemesi,
çevirmenlik eğitimi aldığı halde çevirmenlik yapmayan mezunların oranının
Türkiye çapında belirlenmesi ve ilgili nedenlerin araştırılması, durumu açık
şekilde görebilmemizi ve çözümler üretmemizi sağlayabilir.
2. Çeviri Eğitiminin
"İç” Sorunları
"Etkili bir çeviri öğretiminin
tek yolunun, çevirmen adaylarını ne yaptığını bilen, bilinçli çeviri kararları
alan kişilerin olgunluk düzeyine ulaştırmaktan ve onlara yetkinlik kazandırmaktan
geçtiğine hiçbir kuşku yoktur” (İnce ve Bengi 2009:7)
Çevirmenlik mesleğinin yukarıda tartışılan durumu, çeviri eğitimini olumsuz
etkileyen bir dış sorun olarak değerlendirilebilir, bunun yanında çeviri
bölümlerinin iç sorunları da bulunmaktadır. Burada, söz konusu sorunlardan
kanımca en temel olanlardan ikisi üzerinde durulacaktır. Bunlar, öğretim
elemanından ve eğitim-iş dünyası ilişkisinin niteliğinden kaynaklanan
sorunlardır.
Bilindiği gibi, çeviri eğitimi Türkiye üniversitelerinde ancak 1980’lerin
başında kurumsallaşabilmiştir. Dolayısıyla çeviri eğitimi, üniversitelerde
çeviri eğitimi almamış/alma imkânı bulunmamış öğretim elemanları tarafından
üstlenilmiş ve eğitimde önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak
üniversitelerde açılan çeviri bölümlerinin sayısının giderek artmasıyla,
üniversitelerin çeviri bölümlerinde eğitim veren öğretim elemanlarının
çoğunlukla çeviri alanı dışından olması önemli bir sorun haline gelmiştir.
Çevirmene/çeviriye duyulan ihtiyacın giderek arttığı, özellikle dünyada,
çevirmenlik mesleğini icra edebilmek için gereken beceri ve yetilere ilişkin
standartların devamlı yükseldiği ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle
çevirmenliğin dönüşüme uğramakta olduğu günümüzde, öğretim elemanı sorununa
çözüm bulmak gerekmektedir. Bu bağlamda, eğitmenlerin eğitimi ile
soruna kısmi/geçici bir çözüm getirilebilir. İkinci ve daha kalıcı çözüm ise
çeviri alanında uzman olan, çeviri yapabilme ve çeviri yapmayı bilimsel
yöntemlerle öğretebilme yetkinliğine sahip akademisyenlerin yetiştirilmesidir.
Bu çözümün uzun vadede gerçekleştirilebileceği açık olsa da temellerinin bu
günden atılması/güçlendirilmesi yararlı sonuçlar doğuracaktır.
Çeviri eğitimine ilişkin ikinci sorun ise çeviri bölümlerinde uygulanan
müfredatların çoğunun sürekli değişen iş dünyası/"gerçek” dünya ile yeterince
güçlü bağlar içermemesidir. Mezuniyet sonrası çeviri sektöründe çalışmaya
başlayan çevirmenler, mesleklerinin gerektirdiği belli yeti ve becerilere sahip
olmadıklarını "gerçek dünya”da fark etmekte ve eksiklerini iş yerlerinde
kapatmak durumunda kalmaktadırlar. Özellikle günümüzde zorunluluk haline gelmiş
olan çeviri teknolojilerinin yetkin kullanımı, büyük çaplı çeviri projelerinin
yönetimi ve iş akış planlarının tasarımı gibi konularda yeterli donanımı
olmayan çevirmenler mezun edilmektedir. Çeviri bölümlerinin,
günümüzdeki teknolojik gelişmelerin çevirmenlik mesleğine yansımalarını
yakından izlemesi ve buna göre müfredatlarını değiştirmesi/güncellemesi
gereklidir. Bu bağlamda, müfredatlara staj zorunluluğu getirilmesi,
çevirmen adaylarının mezuniyet sonrası karşılaşacakları sorunları önceden
görmeleri ve gerekli tedbirlerin alınması açısından yararlı olabilir.
61
Çeviri bölümlerinde eğitim gören
öğrencilerin, sadece yazılı ve sözlü çeviri yapmak üzere değil, çevirinin alt
uzmanlık alanlarını tanıyan, çeviri sürecinin bütün aşamalarını çeviri alanında
giderek yaygınlaşan kalite standartlarına uygun biçimde yürütebilecek, müşteri
ilişkileri, teklif verme, gizlilik, işletme yönetimi gibi konularda karar
verebilecek ve kendini "yaşam boyu” eğitmeye devam edebilecek donanıma sahip
uzmanlar olarak yetiştirilmesi zorunluluk haline gelmiştir. Bütün bu nitelikler
ile birlikte, hatta hepsinde önce, çeviri öğrencilerinin kendilerinin de
çevirinin eğitim gerektiren bir meslek, çevirmenlerin de diller ve
kültürlerarası iletişim uzmanları olduğu konusunda bilinçlendirilmeleri yararlı
olacaktır. Böylece, çeviri eğitimi sırasında kuramsal altyapı ile donanmış olan
bir çevirmen, kararlarını bilinçli şekilde verebilecek ve açıklayabilecek,
yaptığı çevirinin tüm sorumluluğunu üstlenebilecek ve uzmanlığının kapsamı ve
sınırlarına dair açık bir fikre sahip olabilecektir. Ancak,
çevirmenliğin bir uzmanlık, lisans diplomasının da bu uzmanlığın en geçerli
kanıtı olduğu düşüncesi, öncelikle ilgili bölümlerde ders veren öğretim
elemanlarınca içselleştirilmediği sürece, salt müfredat ve ders içeriği ile
ilgili düzenlemeler yapmanın sorunları çözmeye yeterli olmayacağı
düşünülmektedir. Kanımca, eğitmenlerin eğitimi çerçevesinde öncelikle ele alınması
gereken bu konu, bildirinin başında söz edilen dış sorun ile de yakından
ilgilidir.
3. Çeviri/Çevirmenliğe
Dair Toplumsal Algı
"Çevirilere yöneltilen
eleştiriler karşısında en çok onlar yıpranıyor. Sık çeviri yaparak hayatını
sürdürmeye çalışan, yaptıkları işin tam farkında olmayan, çeviriye ve
çevirmenliğe değer vermeyen bir ortamda düşük ücret ve düşük kaliteyle
çalışmayı ‘kader’ sayan geçici ya da güvensiz çevirmenler bunlar.
Görünmüyorlar, yoklar. Eleştiri alınca bir daha çeviri yapmıyorlar. Belki kitap
çevirmenliği tek başına geçimlerini sağlasa, üç ayda bir kitap çevirmeleri
gerekmese, kendilerini köle gibi görüp ‘yok’ saymak yerine çıkıp gururla
‘çevirmenim’ diyebilirler. Tam tersi bir örnek de kitap çevirisini para için
yapmadığını düşünen ve gerçekten de bu gelire ihtiyacı olmadığı halde çeviri
yapan çevirmenler. Onlar bu adanmışlıklarıyla çevirmen kimliğini aslında
yüceltir idealleştirirken çevirinin ‘meslek’ olarak görünmesini
‘zorlaştırıyorlar’” (Bulut 2006: 11).
Türkiye’de çeviri eğitimi veren bölümlerde günümüz gereksinimleri
doğrultusunda uzman çevirmen yetiştirmenin mümkün hale gelmesi için toptan bir
dönüşüm gerekmektedir. Çevirmenlik mesleğinin yasalarla korunma altına alınması
bu dönüşümün hukuki boyutunu, çeviri eğitimi veren bölümlerin amaçlarının
netleştirilmesi ve günümüz gereksinimlerine cevap verir hale getirilmesi ise
eğitim boyutunu teşkil etmektedir. Bunlarla birlikte, çevirmenlik mesleği ve
mütercim- tercümanlık/çeviribilim eğitimi konusundaki toplumsal algının da
dönüşüme uğraması gerekmektedir.
Kamuoyunda çevirmenlik, eğitim gerektiren bir meslek olarak hala
algılanmamakta, yabancı dil bilme ile eş tutulmaktadır. Bir çeviri işinin
yapılması için eğitimli, uzman çevirmen arayışından ziyade söz konusu dili iyi
bilen herhangi bir kişi aranmakta, çoğu zaman da bulunmaktadır. Hatta çeviri
işini yapanların bir bölümü de çevirinin "gerçek” bir meslek değil, bit tür
sanat/zanaat ya da gönüllü uğraş olduğunu içselleştirmiş durumdadır. Üniversite
sınavında mütercim- tercümanlık/çeviribilim bölümünü tercih eden öğrencilerin
bir bölümünde de benzer algı mevcuttur. Bu öğrenciler, çeviri bölümlerini uzman
çevirmen olarak yetişmekten ziyade yabancı dil öğrenmek ya da yabancı dillerini
geliştirmek üzere tercih etmektedirler. Bu durum, eğitim sürecinde hem öğrenci
hem de eğitmen için çeşitli zorluklar yaratmakta, eğitimden beklenen verimin
düşmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla, çevirmenlik mesleğinin yasal
bir tanıma kavuşturulması ve eğitim programlarının güncelleştirilmesi sürecine,
toplumun, özellikle üniversite sınavına hazırlanan
62
öğrencilerin bilinçlendirilmesi de eşlik etmelidir. Çevirmenliğin sadece
yabancı dil bilmekten ibaret olmadığı, Türkçenin de en üst düzeyde
kullanılmasını ve içine hukuk, edebiyat, tıp, medya, reklam, ekonomi metinleri
gibi birbirinden çok farklı alanlarda yazılı metinlerin çevirisi ile sözlü
çeviri türlerini alan oldukça geniş bir yelpazede araştırma, uygulama
becerileri ve teknikleri ile kuramsal altyapı gerektirdiği, örneğin tıp eğitimi
gibi "ciddi” bir eğitim olduğu, sadece bir "üniversite diploması” edinme
beklentisi ile tercih edilmemesi gerektiği gerçeğinin altı güçlü biçimde
çizilmelidir.
4. Sonuç
Yukarıda açıklanmaya çalışılan nedenler dolayısıyla, çevirmenliğin, "yasal
düzenlemesi, belli bir eğitimi, statüsü, kuralları (normları)” (Kılınç içinde
Bakırcıoğlu, 2007: 9) olan bir meslek olduğu yasalarda belirlenmeli, eğitimde
içselleştirilmeli ve toplumun ilgili kesimlerinde kabul edilmeli ve çevirmenlik
mesleğinin itibarının tesis edilmesine yönelik ciddi bir dönüşüm
başlatılmalıdır. Bu bağlamda sevindirici bir gelişme, ülkemizde çevirmenlik
mesleğine ilişkin bir mesleki yeterlilikler çalışmasının başlatılmış olmasıdır,
ancak bu girişimin yanında, çevirmenlik mesleğinin karşı karşıya olduğu
sorunlara daha kapsamlı çözümler getirebilmek için çevirmenler meslek odasının
kurulmasının son derece yararlı olacağı düşünülmektedir. Kanımca, ülkemizin
ihtiyaç duyduğu nitelikle çevirmenlerin yetiştirilebilmesi için yukarıda genel
hatları ile ele alınmaya çalışılan karmaşık ve birbirine doğrudan bağlı
sorunların eş zamanlı olarak çözülmesi gerekmektedir. Gerek çevirmenlik
mesleğinin mevcut koşulları gerekse eğitim ve toplumsal konulardaki sorunların
çözümü için atılacak ilk adımlardan biri, bildiride ele alınmaya çalışılan
sorunların çeviribilim çerçevesinde geliştirilen araştırma yöntemleri ile
bilimsel şekilde betimlenmesi ve çözüm stratejilerinin araştırma sonuçlarına
göre şekillendirilmesi olabilir. Mevcut ve gelecekteki sorunların tespit
edilmesi ve kalıcı biçimde çözülebilmesi için bilimsel çeviri araştırmalarının
devlet tarafından desteklenmesi ülkemizdeki çeviri alanına büyük katkılar
sağlayacaktır.
Kaynaklar
Bulut, Alev (2006) "Aşk Dört Harfli Bir Sözcüktür”, Varlık Dergisi,
Çevirinin Sınırları ve Çevirmenin Sorumlulukları, Haziran 2006, s. 11-12.
İnce, Ülker ve Işın Bengi-Öner (2009) Kızılcık
Karpuz Olur Mu Hiç? İlahi Çevirmen!, İstanbul: Diye.
Kılınç, Ahmet (2007) "Üniversite Seçiminde Öğrenci Yönelimlerini Etkileyen Faktörler”, Marmara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Teknoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
63
AB SÜRECİNDE SÖZLÜ VE YAZILI ÇEVİRİ STANDARTLARI
Ümit ÖZAYDIN*
Avrupa Birliği (AB) sürecinde memleketimizde çeşitli dillerde yetkin sözlü
ve yazılı çevirmen ihtiyacı artmaktadır. Bu artan ihtiyacı sağlıklı bir şekilde
karşılamak adına, sivil toplum kuruluşları (STK), üniversiteler, T.C. Hükümeti
ve ilgili AB birimleri eşgüdüm içerisinde çalışmalıdır.
Türkiye’de çeviri alanında standartlaşma henüz başlangıç aşamasındadır.
Çevirmenlerin ve çeviri işletmelerinin örgütlenmeleri, sayıları 10’u bulan
irili ufaklı dernekler halindedir ve bu dernekler birlikte hareket etme deneyime
sahip değildir.
Hem AB sürecinde hem de artan dış ticaret ilişkilerinde, sözlü ve yazılı
çevirmen talebini karşılamak için ciddi ve kapsamlı bir eğitim, oryantasyon,
sertifikasyon ve akreditasyon çalışması gerekmektedir. Çünkü mevcut çevirmen
sayıları ve dil kombinasyonları yetersizdir. Çevirmenlerin ağırlıklı bir kısmı
İngilizce – Türkçe dil çiftinde çalışmaktadır. Oysa İtalyanca, Fransızca, Rusça
ve Arapça başta olmak üzere pek çok dilde yetkin sözlü ve yazılı çevirmen
ihtiyacımız vardır.
Memleketimizdeki uluslar arası kurumlara akredite sözlü çevirmen sayısı,
AB’nin en küçük ülkelerinden Slovakya’nın dörtte biri oranındadır desek, bu
konuda mevcut üniversitelerin ve STK’ların çabalarının yetersizliğini gayet net
bir şekilde ortaya koymuş oluruz.
Ayrıca, hastanelerin, gümrük kapılarının, göçmen bürolarının, deprem ve
afetlerde arama kurtarma ekiplerinin ve emniyet teşkilatının görev alanına
giren onbinlerce durumda, profesyonel toplum çevirmenliği gerekmektedir. Toplum
çevirmenliği, AB’ye uyum çerçevesinde ön planda tutulması gereken konulardan
biridir. Onlarca dilde, yüzlerce profesyonele ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bu çalışmalarda belirli bir derneğin üyeliğini değil, nesnel kriterleri ve
yaygın kabul gören standartları esas almak uygun olacaktır.
AB’de çevirmen eğitimi, sertifikasyonu ve akreditasyonu için muhtelif
kurumlar vardır. Bu kurumlarla daha çok ilişki geliştirilmeli, akreditasyon ve
sertifikasyon tek bir kuruma emanet edilmemelidir. Ülkemizde özel sektör –
üniversite işbirliği modeliyle hem finansal açıdan sağlam ve rekabetçi, hem de
akademik açıdan güçlü ve ilkeli bir eğitim süreci başlatılmalıdır.
Avrupa Birliği Bakanlığı’nın önderliğinde yürütülen çalıştayların memleketimizin artan sözlü ve yazılı çevirmen ihtiyacına sağlıklı bir çözüm getireceği ümidiyle, teşekkür ederim.
* Dragoman Çeviri
64
AKADEMİK ÇEVİRİ ÖĞRETİMİ VE ÇEVİRİDE MESLEKLEŞME SORUNLARI1
Yrd. Doç. Dr. Betül
PARLAK*
Aşağıdaki yazı Çeviribilimden
Kesitler başlıklı kitapta yayımlanmak üzere 2009 yılında
hazırlandığından sayısal veriler adı geçen yıla aittir. Verilerin güncellenmesi
yeni bir yazı yazmayı gerektireceğinden ancak içerik büyük ölçüde aynı
kalacağından yeğlenmemiştir, sadece 19. dipnot eklenmiştir.
Çevirinin genelde basit bir dilsel aktarım olarak algılandığı ya da bir
sanat olarak değerlendirildiği dönemleri geride bıraktığımızı düşünüyorum. Bir
ürün, bir işlem, bir süreç olarak pek çok alanda karşımıza çıkan çeviri, bir
sektör ve bir akademik alan olarak da son yıllarda kendinden çok daha fazla söz
ettirmeye başladı.
Türkiye’de çeviri bir akademik alan olarak Boğaziçi Üniversitesi ve
Hacettepe Üniversitesi’nde programlarla tanınmaya başladı. Bu iki üniversiteyi
Yıldız Teknik Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi izledi.2 Şimdi neredeyse çeviri
bölümü3 olmayan üniversite yok ülkemizde.4
2009 Yükseköğretim
Programları ve Kontenjanları Kılavuzuna göre, 11 devlet üniversitesinde, 10 vakıf
üniversitesinde, ÖSS sonucuna göre öğrenci alan Kuzey Kıbrıs’ta bulunan iki
vakıf üniversitesinde ve aynı sınava göre öğrenci alan Azerbaycan Devlet
Dilleri Üniversitesi’nde mütercim tercümanlık bölümleri bulunuyor5. Bu bölümlerin hepsinin
kontenjanlarını doldurabileceğini varsayarsak toplam 24 üniversitenin ortalama
40 kişilik kontenjanları doldurması halinde bu yıl 960 öğrenci çeviribilim ya
da diğer adıyla mütercim-tercümanlık öğrencisi olacak… Lisans eğitimi
veren bu programlar dışında bazı meslek yüksek okullarının açtığı Uygulamalı İngilizce-Türkçe Çevirmenlik
programları var. Toplam yedi tane meslek yüksek okulu uygulamalı çevirmenlik
olarak adlandırılan bir programı İngilizce-Türkçe dil çiftinde
uygularken, İstanbul Aydın Üniversitesi bu dil çiftine Rusça-Türkçe ve İspanyolca-Türkçeyi de
eklemiş bu yıl (2009).6 Bu önlisans programları Sözel 1 puan türüyle öğrenci alıyor. Puan
kombinasyonlarındaki bu değişim, bölümlere öğrenci kabulü konusunda belli
oranda serbestleşme sağlamış durumda ama bu değişim öğrencilerin yabancı dil
bilgisi seviyelerini ölçme fırsatı vermediği için sorunlu. Uygulamalı
Çevirmenlik Programları bir yıllık zorunlu hazırlık sınıfı uyguluyorlar. Bu
hazırlık sınıfının çevirmenlik için gereken dil edincini kazandırıp
kazandıramayacağını da ayrıca tartışmak gerekiyor. Bu meslek yüksek okullarının
2009 öğretim yılında almayı hedeflediği öğrenci sayısı (burslu ve ikinci
öğretim dahil) 1095 kişi… Bu yıl bütün kontenjanlar dolarsa, yaklaşık 2055 genç
insan çevirmen olmak için lisans ve önlisans düzeyinde akademik öğretim
programlarına başlayacak. Çeviri sektörünün bu gençleri istihdam edebilecek
durumda olup olmadığı ve sektörün kendine özgü sorunları ileriki sayfalarda
tartışılacaktır.7 Yeni açılan pek çok programın özellikle de meslek yüksek okullarında
açılanların piyasa gereksinimlerini karşılamaktan çok, ÖSS yorgunu "mutsuz”
çocuklarımızın ve ailelerinin ruhsal gereksinimlerini karşıladıklarını
düşünmüyor değilim doğrusu.
1Bu yazı Turgay Kurultay’a armağan olarak hazırlanan Çeviribilimden
Kesitler başlıklı kitapta yayımlanmıştır. Sakine Eruz-Filiz Şan
(Yay.Haz.), Çeviribilimden Kesitler, İstanbul Multilingual
Yayınevi,2011. ss.82-93.
*İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü
İngilizce Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı Başkan Yrd.
2Bu konuda kapsamlı bilgi için Bkz. Sakine
Eruz, Çeviriden Çeviribilime, İstanbul: Multilingual, 2003, s.96.
Bkz. Turgay Kurultay, "Türkiye’de ve İstanbul Üniversitesi’nde Çeviri
Eğitiminin Gelişimi ve Güncel Hedefler”, Nilüfer Tapan Armağan Kitabı Gençliğin
İzdüşümü içinde, ss. 355-378.
3Çeviri bölümü adlandırmasını geneli
tanımlamak için yapıyorum. Akademik çeviri eğitiminin üniversitelerdeki adı ya
Çeviribilim ya da Mütercim-Tercümanlık.
4Dil alanından sınava giren öğrencilere üç
seçenek sunuluyor: Öğretmenlik ve çevirmenlik ve eskiden bu iki alan için de
yeterli olan filoloji alanı... Aslında alanların bu kadar çeşitlendirilmesinde
ve genç üniversitelerde bu alanlarda eğitim verebilecek bölümlerin ve anabilim
dallarının açılması kuşkusuz alan ayrışması gereksimi ile açıklanabilir bir
durum da olsa, ülkemizdeki eğitim politikalarıyla ilişkisini de gözden
yitirmemek gerekiyor. Bunlar kuşkusuz büyük ölçekli sorunlar ve pek çok genç
üniversitenin henüz öğretim kadrosunu, eğitim programını, kütüphanesini ve
eğitim amaçlarını hazırlamadan öğrenci kabul etmesine neden oluyor.
52009 Yükseköğretim
Programları ve Kontenjanları Kılavuzu, Ankara: ÖSYM, 2009.
6Konuyla ilgili 2006 yılına ait daha detaylı veriler için bkz. Kurultay,
dipnot 1’de a.g.y.
7Çeviri sektörü aslında çok geniş bir alanı
tanımlıyor gibi gözüküyor ama son yıllarda özellikle mütercim- tercümanlık
bölümü mezunu arayanlar çeviri büroları ve bazı devlet kurumları.
65
Çeviri alanında piyasa gereksiniminden
fazla mezun olsa da, akademik çeviri eğitimi programlarından mezun gençlerin
sadece çeviri sektöründe değil, dil ve çeviri edinçlerini etkin bir biçimde
kullanabilecekleri başka pek çok alanda iş bulma şansları olduğunu biliyoruz8. Ancak, bu noktada yeni
açılan çeviri öğretim programlarının öğrencilerin çeviri edinçlerini ne ölçüde
geliştirebildikleri de ayrı bir tartışma konusu…
Vakıf üniversitelerinin çeviri öğretim programlarına ilgisi bu akademik
alanın aynı zamanda eğitim sektöründe önemli bir "pazar” olduğunu da
gösteriyor. Çeviri eğitiminin öğrencilerin ve velilerinin ilgi gösterdikleri ve
talep ettikleri bir programa dönüştüğünü gözlemliyoruz. Bu özel öğretim
kurumlarındaki programların çeviri sektörünün ihtiyaçlarını karşılayıp
karşılayamayacağı tartışılır. Lisans ve önlisans düzeyinde eğitim veren bu
kurumların pek çoğunda çeviribilim alanında yetişmiş yeterli akademik personel
yok. Akademik çeviri eğitimi bu kurumların çalışanlarının "çeviri” anlayışı ve
kavrayışıyla yapılıyor olsa gerek. Yine de, bu kurumların program sorumluları
müfredat hazırlarken daha önce açılmış bölümlerin müfredatlarını model alma
şansına sahip... Müfredatlar konusunda Boğaziçi, İstanbul, Okan, Haliç, Yıldız
ve Hacettepe Üniversiteleri’nin öğretim üyeleri çeşitli platformlarda bir araya
geldiklerinde fikir alışverişinde bulunup, sorunları ve ortak hedefleri dile
getirmeye çalışmaktadırlar.
Kuşkusuz bu aşamada, çeviri bölümlerinin müfredatları nasıl oluşur, ideal
ve standartlaştırılabilecek bir çeviri eğitimi müfredatı var mıdır gibi sorular
akla geliyor. Bu sorulara yanıt verebilmek için bütün müfredatları incelemek,
uygulamasını görmek ve müfredatın temel çerçevesini ve takip ettiği literatürü,
kuramsal yaklaşımları kavramak gerekir.
Bu aşamada ancak, İstanbul Üniversitesi, Çeviribilim Bölümü müfredatı
konusunda bilgi sunmam ve çeviride meslekleşme sorunları açısından kendi
müfredatımız ve yaklaşımımızı değerlendirmem mümkün. Müfredatımız işlevselci
yaklaşımları ve "skopos” kuramını benimseyen bir çerçeve içinde şekilleniyor.
Müfredat güncellenirken kuram ve uygulama açısından uluslararası gelişmeler ve
literatür takip ediliyor. Bu arada, müfredatın Türkiye gerçekleri ve
gereksinimlerine uygun olmasına dikkat ediliyor. Bölümümüzün kuruluş aşamasında
uluslararası gelişmeleri takip konusundaki tavrı için Turgay Kurultay’ın
söylediklerini anımsamakta yarar var:
Kuruluş aşamasında
Batı’daki modellerden yararlandığımızı, yapılan çalışmanın altyapısını ve
saydamlığını vurgulamak için özellikle dile getirmek gerek. Ama bu yararlanma,
tamamen bizim irademizle ve aktif bir alımlamayla gerçekleşti. Ortaya çıkan
program özgündü, hem ülke ihtiyaçlarını hem de kurumsal koşullarımızı – o günün
koşullarında değerlendirebildiğimiz ölçüde – programın kurucu unsuru haline
getirdik; geliştirdiğimiz bu özgün program, o dönemde Batı’da bilimsel
çevrelerde tartışılan, ama bölümlerin programlarına yansımamış bazı fikirleri
de yapıya entegre ediyordu. Programın geliştirilmesi çalışmalarının önemli bir
ayağı, 1992 Şubatında Goethe Enstitüsü’nün davetiyle gelen Germersheim
Bölümü’nde1 öğretim üyelerinden çeviribilimci Hans G. Hönig’in katıldığı bir toplantı
oldu. Bu toplantıda temel yaklaşımlar tartışıldı; sonraki süreçte de
Germersheim Bölümü’yle, özellikle de H. G. Hönig’le yoğun ve yakın bir ilişki
kurularak uluslararası bir zeminde düşüncelerimizi ve koşullarımızı tartışarak
yol aldık.9
8Konuyla ilgili detaylı bilgi için bkz. "Çeviri eğitiminde Staj” başlıklı
poster sunumu. Hazırlayanlar: Betül Parlak- Hüseyin Yurttaş, Uluslararası
Çeviri Kolokyumu, 21-23 Ekim 2009.
9Dipnot 1’de a.g.y. s.371.
66
Bu noktada, kendi müfredatımızdan söz
etmeden önce, genelde müfredatları kısıtlayan büyük ölçekli sorunlardan söz
etmekte yarar var: Öğrenci profili, ülkemizdeki eğitim-öğretim ve
sınav politikaları, çeşitli üniversitelerdeki çeviri bölümleri ve özellikle de
anabilim dallarına kabullerde dil puanı farklılıkları, teknik olanaklardaki
kısıtlamalar, ulusal ve uluslararası işbirliklerinin yeterli düzeyde olmaması
gibi… Bir başka büyük ölçekli sorun da, yeni açılan çeviri bölümlerinde
akademik kadronun birbirlerinden farklı çalışma ve uzmanlık alanlarından gelen
akademisyenlerden oluşması. Ülkemizde çeviribilim alanında doktora yapmış ya da
lisansüstü çalışmalarında çeviriyi konu almış akademisyen sayısı, mevcut çeviri
öğretim programlarıyla karşılaştırıldığında oldukça az. Farklı uzmanlık
alanlarından gelen akademisyenlerin sunduğu çeşitlilik bir yandan bir zenginlik
yaratırken, öte yandan ulusal ölçekte çeviri eğitiminin ana hedeflerinde fikir
birliğine varmayı zorlaştırabilir10.
Yukarıda bazılarını sıraladığımız nedenlerle, akademik çeviri eğitiminde
müfredatların hem aynı bölümün farklı anabilim dallarında, hem de farklı
üniversitelerdeki bölümlerde standartlaşması ve aynı öğretim hedeflerine
ulaştırılması zordur, böyle bir standartlaşmanın gerekli olup olmadığı da
ayrıca tartışılabilir. Aslında, standartlaşma müfredatta sağlansa bile
öğrencilerin birbirinden farklı motivasyonları, bilgi, beceri düzeyleri ve
artalan bilgileri sonuçların asgari düzeyde türdeş olmasını engelliyor11. Bu durumun aslında,
her akademik alanda karşılaşılan bir sorun olduğunu da unutmamak gerekir. Bu
farklılık nedeniyle bölümümüzde birincil hedefin öğrencinin kendi bilgi ve
becerilerini, kendi istekleri doğrultusunda12 geliştirmesini sağlayacak bir program
sunmak olduğunu söyleyebiliriz. Bölümümüzün akademik hedefi öğrencinin pek çok
alanda giriş düzeyinde de olsa, çevirinin gerektirdiği bilgiyi alması, kendi
beceri ve bilgi düzeyinin farkına varıp, sürekli ilerletmesi, çeviri sürecinde
bilgi teknolojilerinden yararlanması, hem küresel hem yerel ölçekte çeviri
gerçekliğini tanımasıdır. Öğretim politikamız ve müfredatımızla ilgili çeşitli
ayrıntılar ve kısıtlamalar şöyle özetlenebilir:
1- Programımız ilk iki yıl öğrenci merkezlidir. İlk iki yıl (dört yarıyıl
boyunca) öğrencinin dil ve çeviri becerilerini geliştirebileceği derslerin yanı
sıra, kültür ve araştırma becerilerini geliştirebileceği dersler sunulur. Bu
derslerin seçmeli ve zorunlu dağılımda öğrencinin sağlayacağı maksimum fayda
göz önüne alınır. Bölümün ortak dersleri dışındaki (üç anabilim dalının ortak
aldığı Çeviri Amaçlı Metin Çözümlemesi, Çeviribilime Giriş, Kültür ve Düşünce
Dünyası vb.)13 derslerde öğrencilerden sunum ve araştırma ödevleri istenir. Bu ödevlerle
öğrencilerin araştırma, çeviri ve araştırma sonuçlarını sunma becerilerini
geliştirmeleri hedeflenir.
2- Son iki yılda çeviride uzmanlaşma hedeflenir. Öğrenciler yazılı çeviride
iki uzmanlık alanından birini seçmeye yönlendirilir: İktisat Çevirisi ve Hukuk
Çevirisi. Bu ayrım dışında seçmeli yazınsal çeviri ve çeviri eleştirisi
dersleri de bulunmaktadır. Bazıları bir sonraki dönem de devam etse, genelde
yarım dönemlik zorunlu Özel Alan Çevirileri dersiyle (sosyal bilimler
metinleri, AB metinleri, tıp metinleri, otomotiv metinleri, altyazı ve dublaj
çevirisi) öğrencilerin mümkün olduğunca fazla metin ve çeviri türüyle
tanışmaları, bu tür metinlerin çevirisiyle ilgili genel bir farkındalık
kazanmaları hedeflenir.14 Ağırlıklı olarak çeviri çalışmalarının yapıldığı bu dersler ilk iki yılın
derslerinden farklı olarak özel alan bilgisi ve uzmanlık bilgisi kazandırma ve
bu bilgileri çeviri uygulamasına yansıtma hedeflerini taşımaktadır.
10 Bu arada müfredat konusundaki önemli bir güncellemenin Bologna süreci için
yapılması gerektiğini de anımsatmak da yarar var. Gerçekçi hedeflerin
gereksinimler doğrultusunda saptanıp Bologna sürecine uyarlanması akademik
çeviri eğitiminin en güncel konularından biri aslında. Bu konuda bölümümüzde
Turgay Kurultay ve Asuman Karakaya çalışıyor.
11 Öğrencilerin standart müfredat dışında da ilgi ve becerilerini
destekleyecek ve geliştirecek bir programdan yararlanması ve müfredatların bu
açıdan bir çeşitlilik sunması çok önemli. İ.Ü. Çeviribilim Bölümünde, seçmeli
derslerle ve projelerle bunu yapmaya çalışıyoruz.
12Seçmeli derslerle çeviri türlerini ve uzmanlık alanlarını çeşitlendirirken
öğrencilerin taleplerinin de akademik kadro ve imkanların el verdiği ölçüde
dikkate alındığını belirtmekte yarar var.
13Kuşkusuz ortak derslerde de bu tür sunum
ödevleri istenebilir. Ancak, öğrenci sayısının çokluğu ve akademik takvimin
kısalığı nedeniyle çok az öğrenciye sunum sırası gelebilir. Bu uygulama ortak
amfi derslerinden ders sorumlusu öğretim üyesinin kararına bağlıdır.
14Bu genel çerçeve bölümümüzün üç anabilim dalında çeşitli değişkelerle
uygulanmaktadır.
67
3- Bölümümüzün sözlü çeviri dersleriyle
ilgili anlayışı diğer çeviri bölümlerinden farklıdır. İlk iki yıl öğrencilerin
ilgi ve yetenekleri konusunda herhangi bir ayrım yapılmadan sözlü çeviri
türlerini tanımalarına, meslek etiğini öğrenmelerine, sözlü çeviride
kendilerine gerekecek becerileri geliştirmelerine yönelik bir program içeriği
sunulur. Son iki yılda ise öğrencilerimizin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda
yine sözlü çeviri türlerini tanımalarına, bilgi ve beceri düzeylerini artırmaya
yönelik daha detaylı modüler bir müfredat izlenir, burada belli bir seçme
sınavından çok danışman yönlendirmesinden söz edilebilir.
4- Bölümümüzün ortak çerçeve programı üç anabilim dalımızın ortak aldığı
amfi dersleriyle pekiştirilir. Böylece öğrenciler hem diğer anabilim dallarının
bakış açısı ve temel yönelimlerini öğrenme fırsatı bulurlar, hem birbirleriyle
kaynaşma olanağı yakalamış olurlar, hem de bölüm hocalarını daha yakından
tanıma fırsatı bulurlar.15
5- Birinci sınıftan itibaren öğrencilerimiz, ikinci yabancı dil derslerini
zorunlu olarak alarak, bilgi ve becerilerini bir başka dilde de kullanma
fırsatıyla karşılaşılırlar.
Daha önce de belirttiğimiz gibi müfredatımızın genel çerçevesini belirleyen
çeşitli kısıtlamalar da var. Bu kısıtlamaları şöyle sıralayabiliriz:
-Fakültemizdeki derslik sıkıntısı nedeniyle ders programlarımızı minimum saat
olan 16 kredide tutma zorunluluğu,
-Derslik sıkıntısının
seminer ve atölye türü derslerin uygulanmasına yansıması,
-Ek dil yelpazemizin
öğretim elemanı eksikliği nedeniyle iki dil ile kısıtlanmış olması,16
-Ek dil derslerinin
öğrencinin dil edinci düzeyine göre verilememesi,
-Uzmanlık derslerinde alan uzmanlarının ders görevlendirmelerinde çıkan
sorunlar ya da uzman öğretim elemanı bulma konusundaki zorluklar,
-Anabilim dallarındaki öğrencilerin birbirlerinden farklı öğrenim
geçmişleri, beklentileri ve çalışma alışkanlıkları,
-Belli bir seçmeli ders açmak için en az 10 öğrenci sınırlaması nedeniyle modüler yapımızı istediğimiz oranda zenginleştirememek.
15Pek çok fakülte ve bölümde pratikte gerçekleştiremeyen ortak çerçeve programı, bölümümüzde tüm anabilim dallarının öğrencileri zorunlu olarak aldığından, anabilim dalı düzeyinde standartlaşma yönünde önemli derecede yol almış bölümlerden biri olduğumuzu vurgulamak gerekir.
16(İngilizce Mütercim Tercümanlık için Almanca, Fransızca ve Almanca Mütercim
Tercümanlık için İngilizce). Birkaç yıl öncesine kadar Fakültemizin İspanyol
Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğrencilerimize ikinci yabancı dil olarak
İspanyolca derslerini sunuyorlardı. Ancak, kendi öğrencilerinin fazlalığı ve
programlarının yoğunluğu nedeniyle artık bu dersi öğrencilerimiz alamıyor. "Ek
Dil” modülü kapsamında alınan bu dersler ikinci bir yabancı dilde çeviri
edincini hedeflemekle birlikte, uygulamadaki kısıtlamalardan dolayı istenen
düzeyde sonuç alınamıyor.
68
Yukarıda küçük değinmelerle genel
yapısını, küçük sorunlarını ve kısıtlamalarını aktarmaya çalıştığım
müfredatımız, akademik kadromuzun alan ile ilgili yoğun çalışmaları sayesinde
sürekli yenilenmekte ve tartışılmaktadır. 90’lı yılların ortalarından bugüne
Turgay Kurultay, Ayşe Nihal Akbulut, Sakine Eruz, Mine Yazıcı, Alev Bulut,
Necdet Neydim ve Emel Ergun gibi akademisyenler, akademik çeviri eğitimini çok
çeşitli boyutları ve farklı yönleriyle ele alan çalışmalarıyla müfredatın genel
çerçevesinin belirlenmesi ve uygulanmasında yönlendirici ve yapıcı katkılarıyla
önemli görevler üstlendiler. Bu konudaki çabalarını sadece akademik alanla
sınırlamayıp çevirmenlik ve piyasa, çeviri alanında meslekleşme sorunlarına
yönlendirdiler. Buraya kadar nasıl bir yol izlediğimizi, neleri tartıştığımızı
kaynakçada yer alan çalışmalardan izlemek mümkün. Ben bu çalışmalardan biri
olan Forum: Türkiye’de Çeviri Eğitimi17 başlıklı kitabı burada anmak istiyorum. Bu
kitap beş üst başlık içeriyordu: Akademik Çeviri Eğitiminin Hedefleri ve
Temelleri, Çeviri Eğitiminin Alt Alanları, Çeviri Dersinde Yöntem, Çeviri
Eğitimi ve Mesleki Uygulama, Çeviri Bölümlerinin Programları ve Özellikleri.
Bölümümüz kurulduğundan bu yana bu üst başlıklar üzerine düşünen ve sürekli
müfredatı yenilemeye çalışan akademik kadrosuyla yeni açılımlar ve yöntemler
aradı, buldu, uyguladı ve halen uygulamaya çalışıyor.
Turgay Kurultay’ın adı geçen kitapta yer alan "Neler Olmazsa Çeviri Eğitimi
Olmaz?” başlıklı yazısında söylediği gibi "Çeviri pratiği bizim için
düzeltilecek bir şey olmaktan önce çeviri gerçekliğinin izleneceği alan olmalı.
Bu anlamda çeviri eğitim bölümleri çeviri pratiğinden öğrenmek durumunda olan
bölümlerdir” yaklaşımından hareket ettik. Çeviri pratiğinden, çeviri
piyasasından, diğer çevirmenlerden yeni şeyler öğrenmeye çalıştık sürekli. Bu
öğrenme sürecinde en büyük sorunun meslekleşme aşamasında karşımıza çıktığının
farkına vardık. Çeviri piyasasına hiçbir şekilde kuralcı bir yaklaşımla
bakmadığımızdan, çeviri yapmak için akademik çeviri eğitimi alma gerekliliği
olduğunu iddia etmedik.18 Diplomalı pek çok "uzman” olmayan çevirmen ortaya çıkabileceği gibi,
diplomasız pek çok yetenekli "alaylı” çevirmenle de karşılaşılabileceği
gerçeğinden hareket ettik. "Alaylı çevirmenlerin” görüşlerinden ve
uzmanlıklarından yararlanmaya, piyasanın sorunlarıyla ilgili olarak onlarla
fikir alışverişinde bulunmaya ve işbirliği yapmaya çalıştık. Son yıllarda çeviri
alanında meslekleşme konusunda yapılan tüm girişimleri kurumsal olarak
destekledik. Çeviri Derneği, Çeviri İşletmeleri Derneği, Kitap Çevirmenleri
Meslek Birliği19 iletişim ve işbirliği içinde olduğumuz kurumlar arasında yer aldı. Alt Yazı
ve Dublaj Çevirmenleri Meslek Birliği girişimini destekledik. Birleşik
Konferans Tercümanları Derneği’nden düzenlediğimiz toplantılarda görüş ve
önerileriyle destek aldık. Adı geçen kurumlar da öğrencilerimizi desteklediler,
çoğu mesleki deneyim olanağı sundu.
İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’nün penceresinden bakarsak,
akademik çeviri eğitimi ve meslekleşme yolunda belli bir standartlaşma
hedefiyle kurulmuş kurumların işbirliği ve dayanışmasının çeşitli kazanımlar
elde edilmesini sağladığını söyleyebiliriz. Bu işbirliği sürecinde, tarafların
birlikte gelişip serpilmeye çalıştığını, birbirlerinden güç aldığını ve
birbirini destekleyerek "çeviride meslekleşme” sorununa çözüm aradığını
gözlemledik. Bütün bunlar, her ne kadar betimleyici bir tutum içinde hareket
ettiğimizi iddia ediyor olsak da, belli ölçüde değer eksenli davranışlardı.
Bunlar eğitim hedeflerimizin piyasa gerçekliğine uyum sağlaması için yapılan ve
bu gerçekliği olumlu yönde dönüştürmeye çalışan eylemlerdi. Bu eylemlerde
müdahaleci değil, katılımcı olmaya çalıştık. Dolayısıyla piyasaya müdahale
etmemek ama onu izlemek, sorunların betimlenmesi, saptanması, eleştirel
bakışlarla stratejik hedefler konması ve olası çözüm önerileri için piyasanın
çeşitli
17 Bu kitap 12-14 Temmuz 1996 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi
Çeviri Bölümü tarafından düzenlenen "Türkiye’de Çeviri Bölümlerinde Eğitim
Koşulları ve Gelişim Olanakları” konulu toplantının bildirilerinden
oluşmaktadır. Bu kaynağı kullanmamım nedeni İstanbul Üniversitesi Çeviribilim
Bölümünün konuyla ilgili tartışmalarda işbirliği, ortak çalışmalar ve fikir
alışverişlerine verdiği önemi vurgulamaktadır.
18 Belki varoluş amacımıza
ters bir yaklaşım ama böylesi bir gerçekliği de dile getirmek görevlerimiz
arasında yer
alıyor.
19 Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği 2010
yılında yapılan Tüzük değişikliğiyle Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca
korunan çeviri işlerini de içermek üzere, özellikle de alt yazı ve dublaj
çevirisinden doğan fikri hakları da takip edebilecek şekilde yeniden
örgütlenmiş ve ismini Çevirmenler Meslek Birliği olarak değiştirmiştir.
69
aktörleriyle işbirliği yapılması (özellikle düzenlediğimiz ulusal bilimsel
toplantılarla, kolokyumlarla) temel hedeflerimiz arasında yer aldı.
Bu süreçte
meslekleşmenin önündeki temel sorunların şunlar olduğunu saptadık:
1- Çevirmenliği yasal bir hak çerçevesinde tanımlayan konuyla doğrudan
ilgili yegâne yasal düzenlemenin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK)
olduğunu,
2- Bu Kanun uyarınca da fikri hakkın
yaratıcılık ve özgünlük gerektiren "eserler” söz konusu olduğunda bu yasa
çerçevesinde korunabildiğini,
3- Yine bir zihinsel emeğin ürünü olan haber çevirisi ya da teknik çeviri
söz konusu olduğunda fikri hak çerçevesinde hareket edemediğimizi,
4- Bu nedenle de, farklı çeviri
alanlarında meslekleşme konusunda standartlaşmanın birbirinden değişik sorunlar
ortaya koyduğunu ve çözümler beklediğini,
5- Dolayısıyla meslekleşmenin önündeki en
büyük engelin çevirmenlikle ilgili bütünü kapsayıcı yasal düzenlemeler
olmamasından kaynaklandığını,
6- Turgay Kurultay’ın sıklıkla vurguladığı
gibi telif hakkına konu işlerin meslekleşmeye direnen alanlar yarattığını,
tanımı gereği standartlaştırılamadığını ve bu nedenle de "çeviri” alanında
nitelikli ürün ve emeğin karşılığını alma konusunda sürekli sorunlar
yaşandığını söyleyebiliriz.
Çeviri ve çevirmenlik alanlarında standartlaşmayı sağlayacak yasal
düzenlemeler yapılabilmesi için kuşkusuz dil bilen herkesin çeviri
yapabileceğine dair yaygın kabul ve anlayışın değişmesi gerekir. Bu anlayışın
değişmesi demek, sadece akademik çeviri eğitimi almış olanlar çeviri yapsın
anlamına gelmez kuşkusuz. Her çeviri türü ve alanının kendine özgü bir
sertifikalandırma ve akreditasyon sürecinden geçmesi piyasanın sıklıkla dile getirdiği
"niteliksiz çeviri” ve "iş ahlakı olmayan” çevirmen sorununu çözmeye katkıda
bulunabilir. Tabii burada en önemli sorun bu tür bir belgelendirme sürecinin
kimin tarafından, nasıl yapılacağı noktasında düğümlenmektedir. Üniversite,
betimleyici, çözümleyici ve nesnel konumunu koruyarak bu süreçte yardım isteyen
tüm taraflara elinden gelen desteği verebilir. Burada en kilit nokta, piyasanın
aktörlerinin kendi gereksinimleri, sorunları, yeterlilik ölçütleri ve kalite
anlayışları çerçevesinde bu tür bir akreditasyon sürecine girmek üzere bir
araya gelmesini sağlamaktır. Bu tür bir birliktelik mümkün müdür?
Dilimizde "piyasa” sevimsiz bir sözcüktür. Kendi kuralları ve iç dinamikleriyle işleyen, çoğu kez nitelik sorununu, nicelik sorununun arkasında bırakan, ucuz ya da bedava işgücü peşinde koşan yeterli denetimin olmadığı bir alanı anlatır. Ülkemizde çeviri piyasasının bugünkü durumuna kısaca bakacak olursak, akreditasyon süreci için piyasa aktörlerinin bir araya gelme ihtimalinin yüksek olup olmadığını tartışma şansını elde edebiliriz. Her biri kendine özgü sorunlara sahip çeşitli çeviri alanları olduğunu anımsamamız gerekiyor: Yeminli tercümanlık (noter onaylı çeviriler), çeviri büroları, sözlü çeviri alanı ve türleri, patent çevirisi ve teknik çeviri alanı, kitap çevirisi, alt yazı ve dublaj çevirisi. Bu alanlardaki sorunları dile getirmek için kurumsallaşma önemli bir etkendir. Bu yazının sınırları çeviri alanları ve türleri açısından var olan bütün kurumsallaşma çabalarını ve sorunlarını dile getirmeye yetmeyecektir kuşkusuz. Noter çevirisi ve toplum çevirmenliği çok önemli ve kendilerine özgü sorunları olan çeviri alanlarıdır. Bu iki alandaki sorunlarla ilgili Sakine Eruz, Alev Bulut, Turgay Kurultay, Aymil Doğan, Şebnem Bahadır, Ebru Diriker, Şehnaz Tahir, Dilek Dizdar, Rana Kahraman ve Eylem Alp’in çalışmalarına bakılabilir. Meslekleşme ve mesleki temsil açısından kurumsallaşma, alana standart getirme ve işbirliği yapma çabaları açısından burada çeviri bürolarının ve yayıncılık sektörünün örgütlenme girişimlerine değinilecektir. Çeviri bürosu açısından durumu değerlendirirsek şu gözlemleri yapabiliriz:
1- Türkiye’de herkes çeviri bürosu
açabilir. Ülkemizde bu alandaki yaygın uygulama limited şirket biçiminde çeviri
bürosu açmaktır. Şirketleşmiş çeviri faaliyetlerine, çeviriyle ilgili
yayıncılık ve reklamcılık gibi başka iş alanlarını eklemek de mümkündür. Bunun
yanı sıra bazı çeviri bürolarının ticari faaliyetleri arasında çeviriyle hiç
ilgisi olmayan inşaat ve fidancılık gibi alanlara da rastladığımızı söylemek de
yarar var. Böylesine genişletilmiş bir faaliyet alanıyla iş görülmesinin,
sadece çeviri işiyle para kazanıp vergi ödemeyi göze alanlar açısından haksız
rekabet yaratan ve kurumsallaşmayı engelleyen bir durum ortaya çıkardığını
söylememiz gerekir. Çeviri bürosu ve çeviri bürolarına yaptırılan işler
açısından duruma bakarsak, çeviri bürosu açabilme, faaliyet alanını tanımlama
ve vergilendirme ile ilgili standart bir yasal düzenlemenin olmayışının, bu tür
bürolara yaptırılan işlerin kalitesi ve teslim süreleriyle ilgili standartların
saptanabilmesinde de sorun yarattığını söyleyebiliriz. Bu tür bürolar, kadrolu
ya da serbest olarak çalışan çevirmenlerin kalitesi konusunda müşterilerine
garanti verebilecek duruma gelebilmek için öncelikle kendi durumlarının
güvenilirliği ve kalitesi konusunda akredite olmak zorundadır. Bu konuda piyasa
aktörlerinin iyi niyetli çabalarla yaptığı girişimler çoğu kez yine kendi
meslektaşları tarafından sekteye uğratılmaktadır. Aynı alanda pek çok farklı
örgütlenmeyle karşılaşmamız mümkündür: Çeviri İşletmeleri Derneği20 ve Tüm Çeviri
İşletmeleri Derneği21 aynı amaçlarla kurulmuş ve aynı alanda faaliyet gösteren kuruluşlardır. Bu
tür çoğul oluşumlar piyasa aktörlerinin sorunlara çözüm bulmak için bir araya
gelmek yerine, enerjileri bölmeyi seçtiklerini göstermektedir.
2- Bizleri kitap çevirisi alanındaki sorunlar açısından ilgilendiren
yayıncılık sektörü ise pek çok sorunla boğuşmakta ve çeşitli platformlarda bu
sorunlarını dile getirmeye çalışmaktadır. Alanda iki ayrı meslek birliği ve iki
ayrı dernek bulunmaktadır: Yayıncılar Meslek Birliği ve Basın Yayın Meslek
Birliği, 2009 Aralık itibarıyla ilkinin 87 üyesi, ikincisinin ise 99 üyesi
bulunmaktadır. Her ikisi de 2006 yılında kurulmuştur. Meslek birliği ve dernek
hepimizin bildiği gibi iki ayrı örgütleme biçimidir. Kurumsal kimlik, temsil,
yasal statü ve faaliyet alanları açısından bu örgütlenme biçimlerinin
kendilerine özgü avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Bu nedenle olsa gerek
yayıncılık alanında faaliyet gösteren iki tane de dernek kurulmuştur ve bu
dernekler meslekleşme çabalarına faaliyetleriyle katkıda bulunmaktadırlar:
Türkiye Yayıncılar Birliği Derneği22 ve Basın Yayın Birliği Derneği, ilki 1985
yılında kurulmuştur, 300 üyesi bulunmaktadır, ikincisi 1991 yılında
kurulmuştur, 112 üyesi bulunmaktadır. Üye sayıları 2009 Aralık ayı itibarıyla
verilmiştir. Ülkemizdeki yayınevi sayısı konusunda net bir bilgiye kolayca
varılabileceğini söyleyemeyiz. İnternet çeşitli verilere ulaşmak için yararlı
bir kaynak olabilir ama net bir rakam söylememize izin vermez. İnternet
üzerinden kitap satışı yapan çeşitli sitelerden veri toplanabilir. Bu
sitelerden birinden elde ettiğim verilere göre, 2009 içinde kitaplarının bu
biçimde pazarlanmasını uygun gören 1300’den fazla yayınevi olduğunu öğrendim23. Veri topladığım
internet sitesinde yer alan yayınevlerinden bazılarının yayımladıkları kitap
yok, bazıları sadece bir yazarın bir ya da birkaç kitabını yayımlamışlar.
Bazıları ise 2 ya da 3 kitaptan fazla yayın yapmamışlar. Çeviri Bürosu
örneğindeki uygulama sanırım yayınevi açma konusunda da geçerli. Bu
yayınevlerinden kaç tanesinin çeviri kitap yayımladığı ya da sözde çeviriler
bastığı ile ilgili kesin bir rakam vermek için çok detaylı incelemeler yapmak
gerekiyor. Türkiye Yayıncılar Birliği Derneği’nden Akın Dirik ile yaptığımız
telefon görüşmesinde, 2008 yılı içinde ISBN alan yayıncı sayısının 1677
olduğunu öğrendim. 24 Aslında bu konuda en detaylı ve doğru bilgi T.C. Turizm ve Kültür Bakanlığı,
Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nden alınabilir. Şimdilik net verilere
dayanarak bir varsayımda bulunmak mümkün olmasa bile, 2009 Frankfurt
Uluslararası Kitap Fuarında katılımcı İTO tarafından dağıtılan Türkiye'de
Yayın Hayatı25 isimli kitapçıkta 1 Haziran 2008-30 Haziran 2009 tarihleri
arasında ISBN’ye kayıtlı yayıncı sayısının 7715 olarak gösterildiğini
belirtelim. Bu yayıncılar arasında çeşitli yayınlar yapan kamu kurum ve
kuruluşları, özel eğitim kurumları, belediyeler, dernekler vb. çeşitli sivil
toplum kuruluşlarının da olduğunu hatırlarsak, bu kurumları çıkarttığımızda
4779 yayınevi ile karşılaşılıyor. ISBN numarası
20www.cid.org.tr
21http://www.tcid.org.tr/
22http://www.turkyaybir.org.tr/index.asp?sayfa=birlikbilgileri&dil=tr [Erişim:08.12.2009]
23http://www.kitapturk.com/publishers.php?lk=Y [Erişim:
06.07.09].
2408 Aralık 2009.
25Türkiye'de Yayın Hayatı / İTO, Yayın No: 2009-49 İstanbul
71
almış bu kayıtlı yayınevlerinden ancak yarıya yakınının aktif yayıncılığı
sürdürmekte olduğu öngörülmektedir. Bu tahmini rakamlardan yola çıkarak
yukarıda andığımız meslek birlikleri ve derneklerin üye sayılarına
baktığımızda, sektörün sorunlarına çözüm bulmak ve uluslararası bir sektör
olarak yapılanmak niyetinde olan yayıncı sayısının oldukça küçük yüzdelerle ifade
edilebileceğini söyleyebiliriz. Yine de bu mesleki örgütlenmelerin yarattığı
sinerji ve sorunlara yönelik çözüm önerileri26, birlikte hareket çağrıları çok olumlu
gelişmelerin yaşanmasını da sağlamıştır. Türkiye Yayıncılar Birliği Derneği’nin
2004 yılından beri her iki yılda bir yaptığı Yayıncılık Kurultayları da bu
sorunları dile getirmek için uygun ortamlar sağlamıştır. Kültür ve Turizm
Bakanlığı benzer platformlarda ve/veya başka vesilelerle gündeme getirilen
yayıncılık sektörünün sorunlarını ilgili tüm tarafların katılımıyla tartışmak
üzere 04-05 Aralık 2009 tarihlerinde V. Ulusal Yayın Kongresi’ni
düzenledi. İlki 1939 yılında düzenlenen yayın kongresinin her beş yılda bir
düzenlenmesi kararının da alındığı Kongre, sektörünün sorunlarına ortak akıl
ile çözüm bulmaya çalışan ilgili tarafların katılımı ve katkılarıyla
gerçekleşti. Bu açıdan çok olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Kongrenin başarısında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kusursuz organizasyonunun
ve deneyimli uzmanlarının katkısını anmamız gerekir. Yayıncılığın çeşitli
alanlardaki sorunlarını tartışmak üzere oluşturulan komisyonlarda Milli Eğitim
Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın ve Maliye Bakanlığı’nın uzmanları yer aldı.
Bu Kongrede devlet sektörü, dernek ve meslek birliği biçiminde örgütlenmiş
tüzel kişileri dinledi. Çözüm önerilerine katkıda bulundu. Üniversitelerin
çeviri eğitimi yapan bölümlerinin de kongrede söz ve temsil hakkı bulabilmesi,
sektörden ve kamu kuruluşlarından beklentilerimizin duyurulmasını sağladı. V.
Ulusal Yayın Kongresi’ni değerlendirecek ve sonuçlarını gündeme getirecek başka
ve kapsamlı bir yazı yazılabilir ama bu çerçevede konumuza dönersek, yayıncılık
sektörünün farklı biçimlerde örgütlenen temsilcilerinin "ortak” sorunlarına
çözüm bulmak üzere bir araya gelmesi çeviri eğitimi penceresinden baktığımızda
bizi de cesaretlendiren ve umut veren bir gelişme oldu. Öncelikle ortak akılla
sorunlarına çözüm arayan bir "temsil ve muhatap” bulmuş olduk. Bu Kongrenin
bizi en fazla ilgilendiren yanlarından biri, aslında sektörün eğitimden
beklentileriydi. Şimdiye kadar kendilerinden bu konuda her hangi bir talep
aldığımızı söyleyemem. Bu nedenle çeviri eğitiminin sektörden beklentilerine
dikkat çekme fırsatı bulabildik. Özellikle "staj uygulaması” ve "editörlük”
kurumu açısından, bu beklentilerimizi başka pek çok sorun arasında net bir
şekilde ifade edemesek de, sektör ile çeviri eğitimi veren kurumların kitap
çevirmenliği eğitimi konusunda beklentiler açısından bir araya gelmesinin,
müfredatlar açısından görüş alışverişinde bulunmasının önemini vurgulamaya
çalıştık. Yayınevlerinin öğrencilerimize staj olanağı sağlamasını ve bu konuda
protokoller yapılmasını önerdik. Bu görüş alışverişi sürerse, çeviri eğitiminin
"meslekleşme” ve "kurumsal temsil ve beklentiler” açısından olumlu gelişmelere
katkıda bulunabileceğini ileri sürebiliriz. Bu durumda akademik ve entelektüel
duruş ve konumumuzu yeniden dile getirirsek, piyasaya müdahale edici değil,
betimleyici ve gözlemleyici yanımızla saptadığımız durumsal aksaklıkları (sözleşmesiz
kitap çevirileri, çeviri intihalleri vb.) dile getirmeye çalıştık. Böylece
eğitimi kural koyucu ve müdahale edici bir alan olmaktan çıkarıp alan
aktörleriyle ve gerçekleriyle iletişim içinde ve olumlu sonuçlar için harekete
geçen bir "eylem” alanına taşıdığımızı söyleyebilirim.
3- Çevirmenlerin meslekleşmesinin önündeki en önemli engellerden biri iş
yaptıkları alanların sektörel sorunlarının çözümlenmemesi olabileceğinden
yukarıda belli alanların sorunlarına ve meslekleşme yolundaki çabalarına
değinmeyi uygun gördüm. Ülkemizde çevirmenlerin mesleki olarak
kurumsallaşmasının önündeki en önemli sorunlardan birinin yasal mevzuat
olduğunu unutmamamız gerekir. Çevirmenler, lisans eğitimi gerektiren
alanlardaki meslek odaları biçiminde değil, sadece dernek ya da mevzuat uygunsa
meslek birliği olarak kurumsal bir kimlik kazanabiliyorlar. Çeviri FSEK
uyarınca işleme eser statüsünde değerlendirilip telif hakkı kazanan bir ürün
olduğundan, çevirmenler bu çerçevede işleme eser sahipleri olarak
örgütlenebiliyorlar. Bu durum yoğun bir zihinsel emek gerektiren çevirinin tüm
alanlarda fikri hakka sahip bir ürün olarak değerlendirilmesini engelliyor.
Sadece bilimsel ve sanatsal eserlerin çevirisi söz konusu olduğunda FSEK
kapsamında çevirmenler meslek birliği kurabiliyor. Çevirinin yoğun zihinsel
emek gerektiren bir faaliyet olarak kabul edilerek tüm çeviri alanlarında
"fikri hak” kavramını kullanabilecek
26 Bu noktada T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’na göre kurulan Meslek Birliklerinde her alanda tek bir meslek birliği
görmek istemesinin de yaratılan sinerji ve işbirliğinde katkısı olduğunu
söyleyebiliriz.
72
genişletilmiş bir düzenlemenin bu konudaki kurumsallaşma çabalarına katkıda
bulunabileceğini düşünüyorum.
4- FSEK çerçevesinde kurumsallaşmaya çalışan Kitap Çevirmenleri Meslek
Birliği 1 Mayıs 2006 tarihinde kurulmuştur ve şu andaki üye sayısı 240’dır.
Türkiye’deki çevirmen sayısı hakkında kesin bir rakam vermek oldukça zor27 olsa da, üç yılını
doldurmuş bir meslek birliği açısından üye sayısının beklenen düzeyde
olmadığını söyleyebiliriz. Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği, kitap
çevirmenlerinin telif sözleşmelerinden doğan haklarının takibinde üyelerine
yardım etmektedir. Sözleşmesiz ve ön ödemesiz çalışılmaması konusunda üyelerini
ve kitap çevirmek isteyenleri uyarmaktadır. Bu durumda piyasa ne yapmaktadır?
Genç ve hevesli çevirmenlerin sözleşmelerini bir defalık ödeme ya da sayfa
başına çeviri ücreti koşuluyla düzenlemektedir. Kitap Çevirmenleri Meslek
Birliği’nin hazırladığı tip sözleşmeleri görmezden gelmektedir. V. Ulusal Yayın
Kongresinde standart çeviri sözleşmelerinin gerekliliğine dikkat çekmemize
rağmen, öğrenci emeğinin sömürülmesi, genç ve hevesli öğrencilerin bir defalık
sözleşmelerle kandırılmaları ve "editörsüz, redaktörsüz” çalıştırılmaları
konusundaki taleplerimizi gündemin ve sorunların çokluğu nedeniyle yeterince
açık bir biçimde dile getiremedik.
Yukarıda çeşitli madde başlıklarıyla sıralamaya çalıştığımız yayıncılık ve
çeviri işletmeleri sektörlerinin kendilerine özgü temel sorunlarına çözüm
bulunmadan çeviri kalitesi ve çevirmenin meslek ahlakı ile ilgili bir
standartlaşma ve akreditasyona gidilemeyeceği açıktır. Çeviri "piyasasında”
temel sorunun, taraflar açısından belli bir iş ahlakı ve kalite çerçevesinde iş
üretmek ve bu çerçevede üretilmiş işlerle karşılaşmak olduğunu varsayarsak,
"piyasada” aynı amaç için farklı kurumsallaşma süreçlerine gidilmesinin daha
önce de vurguladığımız gibi enerjiyi dağıtmaktan başka bir yararı yoktur.
Bölümümüz bu konuda çaba gösteren tüm kurumlarla iletişimini ve işbirliğini
sürdürmeye devam etmektedir. Akademik çeviri eğitimi çeviride meslekleşme
sorunlarının çözümü açısından itici bir güç oluşturmaktadır. Yazının başındaki
rakamı hatırlarsak, her yıl lisans ya da ön lisans düzeyinde çevirmen olmak
isteyen iki binden fazla öğrenci sözünü ettiğimiz programlara dâhil olmaktadır.
"Piyasa,” standartlaşma istemekten çok, bu gençleri ucuz iş gücü olarak görme
eğilimi gösterdikçe sorun daha da çözümsüz bir hal alacaktır. Bu konuda ilgili
tüm tarafların gerekli yasal düzenlemeler yapılması, staj uygulaması için
protokol hazırlanması, kitap çevirmenliği modülü için müfredatlara düşünsel
katkılarda bulunulması konusunda işbirliği içinde olması gerekmektedir. Bu da
ancak ve ancak kurumsallaşmadan kaçmadan gerçekleşebilecek bir hedeftir.
Peter Berger ve Thomas Luckmann kurumsallaşma aşamasında toplumsal
yapılanmacılık fikrinden yararlanırlar. Esra Özkaya Saltoğlu’nun sözlü çeviride
kurumsallaşma süreçlerini ele aldığı yüksek lisans tezinde bu yaklaşım
açısından sözlü çeviri alanında kurumsallaşma değerlendirilmiştir28. Çeviri eğitimi ve
çeviri piyasasında kurumsallaşma meselesine toplumsal yapılanmacılık açısından
bakmayı denersek, yukarıda andığımız yazarların "[…] insan etkinliğinin
herhangi bir kısmının kurumsal bir nitelik kazandığını öne sürmek, söz konusu
etkinliğin belirli bir toplumsal kontrol kapsamına dâhil edildiğini söylemek
ile eşdeğerdir”29dediklerini unutmamamız gerekir. Kontrol edilmekten kaçınmayan, dürüst ve
iş ahlakı açısından tutarlı bir "çeviri sektörü,” eğitimin standartlaşmasına da
katkıda bulunacaktır. Bu ilkeler ışığında oluşacak bir "çeviri sektörüne” de
kuşkusuz akademik çeviri eğitimi destek ve ilham verecektir.
27Mehmet Ördekçi’nin derlediği Piyasadaki Kitapların Çevirmenleri başlıklı
listeye göre çevirdikleri hala piyasada olan 5500 çevirmen bulunmaktadır. http://blogyaziyorum.blogspot.com/2009/05/piyasadaki-kitaplarn-cevirmenleri.html
[Erişim:24.08.09] Kültür TV’ye göre aralarında hayatını kaybedenler de
dahil Türkiye’de 34903 çevirmen vardır. http://www.kulturtv.com.tr/cevirmenler [Erişim:
24.08.2009]. Kabalcı Yayınlarına göre ise Türkiye’de 4932 çevirmen
bulunmaktadır.
http://www.kabalci.com.tr/default.asp?PAG00_CODE=CEVLST&search=go&MMG00_CODE=001&SER00_CODE=CEV
01&SER01_CODE=01&SPARAM1=% [Erişim: 24.08.2009
28Esra Özkaya Saltoğlu, Türkiye’de Sözlü Çeviri Etkiliğinin Avrupa
Birliği Bağlamında Kurumsallaşma Süreci,
[Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi], İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Çeviribilim Anabilim Dalı, Tez Danışmanı: Doç.Dr.Alev Bulut,
İstanbul 2009.
29Alıntı, Saltoğlu, s.68. Krş. Peter Berger,
Thomas Luckmann, The Social Construction of Reality: A Treatise in the
Sociology of Knowledge, İngiltere: Penguin Boks, 1966, s.67.
73
Kaynakça
Birkandan İlknur -
Kurultay Turgay (Yay.Haz.). 1997. Forum: Türkiye’de Çeviri Eğitimi:
Nereden Nereye?”,
İstanbul: Sel Yayınları.
Eruz, Sakine. 2003. Çeviriden Çeviribilime, Yüzyılımızın
Penceresinden Çeviribilimsel Gelişmelere Bir Bakış.
Multilingual Yayınları, İstanbul.
Kurultay, Turgay. 1987. "Türkiye'de Çeviri Eğitiminin Kaynakları.” Metis
Çeviri, Güz 1987, S. 126-131.
Kurultay, Turgay. 2006. "Kültür ve İletişim Bilimlerinde Disiplinlerin
Ayrışması: Kopuş mu, Ayrımlaşma mı?” Yay. yer: M. Karakuş/ M. Oraliş (Yay.
Haz.): Bellek, Mekan, İmge – Prof. Dr. Nilüfer Kuruyazıcı’ya Armağan,
Multilingua Y. . S. 283-297.
Kurultay, Turgay. 2008. "Türkiye’de ve İstanbul Üniversitesi’nde Çeviri
Eğitiminin Gelişimi ve Güncel Hedefler”, Nilüfer Tapan Armağan Kitabı Gençliğin
İzdüşümü içinde, İstanbul: Multilingual Yayınları.
Kurultay, Turgay. 1997. "Neler Olmazsa Çeviri Eğitimi Olmaz?”. Türkiye’de
Çeviri Eğitimi: Nereden Nereye? içinde, İstanbul: Sel Yayınları.
Saltoğlu, Esra Özkaya. 2009. Türkiye’de Sözlü Çeviri Etkiliğinin
Avrupa Birliği Bağlamında Kurumsallaşma Süreci, [Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi], İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çeviribilim
Anabilim Dalı, Tez Danışmanı: Doç.Dr.Alev Bulut, İstanbul.
Tapan, Nilüfer. 1997.
"Çeviri Bölümlerinin Programları ve Özellikleri: İstanbul Üniversitesi”,
Türkiye’de Çeviri Eğitimi: Nereden Nereye?” Kurultay, T.; İ. Birkandan (Yay.
Haz.). İstanbul, Sel Yayınları.
AKADEMİK ÇEVİRİ EĞİTİMİ
VE MESLEKLEŞME KONULARINI ELE ALAN
TOPLANTILARIMIZIN LİSTESİ
·Türkiye’de Çeviri Bölümlerinde Eğitim
Koşulları ve Gelişim Olanakları, 22-24 Temmuz 1996.
·Çeviri Eğitiminde
Uzmanlık Alanları ve Piyasa Uygulamaları, 29.04.1999.
·Sözlü Çeviri Eğitimi –
Koşullar, Sorunlar, Alternatifler 20-21 Mart 2000.
·Türkiye’de Çevirmen
Olmak, 24-25 Mart 2001.
·Çevirmenler Forumu, 8-9 Aralık
2005.
·Çeviri Etiği Toplantısı, 7-8 Aralık
2006.
·Çeviri Eğitimi ve Çeviri
Dünyası, 18-19 Aralık 2008.
·Uluslar arası Çeviri Kolokyumu, 21-23 Ekim 2009.
74
MARMARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİMDE YENİDEN YAPILANDIRMA SÜRECİ, AVRUPA BİRLİĞİ
VE ÇEVİRMENLİK
Yrd. Doç. Dr. Işın
SAYARI*
Dünyamızın küreselleşme hızı göz önüne alındığında, eğitimin de küresel
standartlara yükseltilmesi gerektiği anlaşılmıştır. İngilizce Mütercim
Tercümanlık Bölümü olarak, üniversitemizin Marmara Üniversitesi Eğitimde
Yeniden Yapılandırma Süreci (MEYYAS) sisteminin getirdiği düzenlemelerden
faydalanarak, Avrupa Birliği’nin (AB) küreselleşme kıstaslarına uygun ve iş
hayatında öncelikli tercih edilen çevirmenler yetiştirmeyi bu yeni çerçevede
gündemimize almış bulunmaktayız.
MEYYAS, Marmara Üniversitesi’nin uygulama sürecinde olduğu bir reform
sistemidir. Bu sistemin amaçları arasında, daha kontrollü, yönetilebilir ve
çıktı temelli eğitime geçmek, yükseköğretim sistemlerini farklılıkları
korunurken karşılaştırılabilir hale getirmek, ülkelerarası öğrenci değişimini
kolaylaştırmak ve sektörde talep gören mezunlar yetiştirmek yatar.
MEYYAS sisteminin tam olarak uygulamaya geçirilebilmesi için, öncelikle
fakülte bölümlerinin stratejik amaçlarının belirlenmesi, ardından da buna uygun
olarak stratejik hedeflerin ve performans hedeflerinin saptanması ve
gelişmelerin performans göstergeleri ile kontrol edilmesi gerekmektedir. Bu
çerçevede Üniversitemizin 2013-2017 yılları arasında stratejik
amaçları şöyledir:
·Kurumsal dönüşümü sürdürülebilir kılmak,
·Malî kaynakları güçlendirmek,
·İş hayatında tercih
edilen öğrenciler yetiştirmek,
·Referans alınan bilimsel
çalışmalar yapmak,
·Kültürel ve sosyal
faaliyetleri mükemmelleştirmek,
·Paydaşlarla ortak
faydaya dayalı işbirlikleri geliştirmek,
·Uluslararası düzeyde
etkili ilişkiler ağı geliştirmek.
Üniversitemizin bu amaçlara erişebilmesi için, fakülteler ve bölümlerde
reformasyona gidilmesi şarttır. İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü olarak,
ulaşılması gereken stratejik hedeflerin tamamlanması yolunda, yetiştirdiğimiz
çevirmenlerimizi AB standartlarında bilgi ve yetilerle donatmayı
amaçlamaktayız. Çeviri alanının, sanayileşen dünyaya ayak uydurması, alanın
geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Bu da ancak inovatif bir bakış
açısı ve analitik düşüncenin öğrencilere kazandırılması ile gerçekleşebilir.
İngilizcedeki "Innovation" kelimesinin
Türkçedeki karşılığı, "yenileşim" kelimesi olarak düşünülebilir.
Türkçeye inovasyon okunuşu ile katılmış olan bu kelime, bir iş yapılırken
kullanılan sistem ve donanımlarda değişiklikler ve yenilemeler yapmak yahut
yapılacak olan işi tamamıyla başka bir açıdan ele almak gibi anlamlar içerir.
Bu bağlamda, eğitim alanında da inovasyon kavramı yaklaşımından yola
çıkarak meseleleri ele almak gerekliliğini öngörmekteyiz; artık başka bir
açıdan bakılması gereken konuların en önemlilerinden birinin akademik eğitim
olduğunu savunmaktayız. Bu bakış açısından hareketle, odağın üniversitelerdeki
şartlara değil, endüstri odaklı bakış açısı ile çevirmen talebine ve ilgili
sorunlara yöneltilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. MEYYAS açılımının getirdiği
fırsatlar ve bu sürecin eğitimdeki reform kıstasları çerçevesinde, kendi
alanımızda görünen en önemli durum, çeviri eğitiminin endüstrinin ihtiyaçlarına
göre geliştirilmesi gerekliliğidir.
* Marmara Üniversitesi İngilizce Mütercim
Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanı
75
Bu yaklaşımlar içerisinde, Marmara
Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü olarak sektör odaklı ilk
işbirliğimizi Avrupa Birliği Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı ile
gerçekleştirdik. 2011-2012 Akademik Eğitim Yılı Bahar Dönemi’nde
başladığımız bu işbirliği, bölümün eğitim ve öğretimine nitelikli katkıda
bulunmuş ve öğrencilerin mesleki motivasyonlarında etkili olmuştur.
Çalışmalarımız boyunca inovatif yaklaşımları ve alanımıza desteklerinden dolayı
Çeviri Eşgüdüm Başkanı Sayın Özlen Üstün Kavalalı ve ekibine teşekkür etmek
isterim.
Türkiye’deki çeviri faaliyetlerinin en önemli odağı olan bu Başkanlık ile
işbirliğimiz, önümüzdeki eğitim yılında müfredatımızın uygulamalı eğitim
kısmının bir parçası olması üstüne planlanmıştır. Eğitim seminerleri ve çeviri
faaliyetleri olmak üzere iki ayaklı bir programdan oluşan eğitim
çalışmalarımızın amaçlarını kısaca sıralarsak;
-AB alanında çalışma arzusunda ve talep edilen nitelikli çevirmen
profilindeki öğrencileri, henüz mezun olmadan, işi talep edenlerle bir araya
getirmek ve dolayısıyla okulun yanı sıra gelişimleri için kişisel çabalarını da
etkin hale getirmeleri bakımından gerekli motivasyonu sağlamak.
-Öğrencilerin güncellenen kurumsal mevzuat ve teknik bilgiler hakkında
birinci elden bilgi sahibi olmalarını ve küresel dünyadaki sürekli değişim ve
iletişimin önemi konusundaki farkındalıklarını artırmak.
-Öğrencilerimizin gelen her çeviri işine
özgü gerçek sorunları ve oldukça uzun bir zaman alan çözüm üretme aşamalarını
ve bunlara bağlı olarak geliştirilen bakış açılarını okul eğitimleri sürecinde
öğrenmelerini sağlamak.
-Öğrencilerin, hukuk çevirisi ve revizyonu
faaliyetlerinin iş dünyası açısından süreçlerini ve bu faaliyetlerde iletişimde
bulunulan diğer resmi kurumların çeviri alanındaki yer ve önemini eğitimleri
sırasında öğrenmelerini sağlayıp onları iş hayatına daha iyi hazırlamaktır.
Avrupa Birliği Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı ile yaptığımız bu
çalışmalar, öğrencilerimize çeviri ve revizyon işinin ne kadar zahmetli ve çok
fazla zaman alan süreçler içerdiğini somut olarak anlatabilmiştir. Ayrıca, bu
çalışmalar, öğrencilerimizin bir türlü üstesinden gelemediği İngilizce merkezli
bakış açılarını ve iyi çevirmen olmak için meşhur deyişleri ile "İngilizcesi
çok iyi olmak” şeklindeki yaklaşımlarını değişikliğe uğratmalarını sağlamıştır.
Yine bu çalışma, aslında Türkçeye hâkimiyetin ne kadar önemli olduğunu, Osmanlı
Türkçesi’nin önemini ve onu mutlaka geliştirmelerinin ne kadar hayati olduğunu
öğrencilere aktarabilmiştir.
Her ne kadar Marmara Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü
olarak Osmanlıcaya müfredatımızda önemli yer versek de öğrencilerimizin
derslerde motivasyonunun düşük olduğunu ve özellikle harfler ve yazmayı öğrenme
konusunda isteksiz olduklarını gözlemlemekteyiz. Programımızda "Çevirmenler
için Osmanlıca” adı altında Bölümümüz için tasarlanmış dersler son iki
yarıyılda verilmektedir. Bu dersin saatlerinin yetersiz kalması, öğrencilerin
dersi kavramalarında sorun olmakta ve dolayısıyla derse ilgilerini
azaltmaktadır. Çözüm olarak, bu derslerin ilk yarıyıldan başlayarak dört yıllık
programa yayılması ve her yarıyıldaki ders saatlerinin artırılması MEYYAS
çerçevesindeki bölüm hedeflerimizdendir.
Sektörde çevirmene en fazla iş istihdam edenlerden olan bu önemli kurum ile
yaptığımız işbirliğinden çıkan diğer bir somut gösterge de, alanda çok dilli
çevirmen yetiştirmenin öneminin vurgulanması oldu. Öğrencilerimiz, gerek
çevirinin ilk aşamalarında, gerek revizyon aşamalarında metinlerin durumuna
göre bazen Fransızca bazen de Almanca versiyonlarıyla karşılaştırılmalarının
önem ve hatta gerekliliğini gözlemlediler.
76
Alanımızın sorunlarını tartıştığımız bu
Platformda çok dilli, yani çok kültürlü bir çevirmen yetiştirmenin yetersizliği
de elbette bir sorundur. Yoğun olarak verilen seçmeli yabancı dil derslerini,
Dil Yeterliliği Sertifikası ile sonuçlandıran çeviri bölümleri vardır. Ancak
bizim bölümümüzde bu dersler, seçmeli ders kategorisindedir ve ders saatleri
oldukça yetersizdir. Çözümün yine müfredatımızı yenilemek ve geliştirmekten
geçtiğini düşünerek, MEYYAS çerçevesinde bölüm stratejik hedefleri arasında 2013-2014 akademik
eğitim öğretim yılı itibari ile bunun uygulamaya geçirilmesini Üniversite
Senatosu’nun onayına sunmayı planlamaktayız.
Alanımızın gelişimine ve ilerlemesine katkı sağlayacak fikir alışverişleri
yaptığımız bu Platformun asıl amacı, eğitim sorunlarımıza çözüm üretme
konusunda bize yeni soluklar verebilmesidir.
Günümüzde çözüm üretirken inovatif yaklaşımın önemli olduğunu
düşünmekteyiz, yani konuları her zaman ele alınılan biçimin dışında bir başka
açıdan ele almak çözüme gitmede yarar sağlayabilir. Avrupa Birliği Bakanlığı
Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı ile yaptığımız çalışma böyle algılanabilir. Yani,
"biz ne yapıyoruz” dan yola çıkmak değil "onlar ne yapıyorlar” dan yola çıkmak
bunun bir biçimi olabilir. Sektör odaklı eğitim geliştirme çalışmaları
çözümlerimizi etkin hale getirmenin bir farklı yolu olabilir.
Alanımızı daha etkin kılmanın bir başka yolunun ise çeviri eylemini daha
endüstriyel bir hale getirmek olduğunu düşünmekteyiz. Bu, çeviriye teknoloji ve
yenilik katacaktır. Çevirmenler, işlerini yıllardır zahmetli ve yeri geldiğinde
kendini tekrarlayan adımlarla yürütmekteler. Yenileşim, çevirmenlerle
teknolojiyi bir araya getirerek, revizyon sayısını en aza çekerek para ve
zamandan tasarruf edilmesini sağlayacak, bir çok kişinin aynı proje üzerinde
çalışmasını kolaylaştıracak ve terminoloji tutarlığını koruyacaktır.
Bilgisayar yardımlı çeviri sistemleri, "Translation Memory” – "Çeviri
Hafızası” sistemleriyle, özellikle teknik çeviri yapan çevirmenlerin, aynı
cümleleri, aynı terimleri tekrar tekrar çevirmesine engel olarak, hem iş yükünü
azaltır, hem de metinde devamlılık ve tutarlılık sağlar. İçerisinde
bulunduğumuz çağın getirdiği kolaylıklardan faydalanılırsa, çevirinin hem hızı,
hem de kalitesi artacak, bunların yanında ise çevirmenin iş yükü azalacaktır.
Bu sistem ve donanımların çeviri bölümlerinde kullanılabilir olması için
fakülte bütçelerinde bunlara mutlaka pay ayrılması gerekmektedir. Mezunlarımız
iş dünyasına adım atmadan önce, bunların kullanımında yeterli deneyim sahibi
olmalıdırlar.
Hayatımızda yadsınamayacak kadar büyük yer kaplayan bilgisayarların ve internetin
çeviri alanında da bir yenileşme getirecekleri aşikârdır. Buradaki yenileşme
kavramı ise çeviride kullanılan sistem ve donanımlar üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Alanımızda çeviri işinin endüstriyelleştirilmesini en önemli sorun olarak
görmekteyiz. Bunun çözümü de, mevcuttan farklı sistem ve donanımlarla birlikte
bir bütün olarak çeviri işine ancak inovatif bir yaklaşım vasıtasıyla farklı
bir açıdan bakmaktır. Zaten çevirinin kendisi de inovatif bir eylemdir. Yaşam
ise bir çeviri eylemidir. Alanımızda göreceğimiz yeni gelişmeler ve
ilerlemelerden bölümüm adına ben çok umutluyum.
Sayın Bakanıma saygılarımı sunar, meslektaşlarıma ve katılımcılara tüm
paylaşımları için teşekkür ederim.
77
AB SÜRECİNDE TÜRKİYE’NİN KARŞILAŞACAĞI ÇEVİRİ VE TERİM
SORUNLARI
Prof. Dr. İlhami SIĞIRCI*
"Avrupa Birliği’ne
üyelik süreci, bir çeviri sürecidir.”
İ.Sığırcı
0. Giriş
Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nde "Birlik, ortak değerlerin
korunması ve geliştirilmesine katkıda bulunurken, Avrupa halklarının kültürleri
ve geleneklerinin çeşitliliği yanı sıra üye devletlerin ulusal kimlikleri ve
bunların ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerdeki kendi kamu makamlarının
düzenlenmesine saygı gösterir " ifadesi yer almaktadır. Böylelikle çok
kültürlülük en önemli temel ilkelerden biri olarak ortaya çıkar. Gerçekte dil
hem ulusal kimliğin hem de kişisel kimliğin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle,
Avrupa vatandaşı olarak herkesin kendisine Birliğin saygı duyduğunu
hissedebilmesi için bütün dillere eşit bir konum sağlamak önemlidir. Bu sayede
çeviri, Avrupa Birliği (AB)’deki en önemli etkinliklerden biri durumuna gelir.
Avrupa vatandaşlarının kanun önünde eşitliklerini teminat altına almak için
Topluluk mevzuatının Avrupa vatandaşlarına kendi dillerinde sunulması hukuki
bir zorunluluk ve demokratik bir gerekliliktir. Kanunu bilmemek mazeret olarak
görülemez, bu nedenle kanun anlaşılmayan bir dilde kabul edilemez. Amsterdam
Antlaşması’nın 255. maddesi, Avrupa vatandaşına, Komisyon’un, Konsey’in ve
Avrupa Parlamentosu’nun belgelerine kendi dilinde erişme hakkı verir. Bu da
çeviri işini devasa boyutlarda arttırır. Topluluk hukukunun çevrilmesi gerek
demokrasiye saygı, gerekse hukuki belgelere erişim açısından zorunluluktur.
Bu bağlamda Türkçe de AB’nin resmi dillerinden (Almanca, Bulgarca, Çekçe, Danca, Estonca, Fince, Fransızca, Hollandaca, İngilizce, İrlandaca, İspanyolca, İsveççe, İtalyanca, Lehçe, Letonyaca, Litvanyaca, Macarca, Maltaca, Portekizce, Romence, Slovakça, Slovence, Yunanca) biri
olacaktır. Yaklaşık 120.000 sayfadan oluşan ve çok farklı alanları kapsayan AB
müktesebatının Türkçeye çevrilmesi, Türkiye’nin üyelik sürecindeki en önemli
çalışmalarından biridir. Bu müktesebatın çevrilmesi Müzakere Çerçeve Belgesi
gereğince Türkiye’nin yükümlülüğüdür ve AB’ye üyelikten bir iki yıl önce bunun
yapılması gerekmektedir. Diğer aday ülkelerde de süreç bu şekilde işlemiştir.
Bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için yapılan çevirilerin
doğruluğu ve özellikle de terim birliği büyük önem arz etmektedir.
1. Mütercim-Tercüman İhtiyacı
ve Yetiştirilme Biçimleri
Ülkemizin AB’ye üyeliğiyle birlikte Türkçenin de AB’nin resmi dillerinden
biri olacağı ve bu nedenle çok farklı alanlarda uzmanlaşmış mütercim-tercümana ihtiyaç
duyulacağı yadsınamaz bir gerçektir. Gerek söz konusu müktesebatın Türkçeye
çevirisi, gerekse mütercim-tercümanların yetiştirilmesi konusunda
Türkiye’de yürütülen çalışmalar son derece önem taşımaktadır. AB’ye daha önce
üye olan ülkelerin çeviri ve terim alanında büyük zorluklar yaşadığını
bilmekteyiz. Bundan dolayı, ülkemizin bu sıkıntıları yaşamaması için önceden
önlemler almak zorundayız. Bu amaç doğrultusunda görüş alışverişlerinin
yapılması, ihtiyaçlara göre uzman mütercim-tercümanlar yetiştirecek
programların açılması ya da devam etmekte olan programların ihtiyaçlara göre
yeniden yapılandırılması hayati önem taşımaktadır.
* Kırıkkale Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık (Fransızca)
Anabilim Dalı Başkanı
78
Bu gereksinimi salt AB kapsamında da
düşünmemek gerekir. Çok uluslu kuruluşlar ve ithalat- ihracat şirketlerinin de mütercim-tercümana ihtiyaçları
vardır. Kaldı ki, çeviri yaşantımızın her alanına girmiştir. AB’ye üyelik
sürecinde sadece Avrupa Birliği Bakanlığı değil, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin tüm kurumlarının en az 20-30 bin mütercim-tercümana ihtiyacı
vardır. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren Türkiye dışa açılmaya devam
ettiğinden mütercim-tercüman ihtiyacı artarak devam etmektedir. Kaldı
ki, Türkiye gibi dünyaya açılan her ülkede mütercim-tercüman ihtiyacının
giderek arttığı yadsınamaz bir gerçektir. Artan bu ihtiyacı karşılamak için
yüksek öğretim kurumlarında çeşitli programlar açılsa da hâlen uzman
çevirmenlerin yetiştirilmesinde büyük eksiklikler olduğu açıktır. Çevirmenlik
konusunda uzmanlık eğitimi veren kurumlar neredeyse yok denecek kadar azdır.
Daha çok genel çevirmenlik eğitimi veren yüksek öğretim kurumları mevcuttur. Bu
kurumlarda genellikle lisans eğitimi verilmektedir. Yüksek lisans ve doktora
programları sayısının ülkemizin ihtiyaç duyduğu gerek uzman çevirmen, gerekse
öğretim elemanı sayısı göz önüne alındığında son derece yetersiz olduğu
görünmektedir.
Avrupa’da ise, genel olarak baktığımızda mütercim-tercümanlık programları
dört yıl lisans eğitimi, bir yıl yüksek lisans (4+1) veya üç yıl lisans, iki
yıl yüksek lisans (3+2) biçimindedir. Yüksek lisans programlarında yazılı
çeviri ve konferans çevirmenliği daha fazla yer almaktadır. Bu programlarda
birinci yabancı dil olarak öğretilen diller İngilizce, Almanca ve Fransızcadır.
Avrupa’da çevirmenlik eğitiminde dil çeşitliliği vardır. En fazla yabancı dil
eğitimi çeşitliliği sunan kurumlar ESIT (Ecole Supérieure des Interprètes et
des Traducteurs) 11 dilde ve Marie Haps ise 9 dilde eğitim olanağı sunar.
Ülkemizde ise, İngilizce, Fransızca ve Almanca olmak üzere üç dilin mütercim-tercümanlık bölümlerinde
egemen olduğunu saptarız. Anabilim dalları da Avrupa’daki yapılanmadan oldukça
farklı bir biçimde bu dillerde ayrı ayrı kurulmuştur. AB ile
karşılaştırdığımızda, ülkemizdeki dil çeşitliliğinin pek de olmadığını
söyleyebiliriz. Örneğin, Arapça Farsça mütercim-tercümanlık sadece
bir tek üniversitede bulunmaktadır. Mütercim-tercümanlık bölümlerinde
ikinci yabancı dil öğretimi öngörülmesine karşın, bazı üniversitelerde sadece
tek bir anabilim dalı bulunduğundan, öğrencilerin dil düzeylerinin beklenilen
düzeyde olmamasından, öğretim elemanı ve donanım eksikliğinden ikinci dil
öğretiminde çeviri eğitimi çoğu kez sürdürülememektedir. Oysa AB kurumları
çevirmen istihdam ederken, çevirmenin AB’nin çalışma dilleri olan Fransızca,
İngilizce, Almanca olmak üzere üç dile hâkim olmasını ister. Aynı zamanda
bunlar AB’nin çalışma dilleri olarak adlandırılır. Bu açıdan bakıldığında
Türkiye’deki bölümlerin çoğunluğunun yetersiz olduğu görülmektedir.
2. Mütercim-Tercümanların Kalitesi
Artırılabilir mi ?
Türkiye’deki çeviri veya mütercim-tercümanlık bölümlerinde lisans
eğitimini tamamlayanlar, mezuniyet sonrasında herhangi bir sınava girmeden
noterdeki yeminin ardından yeminli mütercim- tercüman olabilmekteler. Oysaki
Avrupa’daki ülkelerde çok kapsamlı resmi çevirmenlik sınavları yapılmaktadır.
Ancak bu sınavlardan başarılı olanlar tercümanlık yapabilirler. Sınavlar yazılı
ve sözlü olmak üzere ayrı ayrı yapılır. Ülkemizde de bu tür sınavların
çevirmenlerin kalitesinin artmasına önemli katkı sağlayacağı için öngörülmesi
gerekir. Nasıl ki Tıp Fakültesi mezunları TUS sınavında başarılı olduktan sonra
uzman doktorluk yapıyorlarsa, mütercim-tercümanların da aynı biçimde
sınavda başarılı olduktan sonra çevirmenlik mesleğini yapmaları gerekir.
Mütercim-tercümanların iyi yetiştirilmesindeki başka bir önemli etken
de, bu bölümlerin programlarına alınacak öğrencilerin eğitimin başlangıcında
sahip oldukları dil ve kültür düzeyleri mezuniyetten sonra kazanmak istedikleri
özelliklere ulaşmada yetersiz kalmasıdır. Ayrıca, çeviri bölümü programının
içeriği ve düzenlemesi de bunda önemli bir etkendir. Mütercim-tercümanlık bölümünde
öğrenim gören öğrencilerin, birkaç üniversiteyi istisna tutarsak, neredeyse
tamamına yakınının dil düzeyleri başlangıç seviyesindedir. Bu durum öğrencinin
nitelikli bir çevirmen olarak yetiştirilmesinde büyük bir engel teşkil
etmektedir, yabancı dille ilgili sorunlar birinci sınıftan dördüncü sınıfa
kadar sürmektedir. Bu nedenle öğrencilerin mütercim-tercümanlık bölümlerine
giriş biçimleri Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’nun yaptığı genel sınavla değil,
Güzel Sanatlar
79
Fakültesindeki sınavlarda olduğu gibi özel yetenek sınavıyla olmalıdır. Bu
sınavlar da sözlü ve yazılı olarak ayrı ayrı yapılmalıdır. Öğrenim süreleri
boyunca öğrencilerin dil-kültür edincindeki sorunları aşmaları için
en az bir yıl öğrenim görmüş olduğu dilin ülkesinde kalmaları da sağlanmalıdır.
Hatta bu, koşul olarak öne sürülmelidir. Ayrıca öğrencilerin stajlarını AB
kurumlarında yapmalarını teşvik etmek ve bu kurumlarda yapılmasına Avrupa
Birliği Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı’nın destek olması gerekir.
Yurt dışında çeviri bölümlerine girmek, okumak ve mezun olmak son derece
zordur. Dört yıllık bir eğitim süresi beş altı yıla çıkabilmektedir. Örneğin,
ESIT’de ortalama yirmi civarında öğrenci kayıt yaptırır, bunlardan sadece
yedisi mezun olabilmektedir. Türkiye’de ise çeviri bölümlerine girmek son
derece kolay, mezun olmak biraz zor, ama mezun oranı Avrupa ülkelerine göre
oldukça yüksektir.
3. AB Müktesebatının
Sağlıklı Bir Çevirisini Nasıl Elde Edebiliriz?
Cumhuriyet kurulduktan sonraki dönemdeki çeviri hatalarına yeniden düşmemek
için özenli olmalıyız. Cumhuriyetimizin kuruluş döneminde hukuk sistemimizin
neredeyse tamamının kısa sürede farklı dillerden yapılan çevirilerden oluştuğunu
düşünürsek, oldukça yoğun bir çeviri çalışması söz konusudur. Bu çevirilerde
bazen hatalar olmuştur. Türkiye, AB ile birlikte aslında gerçek anlamda bir
çeviri süreci de yaşamaktadır. Daha önceki deneyimlerimizden ders çıkararak
AB’ye daha nitelikli çevirilerle girmeliyiz.
Ülkemizde 1980’li yıllara kadar, uluslararası kuruluşlarda, bakanlıklarda,
Silahlı Kuvvetlerde çevirmenler istihdam ediliyordu. Ancak, bunlar doğrudan
çevirmenlik eğitimi almamış, iki dili konuşan ve başka bir meslek dalında
eğitim görmüş kişilerdi. Ülkemizdeki çeviri bölümleri çok eskiye
dayanmamaktadır. İlk çeviri bölümü 1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde
kurulmuştur. Batı ülkelerinde ise mütercim-tercümanlık bölümleri
oldukça eskiye dayanmaktadır. Fransa’nın en önemli çeviri okullarından biri
olan ESIT (Mütercim-Tercümanlık Yüksek Okulu) 1957 yılında Paris’te
kurulmuştur.
Günümüze geldiğimizde, Türkiye’de yaklaşık altmış iki mütercim-tercümanlık veya
çeviribilim bölümü bulunmaktadır. Bu sayının artarak devam ettiğini de belirtmek
gerekir. Bunların bazılarında gerek öğretim üyesi eksikliğinden, gerekse yüksek
öğrenim kurumunun koşullarının yetersiz olmasından hâlen öğrenci alımına
geçilememiştir. Öğretime devam edenlerin birçoğunda da öğretim elemanı sayısı
yetersizdir. Çeviri ile ilgili doktora programlarının sayısı son derece
yetersizdir, bu nedenle mevcut bölümlerde görev yapan öğretim elemanlarının
ezici çoğunluğu doktoralarını çeviri konusunda değil, daha ziyade, yabancı dil
eğitimi, dilbilim, edebiyat gibi alanlarda tamamlamışlardır. Oysaki çeviri
doğası gereği uygulamayı gerektiren bir bilim dalıdır, çeviri eğitimi çeviri
uygulaması ile ilişki içinde olmalıdır. Bu nedenle öğretim elemanının kendi
alanıyla ilgili kuramsal bilgilerle donanmış olması, uygulamadan gelmesi ve piyasa
koşullarını da bilmesi gerekmektedir.
Türkiye’deki çeviri bölümlerinden mezun olanların daha önce belirttiğimiz
nedenlerden dolayı lisans düzeyinde belli bir alanda uzmanlaşması oldukça zor
görünmektedir. Bazı üniversitelerde lisansta, üçüncü sınıftan itibaren sözlü ve
yazılı çeviri alanı olarak iki alanda uzmanlık eğitimi verilirken, çok az
üniversitede AB ile ilgili uzmanlaşma yürütülmeye çalışılmaktadır. Konferans
çevirmenliği ise sadece bir üniversitede vardır.
80
AB müktesebatının çevrilmesinde, belli
alanlarında uzmanlaşmış çevirmenlere ve terim bilimcilere ihtiyaç vardır. Bu da
ancak lisanstan sonra iki veya üç yıllık bir yüksek lisans eğitimiyle
gerçekleştirilebilir. Örneğin, AB müktesebatının ağırlıklı olduğu bir yüksek
lisans programı planlanabilir. Bu programın elbette ki disiplinlerarası bir
program olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla, uluslararası antlaşmalar, AB
mevzuatı, hukuk, iktisat, ekonomi, enerji, tarım, balıkçılık, çevre,
vergilendirme, sosyal politika vb. gibi alanlarda uzmanlaşmış, ileri düzeyde
yabancı dil bilen, yurt dışı tecrübesi olan ve alanda önemli bir birikime sahip
öğretim elemanlarının tercih edilmesi bu programın olmazsa olmazıdır. Bu
programdan mezun olan çevirmen; AB ile ilgili istediği bir alanda,
derinlemesine bir bilgi ve terim birikimine sahip olarak uzmanlaşmış, bir üst
bakış açısı kazanmış, kuramsal ve yöntemsel açıdan donanmış bir uzman
olacaktır. Bu yüksek lisans programını başarıyla tamamlayabilenler uzman
çevirmen niteliği kazanabilir ve doğru ve güvenilir çeviriler yapabilirler.
3.1. AB Terim Sorunları
ve Türkiye’de Terim Birliğinin Sağlanması
AB terim birliğine doğru giden ilk adım Euratom Antlaşması’nın sekizinci
maddesidir. Bu maddeye göre, nükleer enerji konusunda tek tip bir terimce
oluşturulması öngörülür. Bu bir antlaşmada Avrupa terimcesinin oluşumu olarak
değerlendirilebilir. 2002 yılına kadar, AB’de terim bilimciler, "Terim bilim”
adlı bir birimde bir araya geliyorlardı. Bilgi iletişim teknolojilerindeki
gelişmeyle birlikte, çevirmenler bilmedikleri birçok terime, önceden olduğu
gibi terim bilimcilere başvurarak değil, yerel ağla ulaşabilmekteler. Bu
bağlamda, IATE’de (Interactif Terminology for Europe :Avrupa Etkileşimli Terim
Bankası) AB kurumlarında kullanılan 8.1 milyon terim, 600 bin kısaltma ve 200
bin deyim 23 dilde veriliyor. EUR-LEX, mevcut AB mevzuatını ve yeni
çıkan mevzuatı da içine alarak 23 dilde kullanıcılarına sunuyor. Bunların
dışında, Avrupa Parlamentosu’nda
Avrupa Parlamentosu
Terminoloji Eşgüdüm Birimi (Terminology Coordination Unit of the European
Parliament) oluşturulmuştur. Bu birim çevirmenlere terim konusunda hizmet
sunmaktadır.
Türkiye’de ise AB terimleri konusunda çok kapsamlı çalışmaların bulunduğunu
ya da yürütüldüğünü söylemek oldukça zordur. AB terimleri ile ilgili olarak
belki de en kapsamlısı, Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından 2009 yılında
yayımlanan ve 11 bin terim içeren Avrupa Birliği Terimleri Sözlüğü’nden söz
edilebilir. Bunun dışında TDK’nın hazırlamış olduğu farklı alanlarda yapılmış
altmış iki terim sözlüğünden bahsedilebilir. Bu sözlükler, Nükleer
Enerji Terimleri Sözlüğü, Kılıç Oyunları Sözlüğü, Tarım Terimleri Sözlüğü,
İktisat Terimleri Sözlüğü gibi çok farklı alanları kapsamaktadır. Bu
sözlüklerin tamamı Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü biçiminde
çevirim içi olarak kullanıcılara sunulmuştur. Bu sözlük genel olarak
değerlendirildiğinde, AB müktesebatındaki alanlarla doğrudan ilgili olmayan,
ama dolaylı olarak katkı sağlayacak niteliktedir. Buradaki terimlerin tamamı
yaklaşık 185 bin civarındadır. AB’deki kullanılan terimler göz önünde
bulundurduğumuzda, bu sayının son derece yetersiz kaldığı açıktır.
AB müktesebatının Türkçeye çevrilmeden önce burada geçen terimlere Türkçe
karşılıklar oluşturulması, dolayısıyla farklı alanlarda terim sözlüklerinin
hazırlanması bu konuda TDK’nın, üniversitelerin ve özel çeviri kuruluşlarının
da desteğinin sağlanması terim birliği konusunda önceden uzlaşmaya varılmış
çeviriler için son derece hayati önem taşımaktadır. Yeni oluşturulan terimlerin
yaygınlaşması ve yerleşmesi bizzat Avrupa Birliği Bakanlığı, TDK ve dernekler
yoluyla gerçekleştirilebilir. Müktesebatın zorunlu kıldığı alanlarda terim
bankaları oluşturulabilir, bu bankalardaki veriler genel ağla kullanıcılara
sunulabilir. Böyle bir çalışma çevirilerin daha kısa sürede yapılmasını
sağlayacak ve terimlerden kaynaklanabilecek hataları da azaltacaktır. Aksi takdirde
yapılacak çevirilerde farklı terimlerin kullanılması daha sonra çeşitli
düzeylerde anlam sorunlarına ve hatalara yol açabilir, kimi zaman düzeltilmesi
olanaksız yanlışlar oluşabilir.
81
3.2. Gözden Geçirme Bilim Gruplarının Oluşturulması
AB müktesebatı çok farklı alanları kapsadığından dolayı, bir alanda yapılan
bir çevirinin mutlaka o alanda önemli bir bilgi birikimine sahip uzmanlar
tarafından gözden geçirilmesi son derece önemlidir. Gözden geçirmenin sadece
Bakanlık personeliyle yapılması olanaksız ve tartışmaya açık bir durum gibi
görünüyor. Bu bağlamda hukuk, ekonomi, iktisat, tarım, gıda, güvenlik, vb. gibi
alanlarda birikim sahibi, ileri dil düzeyine sahip uzman kişilerden oluşan
gözden geçirme bilim grupları oluşturulabilir. Müktesebat konusunda yapılan
çevirilerin bu gruplarca son olarak gözden geçirilmesi, olası çeviri ve terim
hatalarını en aza indirgeyecektir.
4. Sonuç
AB’nin temel değerleri arasında sayılan çok dilliğin korunması için çeviri
hizmetlerinin sürdürülmesi, üye devletlerin tamamının üzerinde görüş birliğine
vardığı bir konudur. AB, 2008 yılında yayımladığı yeni çok dillilik
stratejisinde çevirinin önemi üzerinde durmuştur. Çok dilliliğin varlığı
mütercimlere ve tercümanlara daha çok başvurmayı gerektirecektir. Çeviri
uluslararasında bir köprü görevi üstlenecek, ötekini anlamak için bir araç
olacak, mütercim-tercüman da farklı kültür ve farklı diller arasında adeta
bir aracı rolü oynayacaktır.
Türkiye’nin AB üyelik sürecine çeviri açısından bakıldığında, gerçekte uzun
soluklu bir çeviri süreci söz konusudur. AB üyeliği çevirilerle başlayıp devam
eden bir süreçtir. Kaldı ki daha şimdiden Türkçe, Türkiye ile AB arasında
yürütülen müzakerelerde sözlü çeviri dilleri arasında çoktan yer almıştır ve
AB’ye üyelikle birlikte de resmi dil statüsü kazanacaktır.
Türkçenin AB’nin resmi dillerinden biri olması için Birlik müktesebatının
Türkçeye aktarılması zorunludur. Bu bağlamda mütercimlerden, çok farklı
alanlarda uzmanlık gerektiren çeviri yapması beklenmektedir. Dolayısıyla mütercim-tercümanların çeviri
yaptıkları dili ve kültürü çok iyi öğrenmesi, her iki dilin, yazı dilini,
konuşma dilini, ölçünlü dilini, argo dilini, sesbilgisel, biçimbilimsel,
sözdizimsel ve anlambilimsel özellikleri yönünden en küçük ayrıntılarına kadar
vakıf olmaları gerekir. Ayrıca çevirmenin, çeviri yapacağı dilin konuşulduğu
ülke kültürünü, tarihini, gelenek ve göreneklerini bilmesi için de belli bir
süre bu ülkede kalması kaçınılmazdır.
Bunların dışında, mütercim-tercümanlık bölümlerine öğrenci alma
prosedürleri değiştirilmelidir. Öğrenciler, bu bölümlere YÖK’ün yaptığı genel
sınavla değil de Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde güzel sanatlar fakültelerinde
olduğu gibi özel yetenek sınavıyla alınmalı ve bu sınavlar da sözlü ve yazılı
olarak ayrı ayrı yapılmalıdır. Bu programda öğrencilerin stajlarını AB
kurumlarında yapmaları ve öğrenim süreleri boyunca dil-kültür edincindeki
sorunları aşmaları için en az bir yıl öğrenim görmüş olduğu dilin ülkesinde
kalmaları için olanaklar sağlanmalıdır. Öğrenciler, öğrenim süreleri boyunca
terim sorunlarına duyarlı hâle getirilmelidir.
Birlik müktesebatının aktarılmasında belli alanlarda uzmanlaşmış
çevirmenlere ve terim bilimcilere ihtiyaç duyulduğundan, mevcut koşullar
değerlendirildiğinde böyle bir amaca da lisans programlarıyla ulaşmak çok güç
görünüyor. Bu amaç, ancak lisanstan sonra iki veya üç yıl süren, AB
müktesebatının ağırlıklı olduğu bir disiplinlerarası yüksek lisans programıyla
gerçekleştirilebilir.
Müktesebatı Türkçeye aktarmak için kalan süre gittikçe azalmaktadır. Teknik
metinler de çoğu zaman çevirmenin yetkinliğini aşmaktadır. Özellikle büyük
antlaşmalar ve çok farklı alanlar söz konusu olduğundan, çevirmen terim
çalışmasına oldukça fazla zaman ayırmak zorunda kalmaktadır. Bu nedenle AB
müktesebatının Türkçeye aktarılmadan önce, buradaki teknik terimlere Türkçe
karşılıkların verildiği terim bankalarının oluşturulması ve farklı alanlarda
terim sözlüklerinin hazırlanması ön koşuldur. Terim çalışmalarında TDK’nın,
üniversitelerin ve özel çeviri kuruluşlarının desteğinin sağlanması, terim
birliğinin gerçekleştirilmesi için hayati önem taşımaktadır. Yeni oluşturulan
terimlerin yaygınlaşması ve yerleşmesi, başta Avrupa Birliği Bakanlığı, TDK ve
özel çeviri kuruluşları yoluyla gerçekleştirilebilir. Bu doğrultuda Avrupa
Birliği Bakanlığı öncü rol
82
üstlenebilir, Birlik müktesebatı ile ilgili alanlarda merkezi terim
bankalarını diğer paydaşlardan gelen verilerle oluşturabilir, bu bankalardaki
verileri genel ağla kullanıcılara sunabilir. Kaldı ki gittikçe artan çeviri ve
mütercim ihtiyacının terim çalışmalarını daha da zorunlu kılacağı açıktır. Bu
tür çalışmalar çeviri işini önemli ölçüde kolaylaştıracak, çevirinin kalitesini
artıracak ve terim birliğinin sağlanmasına çok büyük katkılar sağlayacaktır.
Son olarak Türkiye’nin başta uzman çevirmenlerin eğitimi, statüsü ve yeter
sayıda öğretim üyesi yetiştirilmesi ve terim çalışmaları konusunda atması
gereken çok büyük adımlar, alması gereken uzun bir yol ve yapması gereken çok
işler vardır.
83
ÖĞRENCİ VE AKADEMİSYEN PROFİLİ AÇISINDAN ÇEVİRİ EĞİTİMİNİN SOMUT
SORUNLARINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ
Doç. Dr. Muharrem TOSUN*
Çeviri eğitiminin asıl sorununun dil olarak belirlenmesi ve dil sorunu
çözüldüğünde çeviri eğitiminin başarıya ulaşacağı düşüncesi, çeviri alanında
uzman olan akademisyenlerin görüşünü temsil edemez. Çeviri, hiçbir çeviribilim
literatüründe yabancı dille sınırlandırılmamıştır. Çeviriye yabancı dil
kaynaklı bakış açısı, çeviri alanı dışındakilerin veya çeviri bölümlerinde yer
alıp çeviri konusunda akademik kariyeri olmayanların önyargılarıdır. Ünlü
çeviribilimci H.G. Hönig, çeviri hatalarını sayarken hiçbir şekilde bu
hataların sebebinin yabancı dilden kaynaklanmayacağını belirtir. U. Kautz,
çevirmen profilinin özelliklerini sıralarken yabancı dil yetisine ancak üçüncü
sırada yer vermiştir. Çeviri bir metin anlama ve yorumlama faaliyeti olarak,
bir çevirmenin ilgili metinle ilişkisinin sonucu olarak anlaşıldığında, bir
metnin anlaşılmasının yalnızca dil sorunu olmadığını söylemeye gerek yok.
Çeviri sadece anlama faaliyetinden çok, anladığını bir başka dilde ifade etme
faaliyeti olarak salt yabancı dilden ibaret bir süreç olamaz. Sadece iki dilden
ve iki kültürden ibaret de değildir. Bir uzmanlık bilgisi, çevrilecek metnin
düzeyinde bir çevirmen profili de gerektirir. Bir metnin okuru olamayacak
düzeyde olan çevirmenin o metni çevirmesi hiç düşünülemez. Umberto Eco’nun
deyimiyle bir çevirmen en azından ilgili metnin örnek okuru olabilmelidir.
Örnek okur olmak ise, ilgili alanda bir seviye ve bir birikim istemektedir.
Çevirmenler sadece dili iyi olan uzmanlar olup, konuyla ilgili
uzmanlaşmadıklarında ve hatta ana dilleri iyi olmadığında asıl sorun
başlayacaktır.
Yabancı dili mükemmel olan öğrenci profilini çeviri eğitimine beklemek,
böyle bir profilin ideal öğrenci profili olduğunu düşünmek çeviri kuram ve
yöntemlerine, çeviri etkinliğine uymamaktadır. Bu noktada yazılı ve sözlü
çeviri için tamamen zıt ve çok farklı özellikte çevirmen profili gerektiğini de
unutmamalıyız. Sözlü çevirmenler için sıralanacak özelliklerin tam tersi yazılı
çevirmen için geçerli olabilir. Sözlü çeviri süreci, yazılı çeviri sürecinin tam
tersi olarak düşünülebilir. Dolayısıyla, çeviri bölümlerinin öğrenci profilinin
tek tip olması gerektiğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Sözlü çevirmende
aranacak özellik farklı, edebiyat metni çevirmeninde aranacak özellik farklı ve
bir teknik alan çevirmeninin özelliği ve birikimi yine farklı olacaktır. Çeviri
alanlarının belirlenmesinin öğrencinin ilgi alanlarına göre olması gerektiği de
unutulmamalıdır. İnsanlar ancak sevdiği ve bildiği işi çok iyi yapabilirler.
Bu ön bakış açısından yola çıkarak, çeviri eğitiminde görmüş olduğumuz
sorunları diyalektik ve eleştirel bakışla yansıtmaya çalışacağız.
Çevirmen Adayı ve Çeviri
Eğitimi Veren Akademisyenlerin Profilleri
Çeviri eğitimini bir yandan öğrenciler diğer yandan ise alanda ders veren
öğretim elemanları açısından değerlendireceğiz.
1.Öğrenci Profili
Açısından Çeviri Eğitimi
Öğrenci, çevirmen olmanın yabancı dil bilme olduğu inancında olduğu için,
yabancı dilbilgisi açısından iki tür öğrenci profili ortaya çıkmakta ve bu iki
profilin de çevirmen olma ihtimali verilen eğitim nedeniyle azalmaktadır:
* Sakarya Üniversitesi Çeviribilim Bölümü
84
a)Öğrenci Türkiye’de yetişmiş olup, yabancı
dili iyi olmadığı için ve yabancı dili iyi olmadığı sürece çevirmen
olamayacağını düşünüyor ve bütün konsantrasyonunu yabancı dile odaklıyor; dile
odaklanırken, dili bir türlü tam anlamıyla halledemediğini görünce, iyi bir
çevirmen olamayacağını düşünüyor. Dile odaklandığı için diğer derslerde verilen
bilgiler ve başkaca okumalar öğrenciye gereksiz ve saçma geliyor. Çünkü
kendisinin yabancı dili iyi bilmediği sürece çevirmen olamayacağına
inandığından, diğer bilgilerin anlamsız olduğunu düşünüyor. Dile odaklandığı
için, her bilgide dilini geliştirecek bir taraf arıyor ve bilginin mesleği için
önemli olduğunu düşünmüyor. Bu nedenle çeviri eğitimi boyunca zayıf olan dil
yetisinin güçlendirilmesine yönelik derslerin mantıklı olacağını düşünüp, diğer
derslerin gereksizliğinden dolayı, diğer derslere motive olamayıp, onların
anlamsız olduğunu düşünüp, çeviri eğitiminin (dilden ibaret olmaması nedeniyle)
yanlış olduğunu düşünüyor. Çünkü kendi yabancı dili zayıftır ve eğitim buna
yönlenmelidir. Yabancı dili iyi olduğu takdirde, diğer sorunlar zaten
kendiliğinden çözülecektir. Yabancı dili sağlam olduğunda zaten metinleri
anlamak ve çevirmek çok kolaydır. Metinleri çevirebilmek için, o metinleri
okuyacak, onları kendi dilinde bile anlayabilecek bir düzeyde olmadığının ve bu
düzeye erişmedikçe de metinleri sadece dil olarak bilmenin yeterli olmadığının
farkında değildir. Ya da konuşma dili bile olsa, bir kişinin uzman olduğu
alanda dil düzeyinin salt yabancı dil düzeyi olmadığının farkında değildir.
Kendi profilinin neyle oluşacağı konusunda bir bilince sahip değildir; bu
bilince göre yönlendirilmediği ve eğitimi boyunca yabancı dil sorun olduğu
için, bu konudaki eksikliklerini altından kalkılamayacak bir yük gibi görüp,
kendi geleceği konusunda umutsuz olmaktadır. Bu şekilde iyi bir iş
bulamayacağına inanmakta, yabancı dili çok iyi konuşanları görünce, onlar kadar
iyi bir dili olmadığı için ne yaparsa yapsın başarılı olamayacağına
inanmaktadır.
b)Yabancı dili ilgili dilin konuşulduğu ülkede öğrenmiş olup, sırf bu
yabancı dilinden dolayı çeviri bölümüne gelen öğrencilerin sorunu ise,
çevirinin yabancı dili iyi bilmek olduğu, kendisinin de yabancı dili çok iyi
bildiği, diğer arkadaşlarının öğrenmeye çalıştığı dilin onun için çok basit bir
düzey olduğu, derslerde anlatılanları çok rahat anlayıp aktardığı ve bu yüzden
bu bölümün kendileri için çok kolay olduğu ve mezun olmaları için bir gayret
sarf etmemeleri gerektiği, hatta okula yeni geldiklerinde bile çeviri
yapabildikleri için, hatta öğretim üyelerinden bile daha iyi Almancalarının
olduğuna inandıkları için, kendilerinin başka bir şey öğrenmeye ihtiyaçlarının
olmadığı ve diğer derslerin ise gereksiz ve anlaşılmaz olduğu düşüncesinde
olarak, çeviri eğitimine yoğunlaşamamaktalar. Dersler büyük dil seviye
farklarından dolayı, bu öğrenciler için değil, Türkiye’de yetişen öğrencilere
yönelik olarak, onların dil düzeyinde gerçekleşiyor ve sadece dil dersi olarak
yapılıyor. Yani, bu süreç onlar için değil, Türkiye’de yetişip yabancı dil bilmeyenler
içindir, onlar boşuna zaman harcamaktadırlar. Diğer, kültür dersleri ise,
özellikle Türkçe olanlar, bu öğrenciler için gereksiz ve anlamadıkları, yabancı
dille ve çeviriyle alakası olmayan bilgilerin verildiği derslerdir. Kuram ve
yöntem dersleri ise, zaten onlara lazım değildir, çünkü onlar yabancı dili iyi
bilmektedirler. Zaten kuramlar da, bildikleri yabancı dile bile benzemeyen,
Latince gibi anlaşılması zor ve hayatta karşılarına çıkmayacak bilgilerden
oluşmaktadır. Bu rehavet onların eğitim boyunca kendilerini fazla geliştirme
ihtiyacı duymamalarına yol açmaktadır. Zaten dile indirgenen derslerde onlar
kendilerinin ders anlamada, diğer öğrencilerden çok üstün olduğunu, yabancı
dili iyi olduğu için konuları anlama düzeyinde sıkıntılarının olmadıklarını
görmekte, hocaların da bunları örnek gösterip, onlar gibi olunması gerektiği ve
öğrenci profilinin tam da bu yurt dışında yetişen ya da özel okullarda çok özel
eğitim almış kişilerden oluşması gerektiğini düşünmektedirler.
c)Eğitimci ve öğrenciler, çeviri eğitiminin ilgili yabancı dili yabancı dil
olarak öğrenen, özellikle hazırlık sınıflarında öğrenenler için olmaması
gerektiğini, hazır öğrencilerin gelmesi gerektiğini ve ana dili ilgili yabancı
dil olmayan öğrencilerin çeviri bölümlerini zayıflattıklarını düşündükleri için
çeviri eğitiminin günden güne anlamsızlaştığını ve çok zayıf öğrencilerin
geldiklerini düşünmektedirler. Burada sorun, çeviri sürecini iyi anlayamamaktan
kaynaklanmaktadır. Çeviri sürecinde yabancı dil ve anadilin ne anlama
geldiğinin göreceli olması ve çeviri sürecinde dil bilmenin süreci nereye kadar
etkilediğinin bilinmemesi bu sonucu doğurmaktadır. Oysa yabancı dil dendiğinde,
yurt dışından gelip, başka bir dili anadili olarak konuşan öğrenci tipinin, Türkçeyi
bir yabancı dil olarak bildiği ve kendisinin Türkçede zaten zayıf olmak zorunda
olduğu, çünkü yabancı bir ülkede yetiştiği, konuşma olarak zayıf olmasa da
metinleri çevirme düzeyinde bir Türkçe birikimine
85
sahip olmadığı ve bu öğrencilerin Türkçeye önemli ve zor metinleri
çevirmelerinin Türkçeleri nedeniyle imkansız olduğu, Türkçeden diğer dillere
çeviri yapmalarının doğal olduğu düşünülerse, onların da yabancı dilini Türkçe
olarak kabul ettiğimizde onlar da zayıf bir yabancı dile sahip olmakla, çevirmen
olmada oldukça eksik bir pozisyondadırlar. Mesleklerinin sonucunun ağırlıklı
olarak Türkçeye çeviri yapacağı ve bu yurt dışından gelen kişilerin
Türkiye’deki çevirinin yükünü, Türkçeye çeviri yapacaklarını düşünmek ise
imkansız bir durum gibidir. Yabancı dillerinin kuvvetli olması Türkçe bir metin
yazmaları için hiçbir şey ifade etmez. Türkçe metinler Türkçe anadili olan
kişilerin yazabileceği metinler olarak Türkiye’de yetişmiş öğrenci profiline
daha uygun metinlerdir. Oysa Türkiye’de yetişenlerin de ana dil sorunları
vardır. Peki bu dil sorununu hallettiğimizi düşündüğümüzde, çevirmen profilini
ve çeviri eğitimini tamamlamış oluyor muyuz?
d) Elbette hayır, şimdi de bu iki öğrenci tipi için de geçerli olan ve
olmazsa çevirmen olamayacakları en önemli boyuta gelelim: Eğer birikimleri
fazla, derin okumalar yapmış ve genel kültür düzeyi çok yüksek öğrenci tipine
sahip değilsek, ya da öğrencileri bu düzeye getirecek bir eğitimi hem okul hem
de okul dışında sağlayamıyorsak, ilgili metinleri ya da o metin düzeylerini
okumamış ve onlara alışık olmayan öğrencilerin bu metinleri çevirmesini nasıl
bekleyebiliriz? İnsan anlayamadığı metni nasıl çevirebilir? Çevrilecek
metinlerin konularını ve terminolojilerini bilmeyen çevirmenler yabancı veya
ana dil bilgisiyle o metinleri çeviremezler, çünkü hangi dil düzeyinde olursa
olsun bu metinlerin okurları değillerdir. Metin okuma alışkanlığı olmayan,
özellikle uzmanlık alanlarındaki, kültür alanlarındaki metinleri derin
kavrayışla okuyup özümseyemeyen ve bu tür okumalara yatkın olmayan öğrenciden
çevirmen profili oluşturulması beklenemez. Şimdi bu ikinci özelliğin yerine
gelmesinin, birinci özellikteki zayıflıkları giderdiğini söyleyelim; yani, bir
öğrenci dil düzeyinde zayıf olsa bile, yeterli bilgi düzeyine sahipse, bu zayıflığını
kapatma şansına sahiptir. Ne ilgili alanın kaynak diliyle yetişen öğrenci
yabancı dilin tümüne hakimdir, -özellikle okuyup bilgi düzeyini
derinleştirmedikçe bu hiç mümkün değildir-, ne de Türkiye’de yetişen
öğrenci çok okuyan ve kültürlü bir öğrenci olmadığı sürece yabancı dili çok
düzelse de, okuma ve bilgi düzeyi olarak ilgili metinleri anlayıp çevirecek
düzeye sahip olabilir. Bilgi birikimi, genel kültür, alan bilgisi gibi
adlandırılabilecek donanımlar, çevirmenin yabancı dil ve kendi dilindeki
eksikliklerini giderebilecek, olmazsa olmaz birikimlerdir. Fakat bu birikimler
kısa sürede kazanılamayacak birikimlerdir. Sorun, kültür ve bilgi birikimi
yüksek düzeyde olan öğrencilerin çeviri bölümlerini tercih etmemesidir. Oysa
çeviri eğitiminde, genel kültürü, okuma düzeyi, analitik ve diyalektik düşünme
düzeyi yeterli öğrenci profili gerekmektedir. Bu konu çeviri eğitiminden önce,
daha ilk öğretimden itibaren, alanlara yönelecek öğrenci profillerini doğru
teşhis edip, onlara verilecek bilgileri doğru analiz ederek çeviri bölümleri
özelinde, ama daha çok sosyal bilimlere gelen öğrenci profili olarak karşımıza
çıkmalı ve özellikle bir ayırım daha yapılabilirse, filoloji öğrenci tipi
oluşturulmalı ve bu öğrenciler ezber ve statik bilgiden çok, sosyal ve genel
kültür bilgileri olarak metinlerle yüzleşen, metinleri yorumlayan öğrenci
tipleri olarak üniversiteye hazırlanmalıdırlar. Bu durumun şu an için geçerli
olmadığından yola çıkarsak, yurt dışından gelmiş öğrenciler, yabancı dili bilme
avantajıyla çeviri bölümüne giren ve başkaca bir sınava tabi tutulmamış
öğrencilerdir. Tek başına bu profil yukarıda belirttiğimiz eksikliği
tamamlayamamaktadır. Belki de, okuma ve bilgi birikim düzeyi olarak, Türkiye’de
yetişmiş olup yabancı dili zayıf olduğundan dolayı beğenmediğimiz öğrenci
düzeyinden daha düşük bir düzeyde kalmaktadırlar. Özellikle erek kültüre çeviri
bakımından, erek kültürünü tanıma konusunda yeterli donanıma sahip
olmadıklarından, çeviri bölümünün arzuladığı çevirmen adayı profili hiç
olamazlar. Vakıa, mevcut öğrencilerle eğitimi yürüttüğümüzden şikayet ederek;
bu gerçeği, sadece eleştirmeyle ve yapacağımız bir şey olmadığı şeklinde
teslimiyetçi bir mantıkla yürütemeyiz. O zaman, öğrencide şikayet ettiğimiz
motivasyon eksikliği ve kendi alanını doğru kavrayamama, çevirmen profilini
tanımama öğretim üyelerinde de var demektir. Ve bu şekilde bir anlayışa sahip
öğretim elemanlarından oluşan çeviri bölümlerinin iyi öğrenci yetiştirmesi,
öğrenciler iyi bile olsa daha baştan mümkün değildir. Malzeme hazır gelmemiş
bile olsa, malzemeyi işlemek akademisyenin elindedir. Akademisyenlerin işi
zordur ama imkansız değildir. Öyleyse, dil ve bilgi düzeyi olarak hazır
gelmeyen öğrenciye 5 yıl gibi uzun bir sürede çok şey verilebilir. Bunu, sadece
ders olarak değil, ders dışında da onları çevirmenliğe motive edip, çevirmen
profilini oluşturacak eylem ve okumalara yönlendirerek yapabiliriz.
86
e)Fakat öğretim elemanları, hala yabancı
dile odaklanmışsa, eğitim donanımı yabancı dilden ibaretse ve öğrencinin bilgi
birikimi, genel kültür düzeyi ne olursa olsun bununla ilgilenmiyorsa, o zaman
yukarıda söylediklerimiz gerçekleşemez; çünkü öğretim elemanı diğer konulara
hiçbir zaman odaklanmayıp, hangi ders ve hangi konu olursa olsun, devamlı
olarak yabancı dilbilgisine odaklanmaktan kendini alamaz ve öğrenciyi devamlı
bu zayıflığıyla yüzleştirerek, onu çıkmaz bir sokakta bırakır. Bu şekilde
öğrenci ne yaparsa yapsın bu eksikliğini hemen gideremedikçe çevirmen
olamayacağına inanır. Oysa dil eksikliğini hemen gidermek birçok öğretim
elemanının bile halletmiş olduğu bir mesele değildir. Esasen çevirmenlik
mesleğinde tüm metinler bakımından yeterli bir yabancı dil ve anadil bilgisi
kimsede mevcut değildir. Fakat öğretim elemanlarının ders konularında ve derste
yapılan çevirilerdeki başarılı görüntüsü, öğrencilerde çok daha olumsuz bir
etki yaratmaktadır. Öğretim elemanları derste işleyecekleri çeviri metinlerine
ve dersle ilgili konuya önceden hazırlandıkları ve dil örnekleri ve pratik
olarak kendi bildikleri metinleri seçerek işledikleri için mükemmel görünürler,
öğrenciler ise devamlı eksik. Bu ise öğrencileri çeviri konusunda yanıltır.
Öğrenci hiçbir zaman bu seviyeye ulaşamayacağını düşünür. Oysa öğretim
elemanları önceden hazırlanmadıkları, spontan ve rastgele alanlardan metinleri işleyerek,
kendi eksikliklerini ve bu eksiklikleri kuramsal ve yöntemsel olarak nasıl
tamamladıklarını öğrencilerle paylaşmış olsalar, öğrencinin motivasyonu ve
çevirmen olma isteği açısından çok daha farklı bir eğitim süreci
gerçekleşebilir.
f)Tabi yukarıda açıkladığımız bu iki boyut çevirmen olmak için yeterli
değildir. Bilgi birikimi iyi ve dili bir düzeyde halletmiş olan çevirmen
adayının, çok bilgi ve az dille çevirmen olması yeterli midir? Elbette hayır.
Bu iki alanı kaynaştırmak ve kuvvetli olduğu alanı zayıf olduğu alan için bir
çözüm haline getirebilmek için metin çözümleme yetisini, bu konulardaki
dersleri iyi öğrenmesi gerekmektedir. Bir metnin tamamı bilinmese de, metin
çözümleme yöntemleriyle metinlerin bilinmeyenleri çözülebilir. Metin çözümleme
birikiminin, çeviri kuram ve yöntem birikimiyle desteklenmesiyle öğrenci zayıf
olduğu dil sorununa, ilgili metne ilişkin çözümler getirmeyi öğrenebilir. Dil
sorununu aşmak çevirmen olmak için yeterli olmadığına göre, şimdi metinleri bir
başka dilde yazabilecek, yeniden kurgulayabilecek, bir kaynak metni bir başka
dil ve kültürde bir başka metin olarak yazmasının hangi yöntemlerle başarılı
bir süreç olarak yönlendirebileceğine dair çeviri kuram ve yöntemlerini
öğrenmesi gerekecek. Çünkü çevirmenin işi ne dil bilmek, ne de herhangi bir
konunun bilgisine sahip olmaktır. Çevirmenlik mesleği, tüm bu verileri bir
başka dil ve kültür, bir başka amaç ve bağlama dönüştürebilen, onları
yorumlayıp yeniden yazabilen bir uzmanlık bilgisi ve yetisidir.
2.Akademisyen Profili
Açısından Çeviri Eğitimi
a)Öğretim elemanlarının eksiklikleri, öğrenci tipinde ve uygulama
derslerindeki hatalar olarak özetlenebilir. Daha önce değindiğimiz gibi,
akademisyen, öğrenci profilini yanlış bellemekte ve beklemekte ve öğrenci
yetiştirme sürecini yine doğru anlamamaktadır. Yukarıda belirttiğimiz öğrenci
profillerinden dolayı öğretim elemanları doğru bir beklenti içinde olmayıp,
özellikle kendilerinin de tam hakim olamadıkları ve derinleşemedikleri bir
çeviri eğitim sürecinin aktörü olmaktadırlar. Öğrencinin profili ne kadar
çevirmen profilini yansıtması gerekse de, öğretim elemanları bu profili bilen
ve bu profili yetiştirecek durumda olmadıkları takdirde, öğrenci profili
düzeyinin yüksek olması da yeterli olmaz. Çeviri eğitiminin amacı, çevirmenin
özellikleri, çeviri kuram ve yöntemlerinin ne söyledikleri, öğrenci tipinin
bütünsel oluşumu, öğretim elemanının bilmesi ve buna göre ders vermesi gereken
konulardır. Dersin adı ve içeriği ne olursa olsun, yabancı dil öğretme dersine
dönüşen ve yabancı dilin yeterli seviyeye getirilmesinin sorunun merkezi olarak
görülen dersler, öğrenciyi çevirmen olmaya götüremez. Öncelikle öğretim
elemanlarının bu yaklaşımdan kurtulmaları gerekir.
b)Diğer bir sorun da, öğretim elemanı profilidir. Şayet öğretim elemanı
profili çeviri bölümü profiline uygun değilse öğrencideki sorun bu defa öğretim
elemanında karşımıza çıkar. Yani öğretim elemanı sırf yabancı dili iyi bildiği
ve yabancı dil alanında eğitim aldığı için çeviri bölümünde öğrenci
yetiştiriyor ve çeviribilimci özelliğini taşımıyorsa, burada çeviri
eğitimindeki başarısızlık öğrenciye yüklenemez. Eğitimcilerin, çevirmen
adaylarının sorununu devamlı yabancı dil sorunu
87
olarak görmelerinin asıl nedeni, kendilerinin sadece yabancı dil
formasyonuna sahip olmalarından ve kendi görevlerinin yabancı dili öğretmekten
ibaret olduğu düşüncesinden kaynaklanabilir, hatta kaynaklanmaktadır da. Çeviri
eğitimi almamış ya da bu alanda yüksek lisans ve doktora yapmamış öğretim
elemanlarından oluşan bir çeviri eğitiminin yabancı dil eğitiminden öteye
geçememesinin asıl nedeninin sadece, öğrencinin yabancı dil düzeyi eksik olduğu
için değil, aksine öğretim elemanının çeviribilimi bilme ya da bilmeme
düzeyinden kaynaklandığını göz ardı edemeyiz. Çünkü bu profildeki akademisyenin
uzmanlığı dil eğitimi vermeye dayalıdır. O zaman bu profildeki akademisyenler
için, yurt dışından gelen öğrenciler favori öğrencileri olacak; dersin devamlı
olarak yabancı dili iyi olanlarla paylaşıldığı, dili yeni öğrenen diğer
öğrencilerin ise daima onların yanında zayıf kaldığı ve eğitimin merkezinin
dışına itildiği, yabancı dili iyi bilen öğrencinin ise haksız ve yanlış bir
rehavetle kendisinin çok iyi olduğunu düşünerek kendisini geliştirme gereği
duymadığı, hatta eğitimin ruhuna aykırı olmasa ve dersleri onlarla
geçirmeseler, neredeyse derse gelmelerinin bile gerekmeyip, gün doldurduktan
sonra diploma almaları gereken örnek profil oldukları sonucuna varılmaktadır.
Özellikle öğretim elemanları Türkiye’de yetişmişse, yabancı dili çok iyi olan
öğrencinin, çok iyi öğrenci olduğu yanılgısına kapılmaktadırlar. Bu durum
öğrenci profili kadar öğretim elemanı profilinin de yetersiz olduğunu
göstermektedir. Tıpkı öğrencide olduğu gibi öğretim elemanı profilinde de doğru
teşhis yapmak gerekir. Bölüme arzu etmediğimiz öğrenci profili geldiği gibi,
öğretim elemanı profili bakımından da durum farklı değildir. Karşımıza, yabancı
dili çok iyi, birikimi zayıf veya genel kültür birikimi çok iyi, ancak
çeviribilimciliği zayıf akademisyen profili çıkmaktadır.
c) Vakıa, elimizdeki öğrenci malzemesi nasılsa, öğretim elemanı malzemesi
de bundan farklı değil. Ancak, filoloji bölümleri olmasaydı, çeviri bölümleri
de olmazdı. Belli bir süre çeviri bölümlerinin, dil bölümlerinin etkisinde
kalması, dil bölümlerindeki akademisyenlerle ayakta durup gelişmesi kaçınılmaz
bir gerçektir. Bu anlayışı devam ettirerek, çeviribilim odaklı bir anlayışa
geçilemiyor olması önemli bir sorundur. Bunu değiştirmek çeviribilimcilerin
elindedir. Öncelikle öğretim elemanları, hangi derse girerlerse girsinler,
öğrenci profilinin nasıl olması gerektiği ve çeviri eğitiminin ne olduğu
konusunda fikir sahibi olmalıdırlar. Hiçbir ders bir diğerinden bağımsız
değildir ve her ders çevirmeni oluşturmak için amaçlı bir sistemin parçası
olarak yer almaktadır. Zamanla, çeviri konusunda uzmanlaşan öğretim elemanları
çoğaldıkça bu sorun aşılabilecektir, fakat öğretim elemanları eğitim süresince
hala bu bakış açısıyla eğitilirlerse, yine çıkmaz sokakta kalırız. Kısa vadede
yapılması gereken, öğretim elemanlarının çeviribilim, çeviri eğitimi ve
çevirmen profiliyle ilgili bilgi düzeylerini artırmaktır. Özellikle, uygulama
derslerine giren öğretim elemanlarının, bu derslerin bir metin dilbilim ya da
karşılaştırmalı dilbilgisi dersi olmadığını, bu derslerin kuramsal, yöntemsel
bilgilerin ve öğrencilerin genel kültürünün uygulamaları olması gerektiğini ve
ders yönteminin kuramsal bilgiden bağımsız pratik yapma değil, soyut bilgileri
uygulama şeklinde olması ve öğrencilerin o ana kadar tüm öğrendiklerinin
uygulanmasına yönelik olması gerektiğinin bilincinde olmalıdır. Bunun için ise,
bu derslere giren akademisyenlerin çeviri kuram ve yöntemlerini bilmeleri, en
azından öğrencilerin diğer derslerde ne öğrendiklerinin bilinmesi
gerekmektedir. Konu seçimi de çok önemli olup, öğrencilerin birikimlerinin
olduğu konular seçilmeli, ya da öğrencileri önce konu ve okuma olarak
hazırlayıp, daha sonra alan birikimi kazandıktan sonra bu uygulamaları hem
çeviri kuramsal, hem de alan bilgisi olarak bildikleri konulardan seçmek
gerekir. Bu şekilde öğrenci daha iyi motive olup, yabancı dilinin eksikliğini
nasıl giderebileceğini, gerçek çeviri sürecini nasıl yaşayabileceğini görecek
ve yabancı dilini de daha çok geliştirme imkanı bulabilecektir. Gerçek çeviri
süreçlerinin yaşanması sağlanmalı, çeviri bir sanal ve yapay eğitim şeklinde
değil, canlı bir süreç olarak yaşanmalıdır. Birikimlerinin karşılığını, sorun
çözüm yöntemlerinin ve kuramsal bilgilerin işe yararlılığını gören öğrencilerin
motivasyonu ve öz güvenleri artacaktır. Yabancı dilin tek sorunları olmadığını,
çok fazla okuyup derinleşmeleri, kuram ve yöntem olarak kendilerini
geliştirmeleri gerektiğini gören öğrencilerin, soyut derslere olan ilgileri de
çok fazla olacak, bu dersler olmaksızın çevirmen olamayacaklarını
anlayacaklardır.
88
d)Yeni öğrenci profilinden şikayet
etmektense, yeni profile göre yeni eğitim yöntemleri geliştirmek gerekir. Bana
göre ise söz konusu olan yabancı dilden Türkçeye yazılı çeviri olduğunda
önümüzde olması gereken öğrenci tipi zaten yabancı dil olarak çok kuvvetli
olmayan öğrenci tipi, fakat asıl eksiklik öğrencinin bilgi ve genel kültür
düzeyinin zayıflığından kaynaklanmaktadır. Bu durumda yukarda değindiğimiz
gibi, öğrenci profilini değiştiremeyeceğimize göre, başarı, durumdan şikayet
etmekle değil, eğitim süreci boyunca bu eksikliği tamamlamak için öğrenciyle
bütünleşmek, daha fazla efor sarf etmekle olacaktır. Bunun sonucu yine çeviri
eğitimine yansıyacak, bilgi olarak dolu ve mesleğinde başarılı çevirmenler,
birikimli ve genel kültür düzeyi yüksek öğrenci tipinin yetiştirildiği çeviri
bölümleri, üniversite adayları için önde gelen tercih olacak ve bu şekilde
öğrenci düzeyi gün geçtikçe yükselebilecektir. Mezunların bilgi birikiminin ve
genel kültür düzeyinin alan seçiminde ne kadar önemli olduğunun en önemli
örneği felsefe ve sosyoloji bölümleridir. İş şansları çeviri bölümünden çok
daha az olduğu halde, sırf eğitimin derinliğinden, birikimin karşılığının
öğrencide görülmesinden ve öğretim elemanlarının alan bilgisi profilinin yüksek
olmasından dolayı bu bölümlerin gerek öğrenci profili ve gerekse eğitim
açısından devamlı önlerde olduğu görülmektedir.
e)Çeviri bölümlerinde asıl sorunun dil olmadığının en önemli göstergesi dilbilim
derslerine olan ilgisizliktir. Gerek bölümler gerekse öğrenciler bu dersin
çeviri bölümünde olmaması gerektiği konusunda hemfikirdirler. Çünkü bu dersler
dilin kendisini ya da çeviriyi öğretmeyip soyut bir takım bilgiler
öğretiyorlar, tıpkı matematik gibi. Oysa okumayı sevmeyen, bilgi birikimi,
analitik okuma düzeyi yüksek olmayan öğrenciler bu derse bir anlam veremiyor ve
çeviriye bağlayamıyorlar. Çevirmen olmak için zor metinleri dilbilimsel düzey
ve anlama sorunu açısından öncelikle çözmeden (metin analizi de dahil) çeviri
düzeyine geçemeyeceklerini düşünemiyorlar. Ve böyle olunca da, hiçbir zorluğu
aşmadan metinler dil ne kadar bilinirse bilinsin çözülemiyor. Bu dersler ya
kaldırılıp ya da sadece bir tane olunca da, bu defa çeviri kuram ve yöntem
dersleri amacından sapıp, dilbilim, metin dilbilim, yorum bilim, anlam bilim
derslerine dönüşüyor ki, bu defa çeviribilim dersleri, çeviri dersi olmaktan
çıkıyorlar. Her bir ders kendi içeriği ve amacını yerine getirmedikçe, eğitim
arapsaçına dönmekte, hangi dersin neyi vermesi gerektiği, neyi verdiği ne
akademisyenler, ne de öğrenciler tarafından anlaşılıp, sonucunda ortaya çıkacak
çevirmen profilinin hangi ana unsurların, hangi niteliklerin sonucu olduğu da
belirlenememektedir. Bir düzensizlikler, karmaşık bilgiler ürünü öğrenci
profili ortaya çıkarak, öğrenci ne olduğunu, neyi bilip neyi bilmediğini, neyi
hangi amaçla öğrendiğini, sonuçta da, bütün bu öğrendiklerinin onu nereye
götüreceğini, gerçekte ne olarak yetiştiğini karıştırıp, bir belirsizlik diplomasıyla
bir belirsiz iş hayatına yelken açıyor.
f)Eğitimi dile indirgeme sorunu çeviri bölümlerinde bu şekilde yaşanırken biz
kuramsal olarak bir çeviribilimden söz edemeyiz. Şu an içinde bulunduğumuz
duruma bakarak çeviribilimin çeviri eğitimine yansımasından söz edebilmemiz ve
bu bilim dalından yetişen öğrencilerin çeviri piyasasına girip, çevirinin
Türkiye’deki durumunu düzelteceğini ummamız gerçekçi olmaz. Piyasadaki
çevirmenler, alanın uzmanı olmasalar da, yılların tecrübesiyle, belli bir
çeviri bilinç düzeyine ulaşabiliyorlar. Çünkü çevirinin işlevsel dünyasında
yaşıyorlar. Biz Türkiye’de çevirinin dil düzeyinde yapılmasından ve alanın
uzmanları tarafından yapılmadığı için bir çeviri uygulamasının, gerçek anlamda
bir çeviri pratiğinin olmamasından yakınırken, çeviri eğitimini bu düzeyde
yaptığımız sürece, piyasanın ihtiyacı olan uzman çevirmeni değil, yine dil
kısır döngüsünde sıkışıp kalan çevirmeni yetiştirmiş oluruz. Tabi ki eğitim bir
bakış açısı, bir bilinç sağlar, ama bu bilincin bir meslek yüksek okulu
düzeyinde değil, akademik bir düzeyde oluşması gerekir. Bir alanın uzmanı, o
alanı önce teorik olarak iyi öğrenmiş, sonra da bu teorik bilgiyi pratik alana
uygulayarak başarılı olma durumundaki bir uzman profilidir.
g)Çeviri bölümü öğrencileri, muhakkak ilgi alanı olan başka bölümlerden,
başka fakültelerin bölümlerinden ana dersleri almalılar, bu konuda yeterli
okumaları yapmalılar. Adeta bir yan dal gibi, mümkünse birden fazla bölümden
ders almalılar. Bu derslerin toplam sayısı, bölümün ana derslerinin sayısına
yakın olmalı. Öğrencilere fazladan bu dersleri alarak, ders çizelgesine geçirme
imkanı tanınmalı. En azından batıda olduğu gibi, derse devam ettiğini belirten
bir belge de olabilir. Böylece öğrenci çevirmenliğe ve iş hayatına daha fazla
konsantre olup, çeviriyi bıktırıcı bir soyut dil çalışması olarak yıllarca
görmekten kurtulup, soyut derslere çok daha fazla ilgi gösterecektir.
89
h) Uygulama derslerindeki metinlerin
otantik metinler olması öğrencinin motivasyonu için önemlidir. Tıpkı yabancı
dil eğitimindeki kültürlerarası yöntemde olduğu gibi, çeviri uygulaması olan
derslerde de metinler otantik olmalı, ama bu otantiklik gerçek çeviri sürecinin
yaşanması anlamında olmalı. Yani, ya çeviri bürolarından gerçek bir amaçla
verilmiş, somut bir kişi ya da kurumun, somut bir durumda yapılmış ya da yapılacak
çevirisi, ya da somut olarak çevirinin yapılması. Her durumda çevirmen adayına,
çevirinin amacı, çeviriye gereksinim duyan, çevirmen adayının metinle ilgili ön
bilgilerinin belirlenmesinin, tamamlanmasının, ya da birlikte tamamlanarak, bir
çeviri sürecine hazırlanmanın, konuyla ilgili birikimin önemi gösterilsin.
Çeviri kuram ve yöntemlerinden de yararlanılarak, öğrencinin metne sağlıklı
yaklaşması sağlanabilir.
Çeviri eğitimi pratik bir alanın eğitimidir. Çeviri eğitiminin kuram-pratik ilişkisi
açısından verimli ve pragmatik yapılabilmesi için hem öğrenci profilinin
geliştirilmesi, hem de alanın öğretim elemanlarının yetiştirilmesi önemlidir.
Her iki profilin de çeviri eğitiminin soyutluğundan, ya da pratikten bağımsız
yapılmasından kurtulabilmeleri için geliştirilmesi gereken yöntem, çeviri
piyasasıyla gerçek işler konusunda anlaşarak, öğrencilerin gerçek çevirileri
yapmaya başlamasını sağlamak olmalıdır. Bu doğrultuda, bir yayıneviyle
gerçekleştirdiğimiz bir anlaşmayla, öğrencilerin gerçek çeviri süreçlerini daha
birinci sınıftan yaşamaları sağlanmış, böylece somut çeviriler yapılmaya
başlanmıştır. Öğrencilerin kaynak metinleri çeviri kuram ve yönteminin
öngördüğü şekilde öncelikle araştırıp okuyarak, akademisyenlerin denetiminde
bir bilimsel süreç yaşayarak, çevirmen olma yolunda ilerlemesi amaçlanmaktadır.
Bu şekilde öğrenci daha öğrencilik yıllarında çevirmenin sahip olması gereken
özellikleri yaşayarak görecek, çeviri sorunlarını ve çözüm yöntemlerini,
kuramları daha öğrenirken sorgulayarak, içselleştirerek dinamik bir çeviri
eğitim süreci yaşayacaktır. Bu süreç derslerin çevirmen adayının yaşadıklarına
uygun bilgilerden oluşması sonucunu getirerek, hem dersler ve içerikleri amaca
yönelik olarak düzelecek, hem de öğretim elemanları gerçek çevirmen profilini
eğiten ve buna uygun ders anlatan bir yönteme döneceklerdir. Çeviri bölümü
öğrencileri böylece, hiçbir bölümün başaramadığı bir şekilde, daha birinci
sınıftan itibaren sanal bir eğitim yerine, kendi mesleğinin uygulamasını gerçek
bir meslek sahibi olarak yapacak ve mesleğe çok erken başlamış olacaktır. Bu
yöntem bize, çevirinin pratik bir alan olduğu konusundaki görüşün, hayali ve
rast gele çeviri süreçlerinden geçmeyip, çevirmenin gerçekte yaşadığı
süreçlerden geçtiğini gösterecektir.
Sonuç olarak, öncelikle, çeviri bölümlerine, hatta tüm sosyal bölümlere
öğrencileri hazırlamalı, bunun için ortaöğretimden itibaren sosyal alanlarda
çok sayıda ve derinlemesine kitap okumuş bir neslin çeviri bölümlerine, sosyal
bölümlere gelmesini sağlamalıyız. Daha sonra, çeviri bölümünde de derin
okumalar sayesinde, dolu, birikimli ve derin çevirmenlerin yetişmesine katkıda
bulunmalıyız. Ancak bu şekilde çeviriler kaliteli olabilir, kitap okuma
isteğini artırır.
90
ÇEVİRİBİLİM EĞİTİMİNDE ÜNİVERSİTE – ÇEVİRİ İŞLETMELERİ
BAĞLANTISI
Dilek YAZICI*
Ülkemizde 80’li yıllarda kurulmaya başlayan çeviribilim bölümlerinin sayısı
bugün 50’nin üzerindedir. Her bir bölümden yılda yaklaşık 30-40 öğrenci
mezun oluyor. Yani her yıl yaklaşık 200- 250 çeviribilim öğrencisi üniversite
mezunu olarak iş arayanlar arasına katılıyor.
Yalnız İstanbul’da Ticaret Odasına kayıtlı, çeviri işiyle iştigal ettiğini
beyan eden 500’ün üzerinde işyeri var. Bu işyerlerinin bir kısmı diğer iş
kollarıyla bağlantılı işler arasında çeviri işi de yaparken, bir kısmı da
yalnız çeviri hizmeti veren işletmeler olarak faaliyet gösteriyor.
Son yıllarda çeviribilim bölümleri mezunlarının sayısındaki artışla, çeviri
işletmelerinin alaylı veya uzman çevirmenler yanında bölüm mezunlarını daha
fazla istihdam etmeye başladığı gözlemleniyor. Bu gelişmenin bir nedeni
nitelikli çevirmen açığının işletmelerce çeviribilim mezunlarını istihdam
ettikten sonra ayrıca şirket içi bir eğitime tabi tutarak sektöre kazandırma
çabası, bir nedeni de üniversitelerin eğitim müfredatlarını sektöre yönelik
olarak güncellemeleri ve uzmanlık alanlarına yönelik daha yetkin çevirmen
yetiştirme çabalarıdır. Bu noktada, çeviri işletmelerinin sektöre çevirmen
yetiştirmede üniversitedeki eğitimi tamamlayıcı bir rol üstlendiğini
söyleyebiliriz.
Dört yıllık çeviribilim lisans programlarının müfredatları üniversiteden
üniversiteye, hatta aynı üniversitedeki farklı dillerdeki mütercim-tercümanlık bölümleri
arasında da farklılık göstermektedir. Uygulanan farklı müfredatların
sonuçlarını - burada "mezun” ile karşılık bulabilecek - ürün bazında ortaya
çıkaracak herhangi bir değerlendirme bulunmadığı için bir nevi deneme – yanılma
yöntemiyle bölümler kendi yollarını (eğitim sisteminin izin verdiği ölçülerde)
çizmeye çalışmaktadırlar.
Çeviribilim öğrencilerinin bir kısmı çeviri yapma becerilerini geliştirmek
amacıyla öğrencilik dönemlerinde çeviri yapmaya başlıyorlar. Ancak piyasada
düşük fiyatla kendilerine yaptırılan çevirilerin çeviri standartlarına göre
kabul edilebilir ölçülerde olup olmadığı konusunda veya çevirinin ikinci bir
gözden geçmiş haliyle ilgili genelde bir geri-besleme alamadıkları
için, bu çalışmaları gelişmelerine (farklı metinler görmenin dışında) ne derece
katkı sağlamaktadır tartışılır. Bu noktada, bölümlerde, çeviribilim
öğrencilerinin uzmanlık alanlarında çeviri yapma becerilerinin geliştirilmesine
yönelik daha fazla uygulamalı derslerin olması gerekliliği ortaya çıkıyor.
Çeviri işletmeleri, küreselleşen dünyada bir çevirmenin sahip olması
gereken donanımı gelen işlerin doğru analiziyle kolayca ayırt edebilmektedir. Bu
nedenle bazı çeviri işletmeleri, istihdam ettiği çeviribilim mezunlarını çok
çeşitli kurumlardan gelen ve uzmanlık gerektiren çeviri talebine uygun olarak
yetiştirmek üzere bir iç-eğitim sürecine tabi tutmaktadır. Bu eğitim
süreci işletmeye ayrı bir zaman maliyeti getirdiği için pek tercih edilen bir
yöntem değildir ve bu nedenle yaygın bir uygulaması yoktur. Sonuçta, günümüzde
bölüm mezunlarının sektöre yönelik bilgi, beceri ve donanımının mevcut olandan
daha farklı ve daha üst seviyede olması gerekliliği üniversite eğitimi
sırasında çözülmesi gereken bir sorundur.
Burada önerim, çeviribilim bölümlerinde uzmanlık alanı derslerinin ikinci
sınıftan itibaren başlaması ve uzmanlık alanlarına yönelik çeviri derslerine üç
senelik bir program/ müfredat belirlenmesidir. Bu müfredat belirlenirken,
çeviribilim bölümlerinin müfredatlarının kuram ile uygulamayı dengeleyen,
öğrencinin kuramı uygulamada, uygulamayı kuramın içinde bulabileceği bir çatı
temelinde yapılandırılması en idealidir.
* Diltra Uluslararası Çeviri ve Belge
Yönetimi Bas.Yay. Ltd. Şti.
İ.Ü. İngilizce Mütercim
Tercümanlık Anabilim Dalı, Uzmanlık Alanı Eğitmeni
91
Böyle bir müfredat hazırlanırken,
halihazırda küreselleşen dünyamızda değişen uzmanlık alanlarına ve teknolojik
gelişmelere yönelik çeviri taleplerini hergün birebir karşılayan ve bunu
yaparken kendini sürekli yenileyen çeviri işletmelerinin çevirmen işe alma ve
çalıştırma kriterlerinin de göz önünde bulundurulmasının gerekli olduğunu
düşünüyorum. Bu şekilde hazırlanmış bir müfredat, mezunların yalnız çeviri
işletmelerinde değil, diğer sektörlerde yapacakları çeviri uygulamalarıyla da
çevirinin bir iş, bir proje olarak algılanmasına katkı sağlayacaktır. Buna
bağlı olarak, çevirmen ihtiyacı olan çeviri işletmeleri dışındaki kamu
kurumlarında ve özel kurumlarda çevirmenliğin bir meslek, çevirinin
projelendirilebilir bir iş olduğu algısını yaratmada üniversite- sektör
bütünleşikliğinin bir parçası olarak önerilen tarzdaki bir eğitim müfredatının
etkisi olacağını düşünüyorum.
Ayrıca, çeviri hizmetini dünyada kabul görmüş çeviri hizmeti standartlarına
göre veren işletmelerde uygulanan süreçlerin çeviribilim bölümlerinde
uygulamalı olarak öğretilmesiyle, çeviribilim bölümlerinden yalnızca çevirmen
değil, çeviri projeleri koordinatörü/yöneticisi, idari dil koordinatörü gibi
ünvanlarla gelişkin çeviri şirketlerinde veya diğer sektörlerde açılacak
kadrolara eleman yetişmesi de sağlanabilir.
Amaç, çeviri eğitimi veren kurumlarının değişken ekonomik şartlar, küreselleşme, teknolojik ilerleme ve yenilikçi ilerlemelerle beslenen sektörlere hizmet veren çeviri işletmelerinin gerisinde kalması değil, ilerisinde olmasıdır. Bu noktada, eğitim kurumlarıyla çeviri sektörünün birbirine destek olarak çevirmenlik mesleğinin uygulandığı her alanda yenilikçi yöntemler benimsenerek ilerlemesi için gerekli işbirliğinin sağlanmasını arzuluyoruz.
BOLOGNA SÜRECİ DENEYİMİ VE ÇEVİRİ EĞİTİMİ: FIRSATLAR, SORUNLAR
Doç. Dr. Neslihan KANSU-YETKİNER*
Giriş
Avrupa çapında karşılaştırılabilir ve kıyaslanabilir bir Avrupa Yüksek
Öğretim çerçevesi oluşturmak konusunda bugüne kadar ortaya atılan en iddialı
girişim olan Bologna Sürecini başlatan adım, 25 Mayıs 1998 yılında, Sorbonne
Üniversitesi’nin 800. kuruluş yıldönümünde, Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere
Eğitim Bakanlarının, Sorbonne Bildirgesi’ni imzalamasıyla atılmıştır. Avrupa
Yüksek Öğretiminin iç dinamizminin çok daha tutarlı ve uyumlu olması için
imzalanan bu Bildirge, ön lisans ve lisans olmak üzere iki aşamalı bir yüksek
öğretim sistemi önerisi getirmiştir. Sorbonne Bildirgesi’nin ilk paragrafı
Avrupa’nın yükseköğretim felsefesinin asıl amacını ortaya koyması bakımından
önemlidir:
"Avrupa sadece avro değildir, bankalar ve ekonomi değildir, aynı zamanda
bilgi Avrupası olmalıdır” sözüyle, Avrupa kıtasında entelektüel, kültürel,
sosyal ve teknik boyutların güçlendirilmesi gereği de ortaya konmuştur.
Sadece dört büyük üye ülkenin imzacı olduğu, diğer Avrupa ülkelerinin
katılımda yer almadığı bu ilk Bildirge, Avrupa Birliği üye ülkeleri arasında
siyasi bir gerilime sebep olmuştur. Bu eleştirileri yumuşatmak için, İtalya,
Sorbonne Bildirgesi’nde öne sürülen fikirleri geliştirmek düşüncesiyle,
Bologna’da tüm Avrupa ülkeleri eğitim bakanlarının davet edildiği bir konferans
düzenlemiştir. Avrupa Komisyonu bu toplantıya sıcak bakmasına karşın,
konferansta resmi olarak yer almamıştır. Bu toplantı sonucunda 29 ülkenin
eğitim bakanları 1999 yılında Bologna Bildirgesi’ni imzalamıştır.
Bologna Süreci, 2010
yılına kadar rekabet gücü yüksek ve bilgi temelli bir Avrupa ekonomisi
için:
-Kalite güvencesinde Avrupa boyutunun oluşturulması,
-Yükseköğretimde Avrupa boyutunun güçlendirilmesi,
-Kolay anlaşılır ve karşılaştırılabilir bir derece sisteminin uygulanması,
-Lisans ve lisansüstü olmak üzere iki kademeli bir sistemin uygulanması,
-Ortak bir kredi sistemi (Avrupa Kredi Transfer Sistemi-AKTS) oluşturulması,
-Öğrenci/öğretim üyesi hareketliliğinin özendirilmesi ve teşvik edilmesini
hedefleyen
bir süreçtir.
Türk yükseköğretim kurumları, 2003 yılından bu yana, Avrupa Yükseköğretim
ve Araştırma Alanı’nın yeniden yapılandırılması anlamına gelen "Bologna Süreci”
ne dâhil olmuş ve kendilerini sürece katılan 47 ülkenin yükseköğretim kurumları
ile karşılaştırmalı olarak gözden geçirdikleri stratejik bir planlama içinde
kurumsal değerlendirilme ve akreditasyon süreçlerine girmiştir. Daha sonra Prag
Bildirgesi (2001), Berlin Bildirgesi (2003), Bergen Bildirgesi (2005), Londra
Bildirgesi (2007) ile ülkeler bazında gerçekleştirilen durum tespiti
raporlaması ve yeni konuların eklenmesiyle ülkelerin Bologna çalışma
konularında gösterdikleri gelişim düzeyleri takip edilmiştir. 2001 yılından
itibaren Türkiye, Bologna sürecine dâhil olmuştur ve buna bağlı olarak
yükseköğrenim alanındaki yapısal değişiklikler Bologna sürecinin gerekleri
doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Bu süreç doğrultusunda yerine getirilen
yasal ve kurumsal düzenlenmeler arasında Lisansüstü Eğitim-Öğretim Yönetmeliği
(2003), Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği (2005) yer
almaktadır. Tüm bunlara ek olarak, Haziran 2006’da, AKTS üniversitelerde
zorunlu hale getirilmiştir. YÖK’ün 2006 yılında hazırladığı Strateji Raporunda
Bologna sürecine referanslar verilmiş, yükseköğrenimin standartlaşması ve
modülerleşmesi gereği vurgulanmıştır.
* İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütercim
Tercümanlık Bölümü
93
Bologna Sürecinin Getirdiği Sorunlar, Eleştiriler
11 ve 12 Mart 2010’da, Avrupa ülkelerinin eğitim bakanları tarafından,
Bologna Sürecinin 10. yılı Viyana’da ve Bükreş’te kutlanmıştır. 10 yıllık
Bologna sürecinin koşulları yerine getiren ülkelere getirisi ne olmuştur?
Bu sorunun yanıtını Avrupalılar yoğun eleştirilerle çoktan vermeye
başlamıştır. Bologna karşıtı protestolar ve karşı manifestolar yanında, onlarca
sokak gösterileri, onlarca eleştirel bilimsel yayınlar (Crosier v.d. 2007;
Cardoso v.d. 2008; Hartman 2008; Saarinen, 2008; Algan, 2011; Gümüş ve Kurul,
2001) yapılmıştır.
Örneğin, 2005 yılında Avrupa Ulusal Öğrenci Birliği "Bologna Sürecinin Kara
Kitabı” (The Black Book of the Bologna Process) isimli bir kitap yayımlayarak
süreçteki yanlışlıklara karşı en muhalif tepkilerden birisini ortaya koymuştur.
Öte yandan, Türkiye’de Eğitim-Sen Yüksek Öğretim Bürosunun çıkardığı
"Üniversitelerde Bologna Süreci Neye Hizmet Ediyor?” (2001) başlıklı kitap
Türkiye’deki Bologna süreci uygulamalarına eleştirel bir bakış sunmaktadır.
Avrupa ve Türkiye’de
dile getirilen sorunlar kısaca şu şekilde özetlenebilir:
-Gizli bir Amerikan modeli olarak yorumlanan Bologna süreci yükseköğretimde
Amerika'yı izlemektedir. Paradoksal bir şekilde, Amerikan yükseköğretimi daha
fazla farklılaşmakta iken Avrupa yükseköğretimi artık daha fazla
standartlaşmakta ve bürokratikleşmektedir.
-Bologna süreci pedagojik değil, politik ve ekonomik bir süreçtir. Bu
süreçle birlikte, yükseköğretimde hem uluslararası bürokratik aktörler (Avrupa
Üniversiteler Birliği, Avrupa Komisyonu, vs.) hem de ulusal aktörler (YÖK,
kalite güvence ajansları, vs.) devreye girmişlerdir. Söz konusu aktörler,
etkili olduğu halde hiçbir sorumluluk sahibi değildir. Üniversiteler özerk
eğitim kurumları olmaktan uzaklaştırılmıştır.
-Üniversite eğitiminin temel hedefleri arasında sayılan eleştirel ve
bilimsel düşünmeyi kazandırma, Bologna süreciyle birlikte geri plana
itilmiştir. Müfredat akademik bir eğitimin gereklerinden uzaklaşarak piyasa
koşullarının güdümüne girmiştir. Bologna süreci çok farklı gereklilikler
getiren, eğitim süreleri ve uygulamaları farklı olan akademik programlar için
bir standardizasyon paketi sunmaktadır. Eğitimin bilimsel ve pedagoji boyutları
görmezden gelinmektedir.
-Bologna süreciyle birlikte öğretim üyeleri için bürokratik iş yükü de
artmıştır. Bunların arasında AKTS kredilendirme sisteminde ders yükünün
belirlenmesi, öğrenme çıktılarının öğrenciler açısından değerlendirilmesi,
öğretim üyesi tarafından çıkan sonuçlara ilişkin raporların yazılması, verilen
derslere yönelik ders dosyalarının oluşturulması gibi görevler sayılabilir.
Öznel Deneyim ve Çeviri
Eğitimi
Bologna sürecinin çalışmalarında İzmir Ekonomi Üniversitesi, YÖK tarafından
pilot üniversite seçilmiştir. Çeviri eğitimi müfredatının gözden geçirilmesi ve
yeniden yapılandırılması olarak görülen bu süreç, aslında birçok fırsatı ve
aynı zamanda birçok sorunu beraberinde getirmektedir.
94
Fırsatlar
Bologna süreci tüm eğitim dallarında olduğu gibi çeviri eğitimine de yeni
bir soluk getirmiştir. Bu "zorunlu” bir değişiklik olmasına karşın, en azından
kapsamlı bir program değişikliğine ve revizyonuna olanak sağlamış, bölümlerin
çeviri eğitimi gereklilikleri üzerinde yeniden düşünmesine olanak sağlamıştır.
Bologna süreciyle birlikte gelen öğrenim ve öğrenci hareketliliği, özellikle
yabancı dil bölümlerinde gereken dil pratiği ile bilgi ve deneyim konusunda
artış sağlamıştır. Bölümlerin ve üniversitelerin misyon ve vizyon belirlemesine
ilişkin gereklilikler, müfredat içinde yapılanlardan kafamızı kaldırıp
"başkaları ne yapıyor?” sorusunu sormamıza, hedeflerimizi belirlememize, bu
hedeflere ulaşmada güçlü ve zayıf yanlarımızı ve bize sunulan fırsatları somut
olarak görmemize yardımcı olmuştur. Ancak, bu yeni program yapılandırması
Bologna sürecinin amaçlarını da göz önüne alarak çeşitli kurallarla uygulamaya
konmuştur. Bir başka deyişle, sunulan bu fırsat tamamen özgür adımlar
atılmasına izin vermeyip bir üst plan doğrultusunda "idealize edilen” bir
sistemi oluşturmaya yöneliktir.
Sorunlar
Özellikle vakıf üniversiteleri açısından ele alacağımız sorunlar aşağıdaki
başlıklarda toplanabilir;
·Farklı Öğrenci Profili
Türkiye’de yükseköğretimin yeniden yapılanması gerektiği sıklıkla ifade
edilmiş ve Bologna süreci bir yeniden yapılandırma fırsatı olarak görülmüştür.
Oysa Bologna sürecinin ruhunda yer alan ideal üniversite ve ideal öğrenci
çerçevesi, Avrupa üniversitelerinin yaşadığı güncel dönüşümü ve sorunları görmeyi
engellemekte olup, Türkiye’deki vakıf üniversitelerinin sahip olduğu öğrenci
profiline çok uzaktır.
"Öğrenci odaklı eğitim: Öğrenci kendi eğitim programını, ilgi ve
yönelimleri doğrultusunda kendisi belirler” hedefi, öğrencilerin en zahmetsiz
ve en sorunsuz seçmeli derslerle transkriptini doldurduğu "kolay diploma alma”
sürecine dönüşmüştür. Uygulamada, mütercim tercümanlık mesleğinin gerektirdiği
yeterliliklerden uzak, en kolaycı çözümlerle bir diploma almaya hak kazanmış
mezunlar yetişmektedir. Dolayısıyla, oluşan yeni prototip piyasa koşullarına
uygun elemanlar yetiştirmekten çok uzaktır.
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde öğrenci, 3. sınıfın sonunda notlarını, bilgi
ve becerilerini göz önüne alarak "kendi isteğiyle” yazılı veya sözlü modülü
seçer. Yönetim bir tarama sınavıyla sözlü eğitime öğrenci seçilmesine
ailelerden gelecek tepkiyi göz önüne alarak sıcak bakmamıştır. Sonuç olarak,
konunun uzmanlarının telkinleri, öğrencinin aldığı notlar göz önüne alınmadan,
öğrenci insiyatifiyle böyle bir seçime gidilmektedir.
·Disiplinlerarası Eğitim Anlayışı
Mütercim tercümanlık bölümü doğası gereği disiplinler arası bir alandır.
Öğrencilerin çeşitli alan çevirilerini almaları ve ilgili alana ilişkin artalan
bilgisi sağlayacak destek derslerine devam etmeleri Bologna sürecinin ruhuna
birebir uymaktadır. Ancak, YÖK’ün zorunlu dersleri ve üniversitelerin senato
kararıyla tüm bölümlerin almasını zorunlu kıldığı derslerin dışında
öğrencilerin mezun olabilmek için toplamda belli sayıda seçmeli ders almaları
gerekmektedir. Süreç içinde seçmeli derslerin çokluğu, bunların tipinin
(fakülte dışı, bölüm içi vs) süreç gerekliliği içinde önceden belirlenmiş
olması hareket alanını kısıtlamaktadır.
95
·Eğitim Kalitesi
Çok sayıda seçmeli ders öğrenciye seçme şansı sağlarken, meslekte temel
teşkil edecek birçok dersi almadan mezun olmasına olanak tanımaktadır. Bir
başka deyişle Bologna süreci, bir diplomayla elde edilen "istihdam hakkını,
ısrarlı bir biçimde, "istidam edilebilirlik” kavramına dönüştürme çabasındadır.
"İstihdam edilebilirlik”, kişilerin yeteneklerini, kapasitelerini göz önüne
alarak uygun programlarda çalışmalarını ve piyasanın avantajlı konumlarının
bilgisine sahip olup buralara ulaşma yolundaki çabalarını ifade etmektedir ve
istihdam edilebilirliğinin sorumluluğu bütünüyle bireylerin kendilerine
bırakılmıştır.
Yaşam boyu öğrenme maddesiyle bağlantılı olarak hedef, bireyin ilgi ve
becerileri doğrultusunda kısa sürede diploma edinmeyi sağlamak, ancak, bu diplomayla
edinilen yeterlilikleri yaşam boyu uygulamalarla pekiştirmektir.
·Bürokrasi, İş yükü ve Formaliteler
Bologna sürecinde öğretim üyelerine öğrencilerin bir dönemde almakla
yükümlü olduğu toplam kredi miktarları verilmekte, bu miktarı sağlayacak şekilde
AKTS’ler, o dönemin derslerine kağıt üzerinde dağıtılmaktadır. Yani hangi
dersin kredisinin ne olabileceği, dolayısıyla, bu dersin kredisine bağlı olarak
alınacak iş yükü önceden bellidir. Dersi hazırlayan öğretim üyesinin yapması
gereken, öğrenim çıktıları ve program yeterliliklerini belirlemektir.
Ders yılı sonundaki diğer bir iş yükü, konulan hedeflerin sağlanıp
sağlanamadığının, dolayısıyla oluşturulan kredinin güvenilirliğinin
ölçülmesidir. Ders yılı başında öğretim üyesinin koyduğu hedeflere öğrencinin
gözüyle ulaşılıp ulaşılmadığı, derse ilişkin iş yükünün öğrenci tarafından
gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği öğrencilere verilen anketlerle
değerlendirilmektedir. Öğrenciler süreç konusunda yeteri kadar
bilgilendirilmediği için çıkan sonuçlar genellikle öğretim üyesi tarafından
konulan hedeflerden farklı olmaktadır. Bu farklılığın nedenleri bir raporla
bölüm başkanlarına iletilmekte, bölüm başkanları bölüm performansıyla ilgili
toplu bir rapor yazmaktadır.
Ayrıca, dönem sonunda öğretim üyeleri verdikleri derslere ilişkin birer
ders dosyası hazırlamaktadır. Bu dosyada dersin içeriği, sınav örnekleri,
bunların birer anahtarı, ilgili sınavlarda en yüksek, ortalama ve en düşük notu
alan öğrencilerin sınav örnekleri, ders materyalleri bulunmaktadır.
Bütün bunlara ek olarak, artan ders çeşitliliği öğretim üyelerinin bir
dönemde daha küçük gruplara farklı dersler vermesini gerektirmektedir.
SONUÇ
Bologna süreci kapsamında şimdiye kadar yapılanlar, Avrupa yükseköğretim
alanı için gerekli yapıların kurulmasıdır. Bir başka ifadeyle, söz konusu
yapıların öğretim ve öğrenmeyi geliştirmeye dönük kullanımının bundan sonra
başlaması beklenmektedir. Bir yanda öğrenci odaklı yaklaşımla seçmeli dersler
ve kısa eğitim süreleri eklemlenerek daha pragmatik bir süreç başlatılırken,
diğer yanda meslek standartları ve yeterlilikler göz ardı edilmektedir.
Üniversitelerin temel düşünce sistemi olan özgür düşünce, öğrencilere
eleştirel ve bilimsel düşünmeyi kazandırma, üniversitelerdeki ekol ve gelenek
çeşitliliğinden yararlanma Bologna süreciyle birlikte geri plana itilmiştir.
Avrupa Komisyonu’nun belirleyici olduğu bir planlama içinde yer alan bu süreç,
öncelikle ekonomik ve politiktir. Bu sürece katılım, üniversitelerin özgür
iradeleriyle değil, siyasi iradelerle alınan kararların sonucudur. Sonuç
olarak, Bologna üniversiteleri, bilimsel ve eleştirel düşüncenin hâkim olduğu,
deney ve uygulama kuramsal yaklaşımların da harmanlandığı kurumlar olmaktan
çıkıp daha çok meslek okullarına dönüşmektedir.
96
Kaynakça:
Algan, Fatma, Müge,(2011).
"AB Eğitim Politikalarını Kim Yönetiyor?” Eğitim Bilim Toplum Dergisi,
Cilt: 33, Sayı: 9, 41-59.
Cardoso A., Portela M.,
C. Sá and F. Alexandre (2008), "Demand for higher education programs: the
impact of the Bologna process.” CESifo Economic Studies 54(2): 229-247.
Crosier, D., L. Purser
and H. Smidt (2007), Trends V: Universities Shaping the European Higher
Education Area,
European University Association, Brussels.
Gümüş, Adnan, Kurul, Nejla (2001). Üniversitelerde Bologna Süreci Neye
Hizmet Ediyor?” (2001). Eğitim Sen Yayınları, Ankara.
Hartmann, Eva, (2008). "Bologna Goes Global: A New Imperalism in the
Making?”, Globalisation, Societies and Education, vol. 6, No. 3ss. 207-220.
Higher Education in Turkey (2008). Trends, Challenges, Opportunities, TÜSIAD Publication No:
T- 2008.
Jacobs, B. and F. van der Ploeg (2006), ‘‘Guide to Reform Higher Education:
A European Perspective’’, Economic Policy 21(47), 535–92.
Saarinen, Tanya (2008). "Whose Quality? Social Actors in the İnterface of Transnational and National Higher Education Policy”, Discourse: Studies in the Cultural Politics of Education vol. 29, No. 2, 179- 193. June